“AYGIR (EFENDİ) HOCA!..-3-”

Aygır Hoca’yı
yakalamak için gelen Rus Komutan ve askerler, Kilise Papazının ikram ettiği
yemekleri yedikten sonra gitmek için müsaade istediklerinde Papaz Efendi “Sayın
Komutanım, isterseniz biraz daha dinlenin. Köye tam gün batımında gitseniz çok
iyi olur. Çünkü Aygır Hocayı, akşam namazı sırasında camide kıskıvrak yakalayabilirsiniz.
“dedi. Rus Komutan;
“Haklısınız Papaz
efendi.” Dedi ve askerlere dönerek “Çocuklar, biraz daha burada kalıyoruz.
Herkes istirahat etsin.” emrini verdi.
Emri alan
askerler çok sevindiler ve boş buldukları duvar diplerine uzanıp “şekerleme”
yaptılar.
Rus askerleri
Aygır Hoca’nın köyüne girdiklerinde güneş batmış, minarenin şerefesinden yanık
bir akşam ezanı okunuyordu.
Rus Komutan “Tam
zamanında geldik. Şu minarede ki kişi aradığımız Aygır Hoca olmalı.” dedi, içinden.
Rus askerleri
caminin yanına gelir gelmez atlarından hızlı bir şekilde inerek tüfeklerine
süngülerini taktılar, caminin çevresini kuşattılar. Rus komutan gerekli
önlemlerin tam alındığını kontrol ettikten sonra büyük bir gururla, caminin
kapısına bir tekme attı. Tekmenin etkisiyle cami kapısı hızlı bir şekilde
açılarak duvara çarparak “küt “ diye bir ses çıkardı.
Cami içinde
akşam namazını kılmak için ayağa kalkmış ve saf tutmaya çalışan Kırım Tatarları
arkalarından gelen sese doğru döndüklerinde; üç askerin önünde yürüyen bir Rus
Komutanın çizmeleri ile camiye girdiğini, sağ eli ile tuttuğu yamçıyı sol
elinin içine vura vura üzerlerine doğru geldiğini gördüler.
Aygır Hoca
olmadığı zamanlarda camide ezan okuyan ve cemaate namaz kıldıran Resül Hoca’da o
anda mihraptaydı. O da aniden arkasına dönmüş “Bu küstah kim? “diye kinle
komutana bakıyordu. Komutan elindeki yamçıyı cemaattekilerin göğsünü ite ite kendine
yol açarak, Resül Hoca’nın karşısına dikildi ve “Aygır Hoca, sen misin?” dedi.
Resul Hoca’nın
bu soysuzların geleceklerinden haberi vardı. Aygır Hoca, köyünden ayrılmadan
öğle namazını kıldırmak için camiye geldiğinde cemaate ve kendisine “Rus
Askerlerinin kendisini yakalamaya geleceklerini.” söylemişti. Rus Komutana
yüksek perdeden gür sesiyle “ Sayın Komutan camimize çizmelerinizle girmeyi
utanmıyor musunuz? Sizin, Allah’ın evine hiç saygınız yok mu?” dediğinde, alnına
birkaç kere “şap.şap. şap..” diye komutanın yamçısı kalktı kalktı indi.
Camideki Kırım
Tatarlarından birkaç kişi komutanın üzerine yürümek istediyse de komutanın arkasındaki
askerler bu hamleleri engelledi.
Resül Hoca’nın
bu darbeler karşısında başındaki sarık yere düşmüştü. Kafasını da nerede ise
mihraba vuracaktı. Yamçının alnında değdiği yerler kızarmıştı. Kafasında büyük bir acı
hissediyordu. Bir eli ile yere düşen sarığını alırken diğer eliyle de alnını
tutarak Rus Komutana “Ben Aygır Hoca, değilim. Benim adım Resül Hoca. Yanlış
yapıyorsunuz. Saygısızlık yapıyorsunuz.” dedi.
Rus Komutan, “Madem
sen Aygır Hoca değilsin. O zaman söyle bakalım Aygır Hoca nerede? Bana acele
yerini söyleyin. Yoksa hepinizi bu caminin içinde yakarım.” dedi.
Rus askerlerinin
tüfekleri ile engellenen Kırım Tatarlarından biri “Komutan, komutan akşam
namazımızı kıldırmadınız. Mabedimizi pis
postallarınızla kirlettiniz. Sizin
aradığınız Aygır Hoca, şu mihraptaki şahıs değil. Aygır Hoca, bugün ormana ağaç
getirmeye gitti. Belki yatsı namazına gelir. “ dedi. Komutan,
“Sizler yalan
söylüyorsunuz. Eğer doğru söylemiyorsanız hepinizi burada gebertirim”. Dedi.
