Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / CENNET VATAN KIRIM

6-KORKUNÇ YILLAR:"Umutla bekliyorum..."


6-KORKUNÇ YILLAR:"Umutla bekliyorum..."



 Paylaş
 11 Haziran 2018 00 : 02 


UMUTLA BEKLİYORUM

 

Umutla bekliyorum,

Bir gün doğacak güneş tepelerden.

Uyanacak Kırım Tatarları,

Kurtulacak gecelerden.

 

 Meyveye soyunacak ağaçlar,

Başaklar bire bin verecek.

Her sabah pencere önüne konan kuşlar,

Mutluluk türküsü söyleyecek.

 

Bir çocuk sevinciyle çarpacak yürekler,

Analar artık ağlamayacaklar.

Dile gelecek yıllardır sakladığımız dilekler,

Yolcular, yollarda kalmayacaklar.

 

Umutla bekliyorum,

Bir gün doğacak güneş tepelerden.

Uyanacak Kırım Tatarları,

Kurtulacak gecelerden.

Durdu ŞAHİN

 

Anadolu’nun güzel, şirin bir ilçesi Alaca’da doğmuş ve halen doğduğu ilçede öğrencilerine kendi dillerini, kültürlerini bıkmadan usanmadan öğreten;Alaca ilçemizde kültürel faaliyetlerde öncülük yapan; benim gözümde bir alperen olan; arkadaşım, gönüldaşım, kardaşım, Şair, Yazar Durdu Şahin, “Karanlık gecelerden kurtulmak” için “Tepelerin arkasından doğacak Güneş”i ve “Güneşle birlikte uyanacak insanlığı”, “Umutla bekliyorum” diyor.

Bu güzel dörtlüğün “Uyanacak insanlık” mısrasını, kendisinden izin alarak “Uyanacak Kırım Tatarları” olarak değiştirdim. Çünkü ben de yüz yıllardır zulmü yaşamış hâlâ kendi vatanında ikinci değil, üçüncü sınıf vatandaş muamelesine tabi tutulan ve bugüne kadar da hep “karanlık gecelere mahkûm” edilen gözü yaşlı, kalbi yaslı, boynu bükük Kırım Tatar Milletine, tepelerden değil yalçın kayaların arkasından doğacak ve onları kendi öz benliklerine kavuşturacak “Özgürlük Güneşi” ni umutla dört gözle bekliyorum.

Bir fırtına kopmuştu bin yedi yüz seksen üç yıllarında, Kırım semalarında. Durmadı fırtına. Ardı ardına şiddetini artırarak devam etti yüz yıllardır. 18 Mayıs 1944’deki esen sadece bir fırtına değildi, bir kasırga idi, sildi süpürdü her yeri. Kalplerinde bir damla bile acıma duygusu taşımayan ruhsuz insanlar tarafından çelik, çocuk, yaşlı, genç, kadın, kız, kızan, sağlam, özürlü demeden; benim asil milletimi sürdüler, kilometrelerce uzaklıktaki bilinmeyen diyarlara...

Bu fırtınaların önünde nice yaprak misali Kırım Tatar Türkleri savruldu, dünyanın dört bir yanına. Kimileri benim kartbabaylarım kartanaylarım gibi “Ak Topraklara” düştü, bu topraklarda kök saldılar; kimileri Özbekistan’da “kaçkın” damgasıyla horlandılar, hakarete uğradılar; kimileri Sibirya da soğuktan dondu, kimileri şurada kimileri burada isimsiz kahramanlar olarak toprak oldu, yok oldu.

Bir felaket yaşandı, bir tufan koptu Cennet Vatan Kırım’da. Cennet olan bağlar, bahçeler viran oldu. Cehenneme döndü dağlar, taşlar; çokraklarda, ırmaklarda su yerine kan ve irin aktı. Karanlık gecelerde melekler değil şeytanlar dolaştı. Kırım’da bir Kırım Tatar fidanı dahi bırakmadı, bu fırtına, bu tufan,  bu kasırga.

