Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / HİKAYELERİM

11-Kara Hacı


11-Kara Hacı



 Paylaş
 20 Nisan 2016 14 : 16 
KARA HACI
 
 
Kara lakabı esmer tenli olmasından dolayı takılmıştı Hacı'ya. Kalecikkaya Köyündeki Tatarlar genellikle sarı ve çekik gözlü olurdu. Hacı ise siyah benizli ve iri yapılıydı. Bu yapısıyla Araplara benziyordu. Bu benzerlik uzun yıllar esir kaldığı; ot bile bitmeyen, ucu bucağı görünmeyen, susuz Yemen Çölleri'nde güneşin altında kalmasından kaynaklanıyordu. Tamı tamına on yıl çile çekmişti bu topraklarda Kara Hacı. Yüzünün esmerliği belki de bundandı.
 
Kara Hacı askerlikten kaçıp, köyün dağlarında yaşayan Benli Ömer ve Süleyman'ın ağabeyiydi. Bu iki kardeş" Bir evden bir şehit yeter. Bizler askere katılmayalım. Ağabeyimiz gibi bizde ölürsek, apakaylarımıza, balalarımıza kim karaycak" diye, Kalecikkaya'nın dağlarında yaşıyorlardı.
 
Kara Hacı'nın gençlik yıllarında genç sevgililerin ve bağrı yanık anaların dillerinden düşürmedikleri bir türkü vardı:
"Adı Yemendir
 
Gülü çemendir,

Giden gelmiyor,

Acep nedendir."

Kara Hacı'da kutsal toprakları kurtarmak için gönüllü giden ve Yemen çöllerinde uzun bir süre görev yapan vatansever Kırım Tatar Türk askerleri'nden biriydi.
 
Babasının yaşadığı ve kendisinin ise hiç göremediği öz vatanı Kırım'ı Ruslar işgal etmişlerdi. Babası sürgünden sonra fazla yaşamamıştı. Anadolu'nun tam ortasında Çorum iline bağlı Kalecikkaya Köyünde hayatını devam ettirmeye çalışıyordu. İşgaller yavaş yavaş ak topraklara doğru geliyordu. Osmanlı büyük bir bozguna uğramış; vatan toprakları birer birer elden gidiyordu. Hatta Yüce Peygamberimizin hayat sürdüğü Kutsal Topraklar dahi işgal edilmişti.

Kalbinde ve gönlünde Peygamber sevgisi olan her Türk Genci gibi Kara Hacı'da Peygamberimizin yaşadığı bu toprakları düşman çizmelerinden temizlemek için sırtına vurduğu bir çakar almaz ile yıllarca İngiliz'i , Fransız'ı, İtalyan'ı ve adlarını dahi bilemediği birçok yamyam olan sözde medeni denen canavarlarla gece demeden gündüz demeden savaşmıştı. Her Mehmetçik gibi o da ya şehit olmak istiyordu ya da gazi.
 
Düşman kuvvetliydi. Osmanlı Ordusu yıllardır savaştığından yorgun düşmüştü. Cepheler birer birer kaybediliyordu. Yemen Çöllerinde ise Arapların arkadan vurmasıyla Osmanlı Ordusu yenilmiş, bir çok Mehmetçik esir olmuş, bir çoğuda o kızgın çöllerde aç ve susuz kalarak şehit olmuşlardı. Kara Hacı de esir olanların içindeydi.
 
Yedi yıl İngilizlerin esir kamplarında çile doldurmuştu Kara Hacı. Birçok arkadaşınıİngilizler ilaçlı suda yıkamışlar, ilaçlı su ileesir Türk askerlerinin çoğunun gözlerini kör etmişti. Kara Hacı şans eseri son anda kurtulmuştu kör olmaktan.Onu çok seven bir ingiliz asker, "Hacı kardeş, bu ilaçlı suda yıkanma "diye uyarmış, o da suda yıkanmamış ve gözlerini kaybetmemişti. Arkadaşlarının çoğunun kör olması Kara Hacı'yı yıkmıştı.Kendisine yıkanma diyen ingiliz askeri ilaçlı su gözlerinizi kör edecek deseydi, bütün Türk askerlerine söyleyebilir ve arkadaşlarını kurtabilirdi. İngiliz asker gerçeği söylemediği için Kara Hacı kendisinin kurtulmasına sevinememişti.
 
