Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / HİKAYELERİM

17-ÇANAKKALE GAZİSİ BABASINI YEDİ YAŞINDA GÖREN BİR ÇOCUĞUN HAYAT HİKAYESİ (2)


17-ÇANAKKALE GAZİSİ BABASINI YEDİ YAŞINDA GÖREN BİR ÇOCUĞUN HAYAT HİKAYESİ (2)



 Paylaş
 15 Agustos 2018 16 : 39 

Yedi yaşına kadar görmediğim Çanakkale Gazisi babamla oturduğumuz ilk yer sofrasında; anamın omuzuna el atması ile kıskançlık duygularıma hakim olamadığımdan dolayı bir ok gibi fırlayıp kenarda duran babamın kestiği karpuz kabuğunu alıp onun yüzüne ve kafasına gelecek şekilde vurmamla birlikte kaçtıktan sonra yakalandığımda, babamın ellerimi ve ayaklarımı tutup toprağa bıraktığı o acı anları hayatım boyunca hiç unutamadım…

Her karpuz kesildiğinde bu yaşadıklarım bir filim şeridi gibi hayalimde canlandı durdu….Ölünceye kadar hiç unutamam sanırım. Rabbim hiçbir çocuğu anasız babasız büyütmesin.

Benim bu akresif davranışım normal miydi bilmiyorum.  Babamın hiç beklemediği bir anda uzun süre hiç görmediği canından olma oğlunun bu saldırısına karşı beni cezalandırması da normal mi idi onu da bilmiyorum….

Babam da anam da sofrada bulunanların hepsi bu olaya çok üzülmüştü. Ama bir kere olan olmuştu… Ok yaydan fırlamıştı…Ben anamın omuzunu el atan bir adama gereken cevabı vermiştim ve cezamı da almıştım…

Bir daha böyle bir vakanın yaşanmaması için evimizde tedbirlerin alındığını görüyordum.  Sofrada anam ile babam yan yana hiç oturmuyorlardı. Oturduklarını gördüklerimde kara kedi gibi ben giriyordum aralarına….Benim yanımda babam anama hiç şaka yapmıyordu. Hatta uzun bir süre soframızda karpuz hiç görünmedi. Canım o kadar da karpuz istiyordu ki  o günlerde….

Babam beni yanından hiç ayırmadı; bu elim olaydan sonra.. Tarlaya gittiğinde beraberinde  götürdü. Ahıra girdiğinde beni de çağırdı.  Her yaptığı işi bana anlatıyordu: Sanki yedi yıllık babasız yaşadığım günleri telafi etmek istiyordu ; bana tatlı tatlı ”Oğlum şöyle yap böyle yap “ diyordu….

Hayvanlarımıza ben bakar oldum. Onların yemlerini, sularını, tımarını, altlarının süpürmesini hep ben yapıyordum. Çeşmeden annemin suyunu ben getiriyordum. Değirmene eşekle bir çuval buğdayı öğütmek için ben götürüp getiriyordum. Kışın kar yağdığında dambaşımızdaki karları ben kürüyordum…Yağmur yağmadan önce karınca deliklerin açtığı çukurları ayağımla ben çiğniyor, çorak toprakları dolduruyor  sonrada zorlanarak  lo taşını bir aşağı bir yukarı ben yuvarlıyordum.

Babamın ve annemin evde sağ kolu idim. Babam benim yaptığım işleri gördükçe çok seviniyordu. Oğlum “ Sen adam olacaksın. Çok akıllısın. Kısa zamanda sana öğrettiğim işleri kavradın. Kur’an okumayı çok kısa bir zamanda öğrendin. Özellikle matematikteki pratik zekan abine göre çok çok iyi.” deyip beni zaman zaman tavlıyordu….

Bu tavlamaya karşı ben daha fazlasını yapmak istiyordum…

On dört yaşıma gelmiştim. Köyümüzde okul yoktu. Latin harfleri ile okuma yazma öğrenmek istiyordum ama bilen yoktu. Kayseri’de ilkokul açılmıştı. O yıllarda annemi babamı bırakıp Kayseri’ye okumaya gitmem imkansızdı. Maddi durumumuzda buna elverişli değildi zaten….

Bir gün polis abim köyümüze geldi. Bir hafta köyümüzde kaldı. Annemin küçüklüğünden beri boynundaki siyah renkli bir ben büyümeye başlamıştı.  Abim bunu görünce , “Baba, anamın boynundaki siyah ben gittikçe büyüdü. Ankara’da Numune Hastanesinde çok iyi doktorlar var. Birkaç kere ben bu hastaneye gittim. Tedavi oldum. Doktorlara annemin  rahatsızlığını söyledim. ‘Getir muayene edelim’ dediler. Müsaade edersen Ankara’ya giderken annemi götüreyim. Doktorlar bir baksın. Belki çare bulurlar.” dedi.

Babam, abimin bu sözlerini dikkatlice dinledikten sonra, gözlerini anama dikti. “Hanım sen ne diyorsun bu işe? “ dedi.

Anam da “ Sen bilirsin herif. Ben anlamam tedaviden şundan bundan. Bugüne kadar hiç doktora gitmedim.” dedi.

Babam, abimin teklifini kabul etti. Anamı Ankara’ya götürdü.  Bir ay oldu. Anamdan hiç haber alamadık. Anam burnumda tütmeye başladı. Bir akşam babamla sofrada otururken “Baba ben anamı görmek için Ankara’ya gitmek istiyorum. Bana izin verir misin?” dedim.

Babam “ Oğlum, sen de gidersen mala melale , tarlaya tapana ve bana kim bakacak. Sonra sen daha çocuksun. Yalnız başına hiç bilmediğin Ankara’ya nasıl gideceksin. Meraklanma abin ananı en kısa zamanda doktorlara muayene ettirir ve buraya getirir. Hadi git yerine yat .” dedi.

Babam izin vermemişti. O gece bir türlü geçmek bilmedi. O tarafa döndüm bu tarafa döndüm gözüme  uyku girmedi. Kafamda köyden kaçıp Ankara’ya gitme planları kurdum durdum. Sabaha karşı ezan okunurken uyumaya başladım. Bir iki saat ya uyudum ya uyumadım. Çok kötü karışık kuruşuk rüyalar gördüm. Annem bana “Yaşar oğlum çabuk gel. Ben ölüyorum. “ diyordu.

Babam beni sabahın köründe kaldırmıştı .  “Yaşar kalk köyün sığırları gidiyor. Hayvanları çobana kat. Yoksa sen gütmek zorunda kalırsın” diye bana sesleniyordu kapının eşiğinden , uykulu gözlerimi açtığımda….

O gün Ankara’ya gitmeye karar verdim. Köyün öbür başında oturan teyzeme gidip fikrimi açıkladım. Teyzem itiraz etse de “Teyze, anamı çok özledim. Dayanamıyorum. Öldü mü kaldı mı hiç haberimiz yok. Anamdan bugüne kadar bu kadar uzak kalmadım. Bana yardım et.  “ dedim. 

Teyzem “ Yaşar, baban çok kızar. Babana bakacak kimsede yok. Gel gitme” dediyse de “Teyze ben gideceğim . Ne olur beni yolumdan alıkoyma.” dedim.

“Yaşar , akşam olmak üzere. Sen gir içeride otur. Akşam eniştenle de konuşuruz. Yarın sabah erkenden gidersin. Köyün sığırları geldi. Biraz sonra baban sığırlar eve gelmeyince seni ve sığırları aramaya çıkar. Benden sorarsa ‘Yaşar bize gelmedi. ‘ derim” dedi ve ben de  teyzemin evine girdim.

Yarım ya da bir saat sonra babam Teyzemin evine geldi. Eniştem henüz tarladan gelmemişti. Yengeme babam “ Saliha Hanım, Yaşar size uğradı mı? Hayvanları akşam sığır geldikten sonra Yaşar getirmedi. Ben hayvanları sağdan soldan topladım. Yaşar evde de yok. Köyün altını üstünü gezdim. Yer yarıldı sanki. Yaşar’ı bulamadım. Dün akşam Ankara’ya gideceğim diyordu. Yoksa gitti mi? Yaşar’dan haberin var mı”? dedi.

Yengem de “Yaşar bize hiç gelmedi. Çocuk annesini özlemiş olabilir. Ankara’ya gitmiş olabilir “ dedi.

Babam , eğilip içeri baksa beni göre bilirdi. Babam uzaklaşınca yengem yanıma geldi. “Baban gitti. Korkma.“dedi.

Sabah gün ışımadan köyümüzün yakınında Himmetdede köyünden geçen tren istasyonuna gittim.  Eniştemin verdiği harçlıkla biletimi aldım. Şansımdan fazla beklemedim. Tren gelir gelmez atlayıp bindim. Bir kompartıman köşesine suçlu bir çocuk gibi  oturdum.

İlk defa tren yolculuğu yapacaktım. Korkuyordum. Rayların üzerinden hareket eden trenin çıkardığı acayip sesler beni iyice tedirgin etmişti. Bazı zamanları acı acı öttürdüğü düdüğü ve bacasından çıkardığı siyah dumanlar ise benim hayli ilgimi çekmişti. Ankara’ya gelene kadar yerimden hiç kalkmadım. Yanımda birkaç yaşlı yolcular vardı. Bana “Kimsin? nereye gidiyorsun?” gibi bir takım sorular sordular. Hiçbirine cevap vermedim. Çünkü beni trenden indirirler diye endişeleniyordum. Benim sessiz olduğumu görünce “Bu çocuk sağır ve dilsiz. Konuşamıyor herhalde” diye birbirlerine el kol hareketleri yaparak anlatmaya çalıştılar.

Tren yolculuğu bitmek bilmiyordu. Ne zaman Ankara’ya geleceğiz diye merak ediyordum. Yol uzadıkça uzuyordu. Kompartımanın camından dışarı bakıp,  geçtiğimiz köyleri, şehirleri, davar ve inek güden sığır çobanlarını, sıra sıra dizilmiş selvi kavak ağaçlarını büyük bir zevkle seyrediyordum.  Bir ara yaşlı bir teyzenin benim böğrüme dürtüp elindeki dürümü uzattığını gördüm. Hiç itiraz etmeden uzatılan dürümü aldım. Acıkmışım. Dürümün içinde çökelik vardı.  İştahla dürümü mideme indirdim. Uzatılan bir tas suyu da yudumladım. Çok şükür aç karnım doymuş susuzluğumu gidermiştim.  Yaşlı amca ve teyzelere memnuniyetimi belirtmek için baştan aşağı  gözlerinin içine bakarak “Sağolun.”  Dediğim de, hepsinin yüz ifadeleri birden bire değişi vermişti. Kendi aralarında “Bu çocuk konuşuyor!. Duyuyor.. Sağır dilsiz değilmiş…” diyorlardı…

Ankara’ya iner inmez doğru Numune Hastanesine gittim. Akşam olduğundan beni içeri almadılar. Hastane kapısında bekleyen palabıyıklı bir görevli  “Yarın öğlene doğru gel çocuk. Ziyaretler o zaman. Şimdi içeri girmek yassaaak!.. “ dedi.

Görüşler öğle arası yapılıyormuş. Büyük bir heyecanla anamı görmek için geldiğim hastane kapısından boynu bükük olarak ayrılıyordum….

Teyzem, abimin Demirlibahçe İstasyonuna çok yakın olan evinin adresini ezberletmişti. Tek tek zihnime yazmıştım evin sokağını,  yapısını, şeklini şemalini… Ankara’ya ilk indiğim istasyonda burası idi. Anamı görürüm diye abimin evini araştırmadan hastaneye koşmuştum.

İstasyonun yanına geldiğimde sora sora abimin evini buldum. Abim bana çok kızdı. “Babamı yalnız bırakıp niye geldin? Nasıl korkmadan yollara düştün?“dedi.  Ben de “Anamı çok özledim abi. Onu görmeye geldim. ” Dedim ve ağlamaya başladım.    Abim benim ağladığımı görünce “Tamam. Tamam ağlama. Doğru sen de haklısın. Yarın gider görürsün. Hadi sil şu göz yaşlarını.” dedi ve beni kucakladı. Teselli etti.

Ertesi gün sabah erkenden  Demirlibahçe’den Numuneye kadar yürüyerek geldim. Öğle arası annemin tedavi gördüğü kata çıktım. Annem beni karşısında görünce iki gözünden yaşlar akıttı. Ben ona sarıldım ağladım o bana sarıldı ağladı.” Oğlum hoş geldin. Baban da geldi mi?” dediğin de ” Ana, ben babamdan izin istedim vermedi. Ben de kaçtım geldim. “ dedim.

Anam bir an durgunlaştı. Hiç konuşmadı. Sonrada “İyi ki geldin oğlum. Her gece seni rüyamda görüyordum. Demek ki ölmeden önce seni görecek mişim ?“ dedi.

Anamın boyun kısmı sarılı idi. “Anam boynuna ne oldu? Tedavi ettiler mi seni?” dedim. Oğlum merak etme. Boynumdaki büyüyen siyah beni yaktılar. Şimdi her gün pansuman edip iyileştirmeye çalışıyorlar. Endişelenme .“ dedi .

Meraklanmamak, endişelenmemek ne mümkün!...Acaba anam yaşayacak mıydı? Yakalandığı bu illetten kurtulabilecek miydi?......Onu Allah bilir....

Anamı ölmeden önce görmüştüm. O’na sarılırken bir yandan yanaklarından, ellerinden öpüyor bir yandan da içimden “Rabbime şükürler olsun. Anamı sağ salim gördüm…”  diye , dualar ediyordum.

Devamı haftaya....

 
Haber :
Bu Haber 2898 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :Çanakkale Gazisi,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Kırım haritası
İzlenme : 5759
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5745
Semer
İzlenme : 3162
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2542
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr