KIZIL
GÖZYAŞLARI
(Kırım Gezim)
9-“Balam balaga Kırım’nın suvundan ketir.”
Halamın kartanasının
söylediği “Balam bizlerni yalancı Cennetten kuvdular” sözünü duyar duymaz,
cennet hakkında kitapları karıştırmıştım. Ve şu bilgilere ulaşmıştım:
“Kıyamet koptuktan bir süre sonra
Yüce Allah’ın emriyle sûra ikinci üfürüş olacaktır. Bunun üzerine bütün
insanlar dirilerek yerlerinden kalkacaktır ve mahşer (toplantı) meydanında bir araya gelmiş olacaklardır.
Mahşerde her mükellef (yükümlü) insan sorguya çekilecektir. Dünyada yaptığı
işleri gösteren amel defteri kendisine verilecek, dünyadaki amelleri tartıya
konacaktır.
Müminlerin bir kısmı
peygamberlerin ve diğer büyük kimselerin şefaatına kavuşacaktır.
Her insan “Sırat” denilen köprüden geçmek zorunda kalacaktır.
İnsanların bir kısmı Sırat’ı
geçerek Cennet’e girecek, bir kısmı
da buradan geçemeyip Cehenneme
düşecektir.
......Ahiret
gününde sorguya çekilme, yükümlü olan bütün yaratıkların Allah tarafından
hesaba çekilmesidir. Mahşer’de büyük bir adalet mahkemesi kurulacak ve
herkesten dünyada yaptıkları sorulacak, ona göre hakkında karar verilecektir.
.....Daha öncede insan öldüğü
zaman kabrinde “ Münker ve Nekir”
denilen iki melek tarafından sorguya çekilecektir. Ölüye soracaklardır: Rabbin
kimdir? Peygamberin kimdir? Dinin Nedir? Kıblen neresidir? Buna kabir sorusu
denir.
.......Cennet, hatır ve hayale gelmeyen maddî ve manevî nimetleri
içinde toplayan, hiç bir zaman yok olmayan ve bugün mevcut olan sekiz bölümlü
bir mükafat âlemidir. Bulunduğu yeri ancak Allah bilir,”
Cennet kelimesi D.Mehmet
Doğan’ın “Türkçe Sözlüğü”nde de, “Allah’ın insanlara müjdelediği, ölümden sonraki âlemde bulunan, Allah’a
inanan günâh işlememiş veya günahlarından temizlenmiş olanların gireceği,
fevkalâde güzel yer; firdevs.”
olarak tarif edilmiştir.
Kitabımız Kur’an-ı Kerimin bir çok sürelerinde cennet kelimesi
geçmektedir. Bunlardan “EL-BAKARE”
süresinin 25. ayetinde Cennet ile ilgili şu
bilgiler veriliyor :
“Îman edip güzel güzel amellerde bulunanlara müjde var. Şüphe yok ki
onlar için altından ırmaklar akan cennetler vardır. Her ne vakit o cennetlerden
bir meyva ile rızıklanınca diyeceklerdir ki: Bu meyva bizim evvelce de
rızıklandığımız bir meyvadır. Onlara birbirine benzeyen -böyle nimetler-
verilmiş olacaktır. Ve onlar için cennetlerde tertemiz eşler de vardır ve onlar
o cennetlerde ebedî olarak kalacaklardır.”
Gerçekten de, Cennet,
Kitabımız Kur'an-ı Kerim’de belirtildi ğibi bu kadar güzelse “Yalancı
Cennet Güzel Kırım” da her halde Cennet gibi güzeldir düşüncesiyle gümrük
kapısına doğru yürüdüm....
Kapının hemen sağında, siyah renkli Kırım kalpaklı, uzun
boylu, geniş omuzlu, kısa paltosunun üzerine meşin palaskasını takmış,
paltosunun hemen altında cepleri şişkince olan ve aşağıya doğru daralan bir askeri
bir pantalon giymiş, bu pantalonun üzerine de dizlerine kadar karşıdan ışıl
ışıl parlayan siyah çizmelerini çekmiş, sağ elindeki ucu oval olan bir kamçıyı
da devamlı olarak sol avucunun içine vurarak dolaşan; siyah sakallı, sakallarının arasında hafif kırlar görünen
çekik gözlü bir kartbabay duruyordu.
Adımımı
tam kapıdan içeri atacağım zaman kartbabay gözlerimi kamaştıran çizmeli sağ
ayağını kapının önüne uzattı. Elindeki kamçıyı da tam göğüs hizamda düz
tutarak, gögsüme hafifce birkaç kere vurdu:
“Dur yolcu! dedi. Selamsız
sabahsız kaydan kele (nerden geliyorsun), kayda ketesin (nereye
gidiyorsun?)” dedi.
Ben bu hareket karşısında birden
ürperdim ve bir adım geri çekildim. Oda tamamen kapıya sırtını dönerek iri
gövdesiyle önüme geçti.
“Anavatan Türkiye’den kelemen (geliyorum),
Yalancı Cennetke ketemen (gidiyorum)” dedim.
“Yalancı Cetnetke o kadar kolay
mı ketmek. Sen bilmiy misin Cennetke ketkenlerden hesap kitap soraylar.
Herkesni Cennetke almaylar. Ancak o yerge layık bolganlar ve imtiannı kazanganlar kete” dediğinde içime
bir korku düşmüştü.
Bu kalpaklı akay (adam)
kimdi?
Beni hangi hakla sorguya
çekecekti, hangi sıfatla imtihan edecekti. Kara kara düşünmeye başladım.
Kartbabayın gözünün içine baktım;
yüzü hiç gülmüyordu. Çok ciddi biri olduğu anlaşılıyordu. Biz konuşurken yanına
üç kişi daha geldi. Bunlardan en yaşlısı,
beyaz sarıklı, uzun yeşil bir cübbe giymiş olanı bir adım daha yanaşarak
ellerini önden bağladı, söz istedi.
“Babay kim bu akay. Kaydan kelip kaydan kete. Sordun
mu?” dedi. Kartbabay solunda duran bu şahsa dönerek:
“Mürsel balam. Daha hesapga
kitapga şekmedim. Kaydan kele kayda kete tam anlayamadım. Anavatan Türkiye’den
kelemen, yalancı Cennetge ketemeden, diy. Bakalım. Gerçekten de yalancı
Cennetke ketecek birevi mi toğul mu sorgudan son anlacakmız,” dedi.
Ben içimden “Aha imamda geldi,
beni öbür dünyaya yolcu edecekler. “dedim.
Korkmaya başlamıştım. Gerçekten
de ben şimdi Akmescit Gümrük kapısında mıyım,
kabir de miyim yoksa Sırat
köprüsünde miyim, bilmiyordum.
Eğer kabir de isem bana sorulacak
kabir sorularını çok iyi biliyordum.
Buna hazırlıklı idim.
“Rabbin kim derse” tereddütsüz “Bizi yaratan Allah” diyecektim.
“Peygamberin kimdir?” derse hiç düşünmeden “Hazreti Muhammed Mustafa
(S.A.S) “diyecektim.
“Dinin Nedir? “Derse “İslâm” diyecektim.
“Kıblen neresidir?” Derse “Kabe” diyecektim.
Ama bana bunları sormadı
Kartbabay. Bir elini omuzuma koydu, gözlerimin içine baktı, korktuğumu herhalde
anlamış ki hafifce gülümsedi,
“Korkma balam. Bizler insan yemeyiz.
Sakinleş biraz. Ne oldu sana? Hemen ayakların titremeye başladı, yüzünde sarardı. Yoksa sorulara cevap veremeyeceğim,
yalancı Cennetge ketemecem diy mi üzülesin?” Dedi.
Ben ne cevap vereceğimi şaşırdım.
İlk anda konuşamadım. Biraz cesaretimi toplayarak,
“Doğru aytasın kartbabay , korkmadım desem yalan bolacak;
hem de çok korktum. Çünkü halamın kartanasının “Balam bizlerni yalancı cennetten kuvdular” dediği yalancı cennet Kırım'ı köremeden şu kapıdan geri
kaytarsam (dönersem) çok üzülürüm.
Yüz yirmi yıldır katbabaylarımın
, kartanaylarımın yaşadığı bu yalancı Cennetni körmek (görmek) içün
koskoca Karadeniz gibi bir denizni aşıp, mında (buraya) keldim (geldim).
Siz de şimdi meni sorguga
şekeceksiniz. Ya sorularınızga cevap beremezsem (veremezsem), menim
halim nice bolur. Men (ben)
korkmayayım da küm korksun. Maga (bana) aytar mısın? (Bana söyler
misiniz?)” dedim.
“Kokma balam öyle zor soru
sormacakmız. Hele bir sakinleş.” Diye tekrarladı Kartbabay ve
imamın yanında duran akaya :
”Rüstem balam balaga bır bardak
Kırım’ın suvundan (suyundan) ketir. Bala sakinleşsin. Yoksa ödü
carılacak, mında ölüp-mölüp kalmasın.” dedi.
Devamı haftaya....
Şükrü BİLGİLİ
Ömer
Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s.33