Osmanlı Ordusu ile İngilizlerin karşılıklı esir değişimi sonucu serbest kalmıştı. Kutsal topraklardan Anadolu'ya nasıl gidecekti ? Yolu bilmiyordu. Bu yolculuk günlerce aylarca belki de yıllarca sürecekti. Savaşta ölmemişti ama belki bu yolculukta ölebilirim diye bir ara düşündü kendi kendine. Birkaç arkadaşıyla besmele çekip çıktılar uzun bir yolculuğa.
 
Sora sora Bağdat bulunur derlermiş. Kara Hacı ve arkadaşları da sonunda Halep'e geldiler. Kara Hacı esirlikten kurtuldukları gün ellerine sıkıştırdıkları birkaç mecidiyeyi yolculuk anında belki lazım olur diye kuşağına saklamıştı. Halep'te pazarda gezerken Osmanlı Tuğraları ile bezenmiş bir "Gümüş Kemer" ilişti gözüne. Bunu satın almak istedi. Sıkı bir pazarlıktan sonra Gümüş Kemeri satın aldı, beline kuşakla iyice dolayıp sakladı.

Yemen Çölü
 
Bir gün adını bilmediği bir vahada dinlenirken uzaklardan develer üzerinde gelen bedevileri gördü. Kuşağında sakladığı "Gümüş Kemer"i çölün kumlarına sakladı. Kara Hacının üzerini arayan bedeviler hiç bir şey bulamadıklarından, onu yerden yere vurup, kızgın çöllerin içinde sürükleyip öldü diye bir kenara attılar. Öldürmeyen Allah öldürmüyordu. Kara Hacı da ölmemişti; ama ölmeden beter etmişlerdi bedeviler. Kara Hacı yediği sopaya rağmen "Gümüş Kemeri" bedevi Araplara kaptırmadığına çok sevinmişti.

Kara Hacı, Yemen Çöllerinde İngilizlerin esir Kamplarında Yurduna dönmeyi beklediği yıllarda, Anadolu Topraklarında " Çanakkale Savaşı" ardından "Kurtuluş Savaşı" başlamış, İç Anadolu'da bir kaç vilayet hariç ülkenin her yanı işgal edilmişti. Tarihin hiç bir devrinde tarih sahnesinden silinmemiş Kahraman Türk Milleti'nin yok edilmesi için düğmeye basılmıştı. Medeni geçinen ;Tek dişi kalmış canavarlar" leş kargaları gibi Osmanlı Topraklarına üşüşmüşler, altı yüzyıldır ayakta duran o koca çınarı devirmeye and içmişler, sözleşmişlerdi.

Namusları kadar sevdikleri vatan topraklarının düşman çizmeleri altında çiğnendiğini gören vatan evlatları ellerine silahını, kazmasını, bıçağını alıp cepheden cepheye koşuyorlardı.

Kara Hacı Yemen Çöllerinden Kalecikkaya Köyüne tam üç yıl sonra gelebildi. Köye geldiğinde kendisini tanıyamadılar. Aradan tam on yıl geçmişti. Kara Hacı'nın emsalleri veya ondan sonra gelen genç nesilde savaşa gitmiş, köyde birkaç eli ayağı tutmayan yaşlılar vardı. Kara Hacı bu çileli yolculukta iyice zayıflamış bir deri bir kemik kalmış ve teni de iyice simsiyah olmuştu. Kendisinin Hacı olduğunu kardeşlerine bile zor inandırabildi.