Komutanın
solunda duran Cabbar Kartbabay, askerin bir anlık gafletini fırsat bilip
sıktığı yumruğunu komutanın suratına patlattı. Yumruğu yiyen komutan boylu
boyunca sırt üstü yere serildi. Askerlerden biri komutanı yerden kaldırmaya çalışırken
diğer asker de tüfeğinin dibçiğini Cabbar Kartbabayın çenesine kuvvetlice
vurdu. Cabbar Kartbabay’da ağzından kanlar akarak caminin halıları üzerine
yığılıverdi. Gözlerini açtığında ise gırtlağında bir süngünün dayandığını
gördü.
Askerlerin yerden kaldırdığı komutan Cabbar Kartbabayın yanına gitti. Cabbar
kartbabayın kafasına çizmeli ayakları ile hırsı geçene kadar vurdu. Cabbar
Kartbabay her vurulan tekme sonrası komutana ağzından akan kana aldırmadan ağzına
ne geliyorsa söylüyordu. Bir müddet sonra komutan tekme atamaz oldu; kaç tekme
attı ise yorulmuştu. Cabbar Kartbabay’dan da ses gelmiyordu artık. Sadece hafif
hafif bir inilti duyuluyordu.
Camideki gürültü
patırtıya birkaç tane daha asker girmişti içeri. Komutan askerlere “ Çabuk
şunlara diz çöktürün. Ellerini arkadan bağlayın. Sadece hocaya dokunmayın.
Onunla konuşacağım. Diğerlerini derhal derdest edin.” dedi.
Askerler
aldıkları emri yerine getirmek için harekete geçtiler. Cami içindekilerini
Resül Hoca hariç hepsini kıbleye doğru diz çöktürüp, ellerini arkadan
bağladılar. Komutan tabancasını kılıfından çıkardı. Mermiyi namluya sürdü.
Henüz bıyığı yeni terlemeye başlayan Yusuf’un ensesine namluyu dayadı ve Resül
Hocaya bakarak “Aygır Hoca’nın yerini söylemezsen hoca, bu genci vuracağım.”
dedi.
Resül Hoca bu
korkunç manzara karşısında kanter içinde kalmıştı. Ne yapacağını ne
söyleyeceğini bilemiyordu. Komutanın gözlerinin içine dikkatlice baktı. İçinden
“Şakası yok bu soysuzun . Ne diyeyim? ” diye düşünürken “Komutan, belki Aygır
Hoca evine gelmiş olabilir. Oraya bakın. “ dedi.
Komutan elindeki
tabancasını palaskasında asılı kılıfına koydu. Sağ işaret parmağı ile elleri
bağlı Kırım Tatarlarını askerlere işaret ederek “Biz gelene kadar bunları bu
vaziyette tutun. Karşı gelirlerse vurun! Hiçbir kimsenin gözünün yaşına
bakmayın” dedi.
Resül Hoca
önde, Komutan ve askerler arkada olmak üzere camiden çıktılar.
Rus askerlerinin
camiyi bastığı köyde duyulmuştu ve köylülerin bir kısmı caminin önünde
toplanmışlardı. Rus komutan topluluğa seslenerek “Hiçbir kimse askerlere ve
bana yaklaşmasın. Yaklaşanı vururuz.” dedi ve kalabalığı yararak Resül Hoca ile
köyün alt başındaki Aygır Hocanın evine
doğru yürüdüler.
Resül Hoca,
Aygır hocanın evini eli ile işaret ederek “İşte burası Aygır Hoca’nın hanesi.“
dedi. Askerler, camiyi kuşattıkları gibi Aygır Hocanın evini de birkaç dakika
içinde etrafını çevirdiler.
Aygır hocanın
hanımı ahırdan ineklerin sütünü sağmış tam içeri giriyordu. Kalabalık bir
askerin avluya girdiklerini görünce elindeki süt helkesi birden yere düştü ve
yuvarlana yuvarlana komutanın önüne geldi. Komutan ayağı ile helkeyi durdurdu.
Resül Hoca’ya dönerek “Bu hanım Aygır Hocanın nesi olur?” dedi. Resül Hoca: “Hanımı “diye cevap verdi.