Başka başka diyarlarda yeniden yeşerdi, savrulan yapraklar, fidanlar, solmadılar, ölmediler, kurumadılar; umutla büyüdüler, umutla yaşadılar, umutla birer birer döndüler atalarının at oynattıkları, cenk ettikleri güzel Kırım ovalarına. 

Günlerden Bir Mayıs.

Yıl 1946.

Yer Roma.

Kırım nere? Roma nere?

Benim beklediğim gibi kendi topraklarından çok uzaklarda bir yaprak misali savrulan, Vatanı Kırım’a özlem duyan İkinci Dünya Savaşı’nda önce “Kızıl Yıldızlı” sonra da “Gamalı Haçlı” Subay elbisesi altında savaşmak zorunda kalan ve ölümlerden ölümü yaşayan Roma sokaklarında yapa yalnız kalmış bir Kırım Tatar Türkü Sadık Turan’da umutla değil; korku ile bekliyor.

Gelin Sadık Turan’a kulak verelim.

Harp yıllarında ölümün, gözlerimin içine gözlerini diktiği günler bile, ben daha mesuttum. Şimdi bana ne oluyor? Niçin sokaklar arasındaki insanların arasına karışıp ben de onlar gibi olamıyorum? Niçin kendimi onlardan başka hissediyorum? Niçin herkesten aşağı olduğumu sanıyorum?”  Diye kendine soruyor Sadık Turan.

Ve devam ediyor:

Korkuyorum. Ben artık sokaklara çıkıp sevdiğim insanlarla bir arada yaşayamayacağım. Elimden tutup beni dünyada gezdirtecek birini araştırıyorum. Öyle biri var mı acaba? Belki var. Ya yoksa? Kalbim ve düşüncelerimle, gene de yeryüzünde her şeyi: canlıyı, cansızı yaratmış olan Allah’ıma uzanıyorum. Allah’ım sen beni bırakma! Sen beni koru Allah’ım! “

İnsanlıktan umudunu yitirmiş her Kırım Tatar Türkü gibi Sadık’ta, bizleri yaratan bizleri gözeten Yüce Yaratıcıya sığınıyor. O’ na dua ediyor. Çünkü O’ndan başka tutunacak dal yok onun için.  Rahman ve Rahim olan O yüce Yaratan; bütün mazlumların ahını kesintisiz duyan, işitendir. Mazlumların ahıda hiç bir zaman yerde kalmamıştır. Kırım Tatar Türkleri de kendilerine bu vahşeti reva görenlerin akıbetini görmek için umutla, sabırla bekliyor.

Sadık Roma’nın damlarının karardığı akşam vaktinde otelden çıkıyor. Kendinden, içindeki fırtınalardan kurtulmak, gelişi güzel bir insan olmak için parka gidiyor. Tenha bir köşeye oturuyor. Kırım’da ki köyünü düşünüyor:

“Bugün 1 Mayıs. Bahçeler kim bilir ne yeşildir orada. Herhalde, gene yeşilliklere gömülmüş evleri uzaktan fark etmek zor olur. Şimdi orada akşam olmaktadır. Güneş yayların gerisinde yeni kayboldu. Yazın köylüler akşam yemeklerini evlerinin önündeki yeşil çardakların altında yerler, gözlerim kapalı o evleri, o bahçeleri görüyorum; o köyleri de dolaşıyorum…

1943 yılının yazında babam Akmescit’ten köye taşınmıştı. O, köye taşınmadan, ben, sırtımda Alman üniforması, Kırım’a izinli gitmiştim. Lüzumu yoktu. Şimdi zavallı ne yapıyor? Ruslar hapse mi attılar acaba? Hapisteyse eğer, dayanamaz ölür… Ya zavallı anam?.. Nerede acaba?… Ben eski Sadık değilim. Bana ne oluyor, Yarabbim?”    Diye, feryad ediyor.