Gençliğinden tamı tamına on yılı gitmiş, bu on yıl onu kocatmıştı. Fakat O ömrünün bundan sonraki günlerini iyi geçirmek için hayata yeniden başlamak istiyordu. Köyüne ve akrabalarına kavuştuğu için mutlu olmuştu. Yemen çöllerinde yedi yıllık ve yolculukta ki üç yıllık hayatını köye geldiğinde unutmaya çalıştı. Zaman zaman kızgın çöllerde yaptığı savaşlar rüyalarında onu rahatsız ediyordu. Uzun bir süre bu kabustan kurtulamadı.

Kara Hacı köye döndükten bir kaç yıl sonra Firdevs adında güzel Kur'an okuyan, babası Çanakkale Savaşı'na katılmış, köye gazi olarak dönen ve bir ay sonra bitlenmeden ölen 93 Harbinde çok küçük yaşta iken Kırım'dan sürülen Yetim Yusuf'un kızıyla sade bir törenle evlenmişti.
 
Kara Hacı eşi Firdevs'le ocak başında sağdan soldan konuşuyorlardı. Firdevs Hanım ocağa bir kaç meşe odunu attı. Meşe odunu ocakta nar gibi köz yapmıştı. Elindeki ince bir odunla közleri kenara çekti. Eşinin tavlardan getirdiği her biri el büyüklüğündeki evlek mantarların içine tuz serpti. Mantarları kızıllaşmış közlerin üzerine itina ile birer birer dizdi.

Kızgın közlerin üzerindeki mantarlardan güzel bir koku odanın içini doldurdu. Mantarların içerisinde tuzlar yavaş yavaş eriyip sulandı, pişen mantarlar büzülerek küçüldü. Firdevs Hanım, pişen mantarların içindeki suyu dökmeden eşine büyük bir dikkatle uzattı. Kara Hacı, uzatılan içi sulanmış mantarların önce suyunu "hüp" diye başını yukarı kaldırarak içti, sonra da mantarları büyük bir iştahla yedi. Mantarlardan memnun kalmıştı ki eşine kısık ve tatlı bir sesle:

-Sevgili karıcığım, eline sağlık. Mantarlar çok nefis olmuş. Sana ne kadar teşekkür etsem azdır. Biz erkekler sizlerin hakkını nasıl öderiz, bilemem. Allah'a bin şükürler olsun ki sizler yaratılmışsınız. Yoksa biz erkekler bu dünyada rezil kepaze olurduk. Eğer sizler olmasaydınız, kim yemeğimizi yapacaktı? Kim çamaşırlarımızı yıkayacaktı? Kim çocuklarımıza bakacaktı? Dedi, birden susuverdi. Kaş yapayım derken göz çıkarmıştı son söylediği sözle.

Kara Hacı'nın çocuğu olmuyordu. Çocuğunun olmamasının sebebini bir kendi biliyordu bir de Alaca'da yaşayan amcası. Bu sırrını eşi Firdevs'e evlendiğinde söyleyememişti. Gerçi kendisi evlenmeden önce başından geçen kazanın evliliğine engel olup olmayacağını tam kestiremiyordu. Evlendikten üç dört yıl geçince bu hatanın kendisinden olduğuna iyice kanaat getirmişti. Bu konuyu eşine bir türlü açamıyordu.

Firdevs Hanım, "Kim çocuklarımıza bakacaktı?" sözünü duyar duymaz, hüzünlendi, derin bir "of!.." çekti. Herhalde çocuğunun olmadığına Firdevs Hanım da çok üzülüyor, hatanın belki de kendisinden olduğunu düşünüyordu. Firdevs Hanım gözlerini yerden kaldırdı, eşinin gözlerinin içine büyük bir sevgiyle baktı, titrek bir sesle:

-Eğer gerçekten çocuk istiyorsan bir başka kadınla evlenmene müsaade ediyorum, dedi. Kara Hacı, eşinin bu kadar cömert davranmasına gururlanmış, sevinmişti. Eşinin ellerinden tuttu, kendine doğru çekti, başını göğsüne dayadı.

