Crımen Tatars: The Descendants Of
Ancıent Cultures CD'sinin “Kırım Tatar
Bestekârları” sayfasında:
“Müzik
adeta çilekeş Kırım Tatar halkının canlı bir tarihidir, olayları en tarafsız
şekilde yansıtan bir kriteri olmuştur.
Halkın
sosyal yaşantısındaki düğün, halk kahramanlarının öykülerine, zulüm, baskı,
sürgün gibi yıllarca halkını maruz kaldığı haksızlıklardan, vatan Kırım'a
duyulan sevgi ve hasrete kadar bütün olaylar, halkın duyguları, istekleri,
özlemleri türkülerde, yırlarda dile getirilmiştir.
Çarlık ve
Sovyet rejimin baskı, zulüm ve sürgün gibi olayları yazılamadığı, fotoğraflarla
belgelenemediği zamanlarda olaylar yırlarda dile getirilmiş, belgelenmiştir.
Sürgün yıllarında kendi diliyle öğretim yapan okullardan, yayınlardan mahrum
kalan, yasaklanan Kırımtatar halkının milli benliğinin muhafazasında müziğin
yeri fevkalade önem arz etmiş, onlar adeta milli benlik ile müziği
özdeşlemiştirler” satırlarını okuduğumda ve Kırımlı Devlet
Sanatçısı Server Qaqura'nın ekip başı olarak bulunduğu “Kırım Ansamlisi”
nin Başkentimiz Ankara'da Haziran 2003
ayında yaptıkları müzik
ve folklor gösterisini seyredince çok
sevinmiştim.
Kırım Tatar Türkleri'nin müziğe ve
folklore bu kadar önem verdiklerini bu satırları okuyana kadar ve bu gösteriyi
seyredene kadar bilmiyordum. Köyümüzün Derneğini kurana kadar kartbabaylarımın
yaşadığı, anayımın ve babayımın doğduğu Kalecikkaya köyünde de müzik ve
folklor kültürü hakkında da yeterli
bilgiye sahip değildim.
Çünkü “Ben Kalecikkaya
köyünde doğmadım; çamurlu yollarında
koşmadım; verimli topraklarında nazlı nazlı bir gelin gibi sallanan buğday
başaklarını orakla biçmedim; tarlalarında tırpan savurmadım, anadutla da cığın
yasamadım; harmanlarında öküzle, eşekle, atla döğen sürmedim; döğenin
arkasından tozlar yutmadım;döğen sürerken de işeyen hayvanın arkasından tas
tutmadım; yabayla harman savurmadım; öbek başında gök yüzündeki yıldızları
seyrederek sabahlara kadar uyumadım ve
hayaller de kurmadım.
Ben Kalecikkaya'da:
“Kalecikkaya'dan şıktım şıkalı,
Eşşek kaşkan men kaşkan,
Bala düşgen, ödü carılgan,
Eşşekge bır şıbık aylandıramadım” şınlamasını hiç söylemedim.
Ben Kalecikkaya'nın Bayram Çeşmesi
önündeki çamurlu göletinde cuvunmadım (yıkanmadım) ; cuvunduktan sonra
da Bayram Çeşme'nin oluğunda durulanmadım; tavlarında ağaçlara tırmanmadım,
kertmeler, dağ erikler toplamadım; Şarıldaklı Kaya'sından akan şelaleleyi doya
doya hiç seyretmedim.
Ben Kalecikkaya’nın “Paltereği”nde
genç kızlarla, “Palterek’te bal bar, Maga
kelecek küm bar” şınlamasını söylemedim; Palterek’te de hiç salıngaçta sallanmadım; bostanlarında burcu burcu kokan
“bağırbütünleri, karpuzları, kavunları” aşamadım (yemedim);
bahçelerinde lezzetine doyum olmayan mısırlarını yolmadım, tezek közünde pişirmedim;
bağlarında bal gibi üzümleri toplamadım, çetenlere koymadım, şınavutta
ayaklarımla şerbetli üzümleri çiğnemedim, pekmez yapmadım; Rüstem Çavuş'un
cevizini taşlamadım; kış gecelerinde, odalarda sabahlara kadar da ceviz
oynamadım.
Ben Kalecikkaya'nın Canığı'nda,
Ortaburun'unda, Merdanı'nda evlek mantarları toplamadım, her biri el gibi olan
evlek mantarları içine tuz basıp, meşe közünde pişirip, aşamadım;meşeliklerinde
balta ile odun kesmedim, kütük sökmedim, kütük getiren kağnıların önünde
davulla zurna ile pıçak oyunu oynamadım, toylarında da halay çekmedim, şınlamalar yasamadım, kendime
“Tatar Güzelleri” içinde bir apakay tabamadım, mögedekle kelin getirmedim.
Ben Kalecikkaya'da kar yağdığında
avga ketmedim (gitmedim), kınalı keklik, koyan ve koyannın
kartbabasını (tavşanın dedesi) vurmadım; kalenin, okulunun bayırında süt
beyaz karlar üzerinde şana (kızak) kaymadım; koyunların-kuzuların
melemeleri, horozlarının ötmeleriyle bir gün olsun sabah namazına uyanmadım;
yem yeşil meralarında tuvar (sığır)
gütmedim, koyun kuzu otlatmadım.
Ben Kalecikkaya'nın kerpişten
yapılmış buram buram Kırım kokan serin evlerinde ocak başında bağdaş kurup; çiğ
börek, irimşik börek, katlama, sarburma, kaşık börek, cantık, göbete, bulamık,
kaşamak aşamadım;üzerine de gübülerinde yayılan; buz gibi maylı
katıktan (yağlı yoğurt) yasanan, yayık ayranını içmedim.
Ben Kalecikkaya'nın evlerinde kışın
yapılan kuvaşadan (boza) içmedim; kış geceleri yapılan tortasını
seyretmedim; tortasında da tortacı, kasnakcı, tilki ise hiç olmadım.
Ben Kalecikkaya'nın
Hıdrellezleri'nde, kalakayı bayırdan aşağı yuvarlamadım, kazıklı tura
oynamadım, güreş tutmadım; tavlardan toplanan karga yumurtalarını genç kızların
kafasında sındırmadım, genç kızlarla oyunlar oynamadım.
Ben Kalecikkaya'da Hıdrellez
Günü'nden bir hafta önce Kale'nin yanında kutlanan “Yavurcuk Günü'nde”:
"Yavur yavur yavurcuk,
Şapkası kıvırcık.
Yavurun yavurluğu üstüne,
Cengilliğim özüme"
Şınlamasını
okumadım, pişirilmiş kızıl yumurtaları arkadaşımla tokuşturmadım, kalenin bayırından
da yuvarlanarak oyunlar oynamadım; harmanında yağmur duasına çıkmadım, kemikli
etle yapılan toyga aşından içmedim.
Ben Kalecikkaya'nın Baraka
Okulu'nda soğuktan titreyerek, birbirberine sokularak ısınan Tatar Balları
arasında hiç okumadım.”
Bu yüzden de köyümde yaşanan “Kırım
Tatar Kültürünü” tam olarak alamamıştım.
Devamı haftaya...