KIZIL GÖZYAŞLARI-21
“KIRIM’A GİDERSEN HEDİYE OLARAK BAYRAK GÖTÜR”
Kırım Tatar Milli Meclisi Reisi Sayın Mustafa Abdulcemil Kırımoğlu 18 Mayıs 2003 tarihinde yaptığı konuşmasının bir
bölümünde:
“Mektep yaşında olğan evlatlarımızın yalnız onda biri şimdi ana tilinde okumağa
ve terbiye almağa imkânı var. Yakın
zamanların içerisinde biz en azında 90–100 yanı milli mektepler açmamız, ana
tilimizde televizyon kanal açmamız ve diğer tedbirler almamız kerek. Aksi
takdirde kelecek nesilimiz Ruslaşıp ketecek, milli kimliklerini kaybetecekler
ve böylelikle bizim yarım yüzyül devamında vatana kaytıp kelmek için
hareketlerimiz, verdiğimiz kurbanlar boşuna olacak.
Bu meseleni çözülmesi için biz devlet tarafından kerekli derecede destek
körmeymiz; tam tersine – her yanı milli mektebimiz devlet ‘çinovniklerinen’
tartışmalar ve kavğalardan neticesinde açıla. Mektep açıldıktan sonra da bu
mektepke evlatlarını vermeleri için ana-babalarnı yalvarmak mecburunda kalamız,
çunki çok kimselerin hasta düşüncelerine kore, eğer evlatları Kırım Tatar
mektebinde okusa, yeterli bilgi alıp olmıyacak ve sonra kendisine ekmek kazanıp
olamıyacakmış. Ama aksi takdirde evlatları öz Kırım Tatar milletin evladı değil
de, bir mankurt olabileceği, ne içindir, oları rahatsızlandırmay?
Biz anatoprağımızda kendi milli devletçiligimizni kurulması için hareketler
yapamız ve inşallah bu niyetimize de ulaşarmız. Lakin evlatlarımız Ruslaşıp
ketecek olsa, o kuracağımız milli otonom cumhuriyetin başında yalnız adları
Kırım Tatar olup, ama Rus kafalı, Rus düşünceli, anadilini bilmeyen, milli
medeniyetimizden, urf-adetlerimizden uzak kimseler olacak olsa, bundan biz ne
anladık? Böyle devletçilik kimge kerek? “ diyor.
Acaba diyorum diasporadaki onlarca Kırım derneklerimiz ve
onlarca zengin Tatarlarımız Kırım Tatar Milli Meclisi Reisi Sayın Mustafa Abdulcemil Kırımoğlu'nun milli mektepler ile ana tilimizde televizyon kanal açılması
konusunda bugüne kadar neler yaptılar?
İşte bu mesajı alan Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma
Derneği Genel Başkanımız Sayın Doktor Ahmet İhsan Kırımlı Bey, en kısa
zamanda Kırım'a bir televizyon, bir radyo istasyonu ve milli mektep açma
konusunda çalışmalara başladı. Bu konuda gerekli araştırmaları yaptırdı. Kadın
Kolları başkanımız Gülseren Hanımda bir televizyon, bir radyo ve bir de milli
mektep açmak için kaynak sağlamak amacıyla 2003 yılı Eylül’ün son haftasında “Kadınlar Kurultayı” adı altında
bir takım etkinlikler yapmak için harekete geçti.
Eşim Gönül Hanım, kadın kolları başkanı Gülseren Hanıma:
“Eğer Ankara Büyük Şehir Belediyesi'nden Zafer Çarşısı
önündeki boşlukta çiğ börek, erişte ve tabak börek satmak için bir çadır kurma
izni alabilirseniz, tabak böreğin, eriştenin yapılmasında sizlere yardımcı
olurum” demiş. Bu fikir kadınlar kolunda uygun bulunmuş.
Eşim kurucusu bulunduğum Kalecikkaya Köyü Kültür Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği üyelerinin
hanımlarını telefonla bir bir arayarak, “Kırım Derneği'nde tabak börek ve
erişte yapmak için gelmelerini” istemiş, “yapılacak tabak böreklerin,
eriştelerin Kırım'da kurulacak televizyon, radyo ve okul için satılacağını
“söylemiş.
Köyümüzün kadınlarından hiçbiri “Biz köy derneğiyiz.
Kırım Derneği’nin de şubesi değiliz. Bu yüzden Kırım Derneği'nin faaliyetinden
bize ne!” diye hiç itiraz etmemişler, çoğu “geleceklerini” ifade etmiş.
Çünkü yapılacak hizmet Kırım içindi. Kırım davasına da “senin dernek benim dernek” dememek gerekti. Üç
gün boyunca Meşrutiyet caddesinde bulunan Kırım
Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Merkezi'mizde, gerek köyümüzün
kadınları gerekse kadın kollarımızda görevli kadınlar harıl harıl çalıştılar;
dördüncü günde de ayrıca Kalecikkaya Köyü Derneği'nde köyümüzün kadınları
eşimin gözetimi altında sabahtan akşama kadar tabak börekler, erişteler
yaptılar.
Yüz elli kiloya yakın tabak börek ve erişte imal
edilmişti. Valilikten izin alınmasına rağmen, başlangıçta çadır konusuna olumlu
yaklaşan Büyük Şehir Belediyesi iş ciddiye binince ipe un sermiş ve izin
vermemişti. Yapılan tabak börekler, erişteler elde kalacak diye korkuya kapıldı
kadın kollarımız. “Allah'tan umut kesilmezdi. Bir kapı kapanırken bir kapı
açılırdı.” Bizler bunun idrakindeydik. Sekreterimiz Sevginaz Hanım: “Etimesgut
Belediye Başkanlığı'nca cumartesi günü düzenlenecek şenlikte belediyenin bize
çadır kuracağını ve burada eldeki malzemeleri değerlendirebileceğimizi”
söylediğinde, herkes havalara uçmuştu.
Cumartesi sabah saat onda Kırım Derneği'nde hummalı bir
çalışma vardı. Öğleden sonra Etimesgut’taki şenlikte çiğ börek, tabak börek,
erişte satacaktık. Bunun hazırlıkları için koşturuyorduk.
Kadın kolları başkanımız Gülseren Hanım:
“Şükrü Bey, erişteleri, tabak börekleri koymak için bize
bir kaç tane mukavva kutu bulur musun?” dedi. Ben de:
“Meşrutiyet caddesinde tanıdığınız esnaf var mı?” dedim.
O sırada sekreterimiz Sevginaz Hanım beni cam kenarına getirerek, eliyle
aşağıdaki Arçelik bayisini gösterdi.
”Şükrü Bey, şu karşıdaki Arçelik bayiine gidiniz, dedi.
Bu iş yerinin sahibi Ahmet Amcayı çok iyi tanıyor. Ayrıca bu şahıs Kırım'a
gitmiş. Ondan isteyebilirsin.” Ben de hemen bu iş yerine gittim.
Kapının hemen girişinde solda, eli yüzü düzgün ve tombul
simalı bir beyefendi oturuyordu. “Selâmün âleykûm” dedim. “Âleykûm selâm” diye
cevap verdi masada oturan beyefendi. Bana masanın önündeki sandalyeye eliyle
gösterdi, “buyurun oturun” dedi. Zaman kaybetmeden hemen konuya girdim.
“Beyefendi” dedim, “Ben Kırım Derneği'nden geliyorum.
Kadın kollarımız Kırım'a bir televizyon, bir radyo istasyonu ve bir de milli
okul açmak için birtakım etkinliklere girişti. Bu akşam Etimesğut Belediyesi
tarafından düzenlenen gecede Kırım Derneği olarak milli yemeklerimizden kaşık
börek, tabak börek, erişte, çiğ börek pişirip satacağız. Kadınlarımız bir
haftadır bu malzemeleri yaptılar. Bunları paketledik. Paketleri mukavva
kutulara koymak istiyoruz. Bize bu konuda yardımcı olur musunuz? “
Masada
oturan beyefendi daha sözümü bitirmeden biraz ilerde ayakta bekleyen çocuğu
yanına çağırdı.
“Bak yavrum, bizim beyaz eşyalardan çıkan mukavva kutular
var mı? Var ise çabuk bunları hazırla beyefendiye ver” dedi. Genç çocuk:
“Birkaç tane vardı. Bodruma inip bir bakayım” dedi. Ben:
“Beyefendi” dedim, “Ahmet Amcayı siz tanıyormuşsunuz. Şu
anda Ahmet Amca Balıkesir'de tatilde. Bu yüzden size selamı var diyemeyeceğim.
Yalnız bana verilen bilgilere göre siz Kırım'a gitmişsiniz. Bende pazartesi
akşamı oraya gideceğim. Bana biraz anlatır mısınız Kırım'dan. Birde oraya
hediye olarak ne götüreyim? “
Beyefendi koltuğundan geriye doğru yaslandı.
Derin bir nefes aldı:
“Bak kardeşim ben dünyada gezmediğim bir ülke kalmadı.
Ama Kırım gibi bir ülke görmedim; gerek güzelliği, gerek tarihi mekânları,
gerekse de insanları yönünden. Beni en çok duygulandıran bir olayı anlatayım
dinle” dedi ve konuşmasına devam etti:
“Bir gün Han sarayın önünde idik. Burada birkaç tane
yaşlı teyze, önlerine küçük birer tezgâh koymuş, sizin şu meşhur çiğ
böreklerinizi satıyorlardı. Kokusunu duyar duymaz canım çekti. Yaşlı teyzeye yanaşır
yanaşmaz bana hemen çiğ böreği uzattı ve “aşa
balam aşa” dedi. Ben de:
'Teyzeciğim ben
Türkiye'den geliyorum. Tatar değilim. Çiğ böreği Türkiye'de birkaç kez yedim.
Bakayım senin çiğ börek nasıl?' dedim ve yemeye başladım.
Gerçekten çok mükemmeldi çiğ börek. Birkaç tane daha
yedim ve ücretini uzattım yaşlı teyzeye. Yüzünde yılların çektiği çilelerin
izleri olan yaşlı sevecen teyze 'balam o paranı cebine koy. Sen benim kan
kardeşimsin. Senin paran burada geçmez.' dedi, eliyle uzattığım parayı geri çevirdi.
Elimdeki parayı almasını o kadar ısrar ettim. Ama yaşlı
teyzenin giyim ve kuşamına bakılırsa muhtaç olduğu her haliyle belli olmasına
rağmen benden parayı bir türlü almadı. Yüzüme bakarak 'balam senden bir ricam
var. Türkiye'ye gittiğinde oradaki Tatar kardeşlerimize bizden selam götürürsen
o zaman ödeşiriz' dedi.
İnanın böyle bir olayı hiçbir yerde yaşamadım. Sizlerin
insanları çok cömert. Muhtaç olduğu halde bizden para almadı. Ona bir hediye
vermek için çırpındım. Ama yanımda da teyzeye verecek bir hediyem yoktu.
Sizin
insanlarınız Türk Bayrağını çok
seviyorlar. Gördüğüm birçok yerlerde Kırım
Bayrağı Tarak Tamga'nın yanına Ay-yıldızlı
Bizim Bayrağımızı dağa, taşa nakış nakış işlemişler. Kırım'a gittiğinde her
iki bayrağı da yan yana göreceksin.
Madem sen oraya gidiyorsun. Hediye
olarak bayrak götür. Çocuklar içinde küçük kâgıtlı şekerlerden al. Hatta
çocuklar için küçük kâgıt bayraklardan da götürebilirsin” dedi.
Devamı haftaya……
Şükrü BİLGİLİ