Komutan , Aygır
Hocanın hanımına yaklaşarak:
“Siz Aygır
hocanın eşimi oluyorsunuz. “ dedi.
“Evet. Ne istiyorsunuz bizden. Bu askerler
avluma niye girdiler komutan?”
“Aygır Hocayı tutuklamaya
geldik. Devletimize karşı Kırım Tatarlarını ayaklandırıyormuş kocanız. Askere
katılmayın diyormuş. Bu yüzden Aygır Hocayı arıyoruz. Evde mi ? Çabuk çağır
onu” dedi komutan ve Aygır Hocann eşine
sert sert baktı…
Aygır Hocanın
eşi “Eşim ormana ağaç kesmeye gitti. Henüz de gelmedi.” Deyince, Komutan
“Camidekiler doğru söylemiş. Aygır Hoca demek ki dağda. Dağ yoluna pusuya yatıp onu bekleyelim. “diye
düşündü ama yine de emin olmak için yanında gelen askerlere “Çabuk her tarafı , samanlıkları, ahırları,
kümesleri, evin içini arayın. Yaşlı çelik çocuk ne varsa havluya getirin.”
dedi.
Askerler aldıkları
emir üzerine her tarafı didik didik aradılar. Aygır hocanın çocuklarını,
yeğenlerini eşini ve kardeşlerini avlunun içinde topladılar. İçlerinde Aygır Hoca
yoktu.
Rus Komutan,
Aygır Hocayı evinde de bulamayınca çılğına döndü. Kara kara düşünmeye başladı.
Birkaç kere havluda toplananların önünde ileri geri gidip gidip geldi.
Askerlere “Çabuk bunları da camiye
götürün” dedi.
Rus Komutanın
emriyle askerler, köyde ne kadar Kırım Tatarı varsa hepsini caminin önünde
topladılar. Hepsinin gözlerinde ve kalplerinde bir korku vardı. “Bu kafirler
bizlere ne yapacaklar.?”diye kara kara düşünmeye başladılar. Mırıldanmalar, konuşmalar kesilince Rus Komutan, caminin önündeki musalla taşının üzerine
çıktı. Elindeki yamçıyı havaya kaldırarak:
“Beni
dikkatlice dinleyin. Aygır Hoca’nın yerini bilen varsa çıksın söylesin. Onu
yakaladığımızda hiçbirinize bir şey yapmayacağız ve sizleri evinize
göndereceğiz. Eğer bize yardımcı olmazsanız, Aygır Hoca’nın yerini
söylemezseniz, Aygır Hoca kendiliğinden gelip teslim olmazsa , gün doğumunda camiyi
ateşe vereceğiz ve camide sizi diri diri yakacağız. Aklınızı başınıza toplayın
ve Aygır Hocayı bize teslim edin. “dedi ve askerlere ” Hepsini camiye tıkın. Camiye girmek
istemeyenleri vurun.” diye emir verdi….
Emri alan
askerler cami önünde topladıkları Kırım Tatarlarını zorla içeri soktular.
Birkaç tane Kırım Tatarı karşı çıktıysa da askerlerin şiddetli saldırıları
karşısında hiçbir şey yapamadılar. Yaşlılardan birkaç tanesi bu kargaşada yere
yıkıldı ve çiğnendi. Kadınlar ve çocuklar ne olup bittiğini bir türlü
anlayamadılar. Ancak, askerlerin süngü takılı silahlarının üzerlerine
doğrulttuklarını görünce çok korktular; ağlamaya, bağırmaya başladılar…
Rus Komutan
caminin kapısını dışarıdan kilitletti. Beş askeri camide bırakıp diğer
askerlerini yanına alarak köyün kuzey yamacında ormana giden yolun sağına
soluna askerlerini yerleştirdi. Askerlere “Ben şu kenarda uzanıp uyuyacağım.
Gözünüzü dört açın. Aygır Hoca kesinlikle bu dağ yolundan gelecek. Yakalarsanız
beni uyandırın. “ dedi ve yere serdirdiği otlar üzerinde uyumaya başladı.
Güneşin
doğuşuna kadar beklediler. Aygır hoca bu saate kadar dağ yolunda görünmedi. Komutanı
uyandırdı askerler ve “Aygır Hocanın gelmediğini “ söylediler.
Komutan bu
habere sevinmemişti. “Çabuk toplanın camiye gidiyoruz” dedi ve camiye doğru
yürümeye başladılar...
Devamı
haftaya..