Önünde geçen sarışın, boyalı yüzlü iki İtalyan kızı, iki Amerikan zencisinin kolunda, kahkahalar atarak geçtiklerini görüyor. Roma şehrine dönüyor: “Hey gidi, büyük, beyaz mermer Roma! Seninle beraber bütün hayat da onların ayakları altında. Birinin kaybettiğini başka biri bulur ve sevinir. Fakat sen, ağlamadan, asırların ızdırabını kendinde saklamasını biliyorsun. Ben de ağlamayayım! Ben de senin gibi mağrur görünüşlü olmalıyım. Çünkü ben kaybetmedim. O yeşil yurdu, kanımı döktükten sonra, düşmanlarıma teslim ettim.”

Ne acı bir duygu değil mi? Sen kanını dök, senin düşmanın baykuşlar gelsinler senin vatanına tünesinler. Sen de Kırım’dan çok uzaklarda beyaz mermerler gibi soğuk Roma sokaklarında yapa yalnız gez. Bu ızdırabı bir insan nasıl kaldırabilir? Ama her kırım Tatar Türkü, çektiği sıkıntıları içine gömdü; “dağlarında, ovalarında, bağlarında bahçelerinde çiçekler yaşasın, gül kokuları burcu burcu vatanımın semalarında dolaşsın ve bizleri beklesinler” dediler.

 “Elbet bir gün o çiçekleri derlemeye, o güzel kokuları koklamaya gideceğiz, vatanımıza kavuşacağız.” Diye umutla bekliyorlar. Çünkü o topraklar için çok kan akıttı Kırım Tatarları.  

Sokaklar iyice kararıyor. Lokantaların açık penceresinden müzik sesleri etrafa taşıyor. Oteline dönmek istiyor. V. Emmanuel’in heykeline yaklaştığında, geniş sokak boyunca, taşmış bir dere gibi dalgalanarak gelen bir insan kalabalığı ile karşılaşıyor. Titriyor. İki gün önce gittiği Gary Cooper’in filminden önce Belsen toplama kamlarını olanca facialarıyla gözler önüne seren filmi hatırlıyor. Üzerine doğru gelen bu insanları bir an, Belsen’in tel örgülerinden kurtulmuş zayıf, etkisiz binlerce iskelet gibi görüyor.

Korkuyor. Heykelin taş basamaklarına çıkıyor. Önünden akan insan seli,” Yaşasın Sovyetler, Yaşasın Stalin” diye bağıra bağıra geçiyorlar.

Acaba bu güruh, Sadık’ın yaşadıklarını yaşasaydı yine ,” Yaşasın Sovyetler, Yaşasın Stalin” diye bağırlar mıydı?

Taş basamaklardan iniyor. Başı yorgun, içi boş bir vaziyette yalnızlığını paylaştığı oteline dönüyor.

O akşam hatırlarını yazamıyor. “Yarın ne olacak?” Diyor.

Sadık Turan’a ben de Kırım’da yarın ne olacağını, Şairimiz Durdu Şahin’in “Umutla Bekliyorum” şiirinin iki kıtası cevap veriyorum.

 

Cennet Vatan Kırım’da Yarın:

“Meyveye soyunacak ağaçlar,

Başaklar bire bin verecek.

Her sabah pencere önüne konan kuşlar,

Mutluluk türküsü söyleyecek.

 

 Bir çocuk sevinciyle çarpacak yürekler,

Analar artık ağlamayacaklar.

Dile gelecek yıllardır sakladığımız dilekler,

Yolcular, yollarda kalmayacaklar.”

 

Bu güzel duyguları “Umutla bekliyorum…..”

BİTTİ……

 
Haber :
Bu Haber 5439 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :Cengiz Dağcı, Korkunç Yıllar,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 6938
Kırım haritası
İzlenme : 6120
Semer
İzlenme : 3628
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2846
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr