VAGONLARDA NİCE KULLAR
YOKOLMUŞ
"18 Mayıs ne kara
günmüş,
Binlerce çaresiz trene
binmiş,
Melekler ağlamış,
şeytan sevinmiş,
Vagonlarda nice kullar
yok olmuş"
Kırım'ın Akmescit
yakınlarında bir Kırım Tatar Koleji'nde gönüllü olarak Ak Topraklardan
(Türkiye'den) gelerek öğretmenlik yapmış Şair Muammer Erdönmez, "Güller
Yok olmuş" şiirinde, "18 Mayıs da, vagonlarda nice kulların yok
olduğunu" dile getirmiş.
18 Mayıs 1944 yılında
Sovyet Sosyalist Cumhuriyet Birliği'nin başında bulunan Stalin'in emriyle Kırım
Tatar Türklerine yapılan soykırımı bilimsel bir açıdan inceleyen Sayın Dr.
Kemal Özcan Bey de, "Kırım Türkleri Sürgünü ve Milli Mücadele Hareketi
(1944-1990) makalesinde bakın neler yazmış; önemli bulduğum paragrafları
sizlerle paylaşmak istiyorum
"Kırım Türklerinin
sürgünü 18 Mayıs 1944'te saat 03.00 civarında başladı. Son derece organize ve
zamana karşı oldukça titiz bir şekilde yapılan operasyonlar, "potansiyel
tehlikeli" olarak nitelendirilen kişilerin tutuklanmasıyla başladı.
Yetişkin erkeklerin büyük çoğunluğu Sovyet ordusuna alındığı için, geride
kalanların büyük çoğunluğunu kadınlar, çocuklar ve yaşlılar meydana
getiriyordu. Sovyet askerleri gecenin bir vakti, daha önceden tespit olunan
Kırım Türklerinin evlerine zorla girerek insanları uykularından kaldırmış ve 15
dakika içinde bulundukları yerlerin meydanında toplanmalarını söylemişlerdi.
Ne
olup bittiğini anlamayan ve uykunun vermiş olduğu şaşkınlığı da üzerinden
atamayan Kırım Türklerinin yanlarına, kararnamede belirtilenin aksine sadece
taşıyabilecekleri eşyalarını almalarına izin verilmiş, birçok yerde buna dahi
müsaade edilmemişti.
Evlerinden çıkarılan halk bulundukları yerin
meydanlarında, tarlalarda veya uygun görülen başka yerlerde toplanarak
kendilerini demiryolu istasyonlarına taşıyacak nakliye araçlarını beklemeye
başladı. Korku ve endişe içerisinde bekleşen halk, bir de askerlerin
taşkınlıklarına maruz kalıyordu.
Sürgünü gerçekleştiren askerler sadece verilen
emirleri yerine getirmemişler, aynı zamanda çaresiz halka karşı insanlık dışı
hareketler de sergilemişlerdi. Bütün bunlar binlerce Kırımlının gözleri önünde
cereyan etmesine rağmen onlar da komşuları olan Türklere hiçbir yardım
teşebbüsünde bulunmamışlardı.
Askerlerin taşkınlıkları o derece artmıştı ki,
yaşlı kadınları, acıdan çılgına dönenleri kaçmaları için serbest bırakmışlar,
sonra da arkalarından kurşun yağdırmışlardı."
"Kırım Türkleri
nakliye araçları ile istasyonlara taşınmış ve burada kendilerini bekleyen
vagonlara tıka basa doldurularak kapıları sıkı sıkıya kapatılmıştı. Hayvan ve
yük taşımada kullanılan bu vagonlarla daha önce de Çeçen ve İnguşlar sürgüne
gönderilmişti."
"Sürgün
operasyonunun yolda geçen safhası, Kırım Türkleri açısından unutulması güç
hadiselerin cereyan ettiği bir tablo ortaya koymaktadır. Tıka basa vagonlara
doldurulan halk, günlerce aç-susuz bir şekilde, en temel ihtiyaçlarını
gideremeden, sonunun ne olacağını bilmediği bir seyahate çıkmıştı. Yol boyunca
birçok insan hastalanmış, özellikle yaşlılar ve çocuklar açlığa, susuzluğa,
vagonların havasızlığına dayanamayarak hayatını kaybetmişlerdi. Ölenler durulan
ilk yerde vagonlardan indirilmiş ve defnedilmelerine müsaade edilmeden yol
kenarlarına bırakılmıştı. Bu şekilde yol boyunca 7. 889 Kırım Türkünün öldüğü
belirtilmektedir."
Cengiz Dağcı'da
"Yorgun Savaşçı" romanında, "Vagonlarda yok olan nice
kulları" şu satırlarla anlatmış.
Okuyalım bu yürek sızlatan satırları:
"..demir raylardan
çıkan gürültüye bir ezgi karıştı. Savaşçı kulak kabarttı. Kaval sesiydi. Ezgiyi
Melek hanımda duyuyordu. Uzun uzun çaldı kaval. Gürültü içinden ezan, bir
hezeyan, bir ilenme, bir dua-belki de bütün bunların karışımından oluşan '
Umutlara veda senfonisi' çalıyordu vagonda. Bir ara kaval sesiyle birlikte genç
bir kızın inceden inceye söylediği türkünün sözlerini duydu:
Hani menim yıkandığım
dereler?
Hani menim tırmandığım
tepeler?
İnce kaval, kalbim gibi
inle dur,
İnce kaval, dertlerimi
sen sustur.
Herkes ağlıyordu
vagonda. Ama için için. Sessizce. Melek hanımın gözlerinde de yaşlar
vardı."(s.96)
"Yalnız
Savaşçı'nın gözleri açıktı ve kompartımanda ışıklar yanmasına rağmen, eski
vagonların karanlığındaki ölüleri görüyordu hâlâ. Allah'ım. Ne çok ölü vardı o
vagonlarda&8230; Binlerce! On binlerce! Cansız gözleri güne güneşe açık,
cansız ağızları ekmeğe suya açık&8230; Hangisinin gözlerini kapatacağını,
hangisinin çenesine nasıl bağlayacağını, hangisini vagonun duvar dibine çekip
yatıracağını bilmiyordu bizim savaşçı. "(s.96-97)
"Melek hanım, ölüleri
çekip vagonun kapısına götürüyor, vagonun kapısı dibinde duran savaşçı ise
cesetleri bir bir sırtına yükleyip, demiryolunun kenarına taşıyordu. Taşırken,
öteki vagonlara bakıyordu. Ara ara. Öteki vagonlardan da cesetler indiriliyordu
ve taşıyanlar, tıpkı kendisi gibi, cesetleri demiryolunun kenarına
diziyorlardı"(s.56.57)
"Kucak dolusu dal
kopardı. Her ölünün yüzünü yeşil bir dalla örttü usulca. Sonra cesetlerin
başları ucuna dikildi. Başını göğsüne eğdi, köyünde cenaze merasimlerinde
okunan dualar misali bir Fatiha, bir dua okumak istedi. Bilmiyordu. Ne bir dua,
ne bir Fatiha. Öğrenmemişti. Öğretmemişlerdi ki, öğrensin. 'Yazık' dedi,
içinden ve doğruldu, demiryolu kıyısına sıralı yatan öteki cesetlere baktı. 'Ne
yazığı!' dedi içinden. 'Duayla kimin yükünü hafifleteceğim, kimin ağrısını
gidereceğim? Bu suçsuz sabi sübyanı görmüyor mu Tanrı?'" (s.57)
"Ertesi gece de
durdu tren. Her gece frenlendi tren bozkırda, ve her gece ceset indirildi
vagonlardan; demiryolu kenarına bıraktılar ölüleri. Canlılar seyreldi, bol bol
yer açıldı vagonda; geceleyin tren durduğunda demiryolu kıyısından gelen sesler
azaldı, trenin duruşu da kısa süreli oluyordu." (s.58)
18 Mayıs 1944 yılında
Kırım'da hayvan vagonlarında balık istifi gibi tıka basa doldurulan; yol
boyunca 7.889 Kırım Tatarının öldüğü belirtilen şehitlerimizi anmak için 18
Mayıs 2010 Salı akşamı, Kırım'a Gönül veren çok sayıda insan, Kırım Türkleri
Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Merkezi'nde bir araya geldi.
Derneğimizin Eski
Gençlik Kolları Başkanı Türker Yüksel, bizleri, hayvan vagonlarında vefat eden,
arkalarından bir Fâtiha dahi okunamayan; cenazeleri dahi kılınamayan, 18 Mayıs
1944 şehitlerimizin ruhlarına bir Fâtiha okumaya davet etti.
Sandalyeler üzerinde
oturan bizler ayağa kalktık. Boynumuzu eğdik, ellerimizi Yüce Yaradan'a açtık.
18 Mayıs 1944 Sürgünü'nde vagonlarda yok olan 7.889 Kırım Tatar'ının ruhlarına,
Kur'an-ın kalbi olan yüzlerce Fâtihalar gönderdik.
Fâtiha Sûresinin anlamı
şu idi:
1.
Bismillahirrahmânirrahîm3
2,3,4.
Hamd4, Âlemlerin Rabbi5, Rahmân6, Rahîm7,
hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) maliki Allah'a mahsustur.
5.
(Allahım!) Yalnız sana
ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.
6,7.
Bizi doğru yola, kendilerine nimet
verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.
Fâtiha Sûresi'nde
"(Allahım!)Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz"
ayetleri okunurken, Kırım Tatarlarının böyle bir zulmü bir daha yaşamaması için
Rabbimden yardım diledim.
Âmin deyip yerlerimize
oturduk.
Yönetim Kurulu Üyemiz
Sayın Oya Deniz Şahin, 18 Mayıs 1944 Sürgününü çok duygulu olarak, sade bir
dille, tane tane anlattı.
Deniz hanımın
dudaklarından dökülen Kırım'da Kırım Tatarlarına yapılan vahşeti duyan
misafirlerimiz için için gözyaşı döktüler;
Kırım Tatarlarına reva
görülen bu katliamı duyupta, duygulanmayanın, ağlamayanın, insan olmadığını,
taş olduğunu söylesem; fazla mı ileri gitmiş olurum.
Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi'nde doktorasını yapan Kırımlı Remzi kardeşimizle beraber
gelen iki gençten biri Yasin-i Şerifi okudu.
Salonda bir tek çıt
bile çıkmıyordu. Hocamızın o güzel davudi sesiyle dilendirdiği Yasin Sûresi'nin
âyetleri, derneğimizin duvarlarında yankı yaparak, aziz şehitlerimizin ruhuna
ulaştı.
Gözlerimi kapadım.
Hocam okumasını bitirene kadar, "18 Mayıs 1944 yılında Vagonlarda Yok olan
Nice Kırım Tatarlarını" düşündüm. Onlara bol bol dualar okudum içimden.
İster inanın ister
inanmayın; gözlerimden tane tane yaşlar aktı;
Sildim peçete ile yine
aktı.
Sanki göz pınarlarımın
kurnaları açılmış, durmak bilmiyordu.
Çevreme bakamadığımdan
bilemiyordum; sanırım benim gibi başkaları da için için ağlıyordu.
Diğer hocamızda Yasin-i
Şerif'ten sonra çok güzel bir dua yaptı. Hepimiz duada ellerimizi semâya
kaldırdık, hocamızın duasının arkasından "Amin" dedik.
Hocamız , "Okumuş
olduğumuz Yasin-i Şerif'i, Fatihaları ve duaları 18 Mayıs 1944 de Kırım'dan
sürülen ve sürgün yollarında yok olan Kırım Tatarlarının aziz ruhlarına hediye
eyledik. Kabul buyur Yarabbim" sözlerinden sonra, salonda hıçkırık sesleri
duyuldu.
Dua bitiminden sonra,
Doç.Dr. Hakan Kırımlı'nın 18 Mayıs 2009 yılında Akmesçit'te yaptığı konuşmayı
izledik.
Gülsuları tutuldu; Genç
Tatar kızlarımız tarafından...
Lokumlar, pastalar,
çaylar ikrâm edildi ;Genç Tatar delikanlılar tarafından.
Böylece, 66 yıl sonra
18 Mayıs 2010 Salı akşamı Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneğimizin
Genel Merkezi'nde, 18 Mayıs 1944 yılında Kırım'da "Vagonlarda yok olan
nice kullar" Fâtihalarla, Yasin-i Şerif'le ve dualarla yâd edildi.
Mekânları Cennet olsun.
El Fatiha..
Yazan :Şükrü BİLGİLİ
NOT:Bu yazı 2010 yılında yazıldı.