-Canım karıcığım, benim can yoldaşım, sana bir türlü açıklayamadığım, cesaret edemediğim bir sırrımı söyleyeceğim. Çocuğumuzun olmaması senin özründen değil. Artık buna inanmaya başladım. Yalnız senden bir isteğim olacak, şimdi anlatacaklarımdan dolayı üzülmeyeceksin. Bende sana söz veriyorum, hiçbir kadınla evlenmeyeceğim, tamam mı? dedi. Firdevs'in gözlerine baktı. Gözlerinde tatlı bakışlar vardı eşinin. Firdevs'in söyle der gibi dudakları kımıldadı. Kara Hacı derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı:

-Sevgili karıcığım, biliyorsun ki benim kardeşlerim asker kaçağı ve dağlarda . İkisi de Alaca civarını haraca bağlayan "Kör Dede" nin yanına katılmışlar. Yemen'den geldikten sonra Alaca'da onlarla buluşmaya karar vermiştim. Kör Dede'nin adamlarındanbirinden haber göndermiştim kardeşlerime, "Alaca'da buluşalım" diye. Akşam karanlığında Alaca'ya gizliden gece yarısı gittim. Kardeşlerimle amcamın evinde buluştuk, görüştük, dedi gözleri nemlendi, sesi titredi, konuşmasına devam edemedi. Herhalde kardeşlerini yıllardır göremediğinden dolayı duygulanmıştı. Firdevs Hanım eşinin üzüldüğünü anlayınca hiç bozuntuya vermeden:

-Eee! Ondan sonra ne oldu Hacım? dedi. Kara Hacı kaldığı yerden derin bir nefes aldıktan sonra konuşmasına devam etti.

-Alaca'yı Kuva'yı Milliyeciler bastı. Kör Dedenin adamlarının kaldığı evleri birer birer tespit edip, yaktılar. Hatta iki adamı yakalayıp, ilçenin ortasında darağacında sallandırdılar. Kardeşlerim ise benimle görüşür görüşmez evi terk ettiklerinden Kuva'yı Milliyecilere yakalanmamışlardı. Evlerde Kör Dede'nin adamlarının aramaları devam ediyordu. Belki beni de O'nun adamı zannedip yakalarlar diye Alaca'dan ayrılmak istedim.
 
Köyümüze doğru yola çıktım. Hava hafifçe kararmıştı. Alaca'nın çıkışında ki çaydan tam atlayacağım an bir asker silahını bana doğrultup "Kımıldama. Olduğun yerde dur. " dedi. Ama ben durmadım. Üzerine doğru yürüdüm. Asker tam hayâlarıma doğru ateş etti. "Vuruldum Anam " diye askerin üzerine o can havliyle atlayıp silahını aldım. Kafasınatüfeğin dipçiğini vurdum. Askeri bayıltmıştım. Gerisin geri kasıklarımı tuta tuta yaralı bir vaziyette amcamın evine zor kendimi attım. Amcam beni patateslerin ve tütünlerin saklandığı kuyuda bir ay bakıp tedavi etti. Bir ay sonra yaylı bir at arabasına bindirerek Havza'daki akrabalarımızın yanına götürdü. Bir yıl Havza'da kaldım. İyileştim, sonra köyümüze dönüp seninle evlendim. Her halde çocuğumuz hayâlarıma aldığım kurşundan dolayı olmuyor, dedi ve derin bir "oh" çekti. Gözlerinden yaş akmaya başladı. Firdevs kocasının ağladığını görünce yazmasını çıkardı, yanaklarına doğru akan gözyaşlarını sildi.

-Bu sırrı açıkladığın için seni affediyorum. Yoksa ben kendime çok kızıyordum."Şu Kara Hacı'ya bir erkek evlat veremedim" diye. Gerçi nişanlandıktan sonra birileri senin bu hikâyeni bana anlatmıştı. "Kara Hacı tohumsuz. Onun çocuğu olmaz. Nişan yüzüğünü at, geçliğine yazık, yol yakınken dön." demişti. Ama ben buna inanmamıştım. Çünkü seni çok seviyordum. Artık gam yemem. Sende yalnız bana tekrar söz ver. Benden başka biriyle evlenmeyeceksin. Son kez bir daha ağzından duymak istiyorum, dedi. Kara Hacı içini boşaltmış, rahatlamıştı. Zaten aklından evlenmek hiç de geçmiyordu. Kendisinin de gerçekten çok sevdiği hanımının yüreğindeki korkuyu gidermesi gerekiyordu. Fazla düşünmeden eşinin gözlerinin içine sevgiyle bakarak:

-Sana söz veriyorum canım. Senden başkasıyla evlenmeyeceğim. Sen eğer istersen bir evlatlık alabiliriz. Bunu sen tercih et. Bu konuda sana hiç bir şey söylemeyeceğim. Beni affettiğin için sağ ol, dedi. Firdevs kenarda duran süt helkesini aldı. Kalbinde kocası hakkında düşündüğü kötü duygular silinmiş, mutlu olmuştu. Her gece kapıyı açtığında, kocasının kendisine bir kuma getirecek diye ödü kopuyordu. Bu korku artık olmayacak, kocası yalnızca kendisine ait olacaktı.

-Firdevsçiğim, hatırlar mısın? Geçen baharın o ilk karların eridiğinde Alaca'ya gitmek istemiştim de gidemeden ıslak bir vaziyette geri dönmüştüm.

-Hatırlamaz olur muyum? Hatta bir ay yatakta yatıp zatürre olmuştun.

-Ben o zaman bir dilekte bulunmuştum. Bu dileğimi de sana söylemeden edemeyeceğim. Kıcıllı ile bizim köyü kesen özden eşekle geçiyordum. Karlar eridiğinden özden çok su geliyordu. Eşeği suyun en az yerinden geçirtmek istedim. Suyun ortasına gelince eşek birden ürktü. Ben doğru suya düştüm. Eşeğin üzerindeki babamın Kırım'dan getirdiği el işlemeli heybe de suya düşmüştü. Onu yakalayamadım. Su alıp götürdü. Soğuk suda biraz debelendikten sonra kendimi zor kurtardım. Alaca'ya gitmekten vazgeçip ıslak ıslak köye dönmüştüm. Şimdi hatırladın mı?

-Hatırladım. Hatırladım. Şu dileğini söyle. Lafı fazla uzatma, hayvanları sağmaya gideceğim, dedi. Firdevs Hanım, biraz kızmış gibiydi. Yine kendisini üzecek bir şey söyleyeceğinden dolayı endişelenmişti.

-Selden kurtulduktan sonra eşeği kenara çektim. Avuçlarımı açıp, Allaha orada "Yarabbi, ömrüm yeterse ben buraya bir köprü yaptıracağım. Bana yardım et. Sana söz veriyorum " dedim. Aradan bir yıl geçti sözümü yerine getiremedim. Alim Pınar Çeşmesi'nin yanında babamda kalma bir tarla var. Onu satalım. Eğer para yetmezse başka ne yapabiliriz? Satacak başka bir şeyimiz de yok, dedi. Gözlerini eşinin belinde sarılı "Gümüş Kemer" e dikti.

Firdevs Hanım hayırı seven bir kadındı. Köyün gelinlerinin birçok elbiselerini paralı parasız elle çevrilen dikiş makinesi ile yıllardır dikiyordu. Çocuk doğumlarında koşa koşa kar kış demeden gidip yardımcı oluyordu. Mevlitlerde cenazelerde Kur'an okuyordu. Köyde çoğu genç kıza Kur'an öğretiyordu. Firdevs Hanım eşinin niyetini anlamıştı. Kocasının bu hayır işinde belinde ki " Gümüş Kemer"in lafımı olurdu. Kara Hacı ağzından "Gümüş Kemer" sözünü daha çıkarmadan:

-Allah büyüktür. Hele o gün bir gelsin. Satacak bir şey buluruz. Ben ineği sağmaya gidiyorum, kendin kahveni yap iç, deyip ahırın yolunu tuttu. Kara Hacı büyük bir sırrı açıklamanın huzuru içinde ocağa su dolu cezveyi koydu, ayaklarını uzatarak eşinin ahırdan gelmesini beklemeye başladı.
 

Osman Çavuş, Kara Hacı'nın avlusuna girdiğinde Firdevs Hanım ahırdan bir helke süt ile çıktı. Firdevs Hanım, Çavuş'un aniden avluda attan indiğini gördüğünde şaşırdı, başını öne eğerek doğru eve girdi. Kara Hacı ocak başında kahvesini içiyordu. Hanımının telaşla içeri girmesine bir anlam veremedi. Kara Hacı:

-Karıcığım ne var? Avluda bir at sesi işittim. Gelen kim? dedi. Firdevs Hanım biraz korku birazda heyecandan kelimeleri kekeleyerek:

-Mustafa Kartbabayın oğlu Osman Çavuş, dışarı çık ta bak. Bu adam hayra gelmez, dedi.

Osman Çavuş, Kara Hacı'nın köyünden Mustafa Kartbabayın oğlu idi. Sungurlu civarındaki asayişin sağlanması Zabit Çavuşu Osman'dan soruluyordu. Zaman zaman annesini babasını ziyaret için köye geldiği oluyordu. Bazen de asker kaçaklarını veya eşkıyaları kovalarken yolu bu taraflardan geçerse köyünü ziyaret ediyordu. Kara Hacı yemenden geldikten sonra bir kaç kere kendisiyle görüşmüştü.

Kara Hacı yerinden kalktı, kapıya doğru yürüdü. Tam kapının ağzında Osman Çavuş'la yüz yüze geldiler. Kapıdan geri çekilerek:

-Buyur Çavuşum. Yel mi attı sel mi attı. Kaynanan seni seviyormuş. Bende höpürdete höpürdete kahve içiyordum. Hele içeri gir. Hayırlı haberini duyduk. Nişanlanmışsın. Yakında da toy yapacakmışsın. Hayırlı olsun. Yoksa onu mu haber vermeye geldin, dedi.

Osman Çavuş:

-Toy yapacağız. Günü belli değil. En kısa zamanda olacak. Yalnız ben hayırlı bir iş için geldim. Korkma, dedi. Her ne kadar Osman Çavuş "Hayırlı bir iş için geldim. Korkma" dediyse de Kara Hacı'nın beti benzi atmış, yüzü sararmıştı. Bozuntuya vermeden:

-Buyur ayakta kaldın. Şöyle ocağın yanındaki mindere otur bakalım, dedi, Osman Çavuş'a minderi uzattı. Ocakta meşe odunlarının çıtır çıtır sesleri geliyordu.

Firdevs Hanım iki yeni kahve yapıp birini Osman Çavuş'a birini de kocası Kara Hacı'ya verdi. Kahveler içilirken Osman Çavuş sigara tabağını çıkararak:

-Birerde sigara tellendirelim, dedi. Bir türlü konuya giremiyordu. Kara Hacı Osman Çavuş'un sustuğunu, konuşmadığını görünce bir sıkıntısı olduğunu anladı. Kafasını kaldırıp, baştan aşağıya tepeden tırnağa Çavuş'u çaktırmadan süzdü. Kalbinden "Acaba Çavuş Kardeşlerimi tutuklamak için mi geldi. Benden onların yerini mi soracak " diye düşündü. Bunu anlamak için:

-Yahu Osman Çavuş köyümüzde kız mı bulamadın da ta Çorum gibi yerden aldın, dedi. Osman Çavuş konunun açıldığına sevinmişti.

-Sorma Hacı kardaş bir güzele vurulduk ki sorma. Onu görür görmez gözüm hiç bir şeyi görmedi. Babama da anama da ille de bu kız olacak dedim. Sağ olsunlar beni kırmadılar. Benim işimi yaptılar. Yalnız benim bir sıkıntım var. Nişanlım benden bir "Gümüş Kemer" istedi. Çorum toprağını altını üstüne getirdim, çevre illere haber saldım, istediğim güzel "Gümüş Kemer"i bulamadım. Duyduğuma göre senin elinde bir tane varmış. Onu bana satar mısın? İstediğin fiyatı vereceğim, dedi.

Kara Hacı, Çavuş'un ne için geldiğini öğrenmiş, asker kaçağı kardeşlerini aramadığından emin olmuş ve rahatlamıştı. Arkası onlara dönük ve akşam yemeği için qöbete yapan Firdevs Hatun bu konuşulanları duymuştu. Kocasının nasıl bir tavır alacağını merak ediyordu."Gümüş Kemer" onun değildi, o Firdevs'in mehiri idi. Kocası onu büyük bir paraya satacak mıydı? İçinden "Benim herif eğer beni seviyor ise bunu satmaz. Beni sevmiyor ise paraya aldanır satar." dedi.

Kara Hacı'nın yüreğinden vurmuştu Osman Çavuş'un teklifi.Tüccar olduğundan parayı çok seviyordu. Sonra Çavuş'un vereceği parayla da daha çok öteberi alır daha fazla kazanırdı. Ama o zaman da karısı Firdevs razı olacak mıydı?

Biraz önce konuştuklarından dolayı Karısı Firdevs'i üzmüştü. Birde "Gümüş Kemer"i satıyorum dese eşinin daha çok üzüleceğini düşündü. Bu kemeri ona gerdek gecesinde mehir olarak kendisi hediye etmişti. Bin bir çile ile ta Halep'ten getirdiği ve eşi Firdevs Hanıma düğün hediyesi olarak verdiği "Gümüş Kemer"i versem mi vermesem mi diye düşünmeye başladı.

İki arada bir derede kalmış, ne diyeceğini bilemiyordu.

Kocasından bir ses çıkmadığını gören Firdevs Hanım kahve fincanlarını almak için kocasının önüne geldi ve yere eğildi. Yerden fincanı aldı. Kafasını yerden kaldırırken gözleri ile Hacı'nın gözlerine baktı, "Gümüş Kemer"i satma der gibi işaret etti. Kara Hacı karısından gümüş kemeri satma işaretini alınca:

-Osman çavuş, senin isteğini yerine getirmek benim için bir şereftir. Yalnız bu "Gümüş Kemer"i eşime mehir olarak bağışladım. Onunda herhalde hiç satmaya niyeti yok. Bu yüzden kusurumuza bakma. Sen birçok yerleri geziyorsun. "Gümüş Kemer"i bulabilirsin. Eğer gümüş yüzük, küpe bilezik istersen çok var. İstediğini al, dedi.

Osman Çavuş'un umutları sönmüştü. Kara Hacı'nın getirdiği gümüşlerden bir kaç parça aldı, koynuna koydu."Allahısmarladık " diye Kara Hacı'nın evinden ayrıldı. Kara Hacı, Bayram Çeşme'ye kadar Çavuş'a eşlik etti.

Firdevs Hanım, eşinin "Gümüş Kemer"i Osman Çavuş'a satmadığına sevinmişti. Kara Hacı'ya karşı sevgisi ise bir kat daha artmıştı. Osman Çavuş'u savuşturduktan sonra evine dönen eşini kapının eşiğinde karşıladı. Büyük bir sevgi ile kocasını kucakladı... Kara yüzünden öptü. Öptü... Öptü... Evlendikleri günden beri ilk defa eşini kendine daha yakın hissetti...

NOT:Hikayede konu edilen "Gümüş Kemeri" Hala'mdan, babam köprü yapıldığında satın almış ve anneme hediye etmiş. 1984 yılında paraya ihtiyacımız olduğundan dolayı düğünüm için bu gümüş kemer maalesef 50 Bin Türk Lirasına Alacalı Topal Kemal' e sattık. Tekrar satın almaya gittiğimde ise gümüş kemeri o şahısta başkalarına satmış.
 
Ayrıca Kara Hacı'nın vasiyeti gereği yapılan Kıcıllı Köprüsünün hikayesini okumak için köprü hikayemi okuyun

Yazan:Şükrü BİLGİLİ
 
Haber :
Bu Haber 1579 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :kalecikkaya, kırım, tatar, çanakkale, şehit, gazi,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Kırım haritası
İzlenme : 5760
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5751
Semer
İzlenme : 3166
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2543
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr