Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / HİKAYELERİM

10-Turun ballar!...Turun ballar!...


10-Turun ballar!...Turun ballar!...

Turun ballar!...Turun ballar!...

 Paylaş
 31 Mart 2016 16 : 37 
"Turun ballar!...Turun ballar!....." diyordu; elinde loş gaz lambası ile evin içinde telaşlı telaşlı dolaşan yaşlı kadın. Ne yapacağını bilemiyordu. Küçücük odada bir o yana, bir bu yana dolanıp duruyordu. Ağzından da devamlı "Turun ballar!...Turun ballar!....." sözleri tekrarlanıyordu...

Kapıya vurulan "pat pat!.." tekme sesleri ile silah dipçiğinden çıkan "küt! küt!" sesleri birbirine karışmış, hızları da gittikçe daha da fazla artıyordu. Bir yandan da Rusça "Açın! Açın! Açın!" sesleri geliyordu kapıdan. Her haliyle korkmuştu zavallı kadın. Bir silah sesi duydu. İrkildi. Oda sessizliğe bürünüverdi birden. Kulağını kapıya doğru dikti. Azbarda havlayan karabaşın çok acı bir çenilemesini işitti. Bir daha karabaşın havlamasını duymadı!...

Koyun koyuna yerde serili yün yatakta yatan üç güzel kızı vardı. Masum sabiler annelerinin korkusundan ve kapılarını tekmeleyen Ruslardan hiç habersiz kendi dünyalarında mışıl mışıl sıcacık yataklarında uyuyorlardı. En büyük bedensel engelli kızı anayının "Turun ballar!...Turun ballar!...." sesini uyur-uyanıklık arasından işitir gibi olmuştu. Kendisine loş ışıklı gaz lambasıyla yaklaşan anayına:

-Anay ne bar? Ne boldu? Bu saatte bizlerni neşın turdurasın? dediğinde, yıllardır korku ile yaşamış zavallı kadın titrek bir sesle kızının kulağına iyice eğilerek:

- "Turun ballar!...Turun ballar!..."diyordu.

Kapı tekmelerle kırılmış, odanın içine sayısını karanlıkta seçemediği elleri silahlı Rus askerleri bir anda dolmuştu. Balalarını bir eliyle uyandırmaya çalışan kadın diğer eliyle tuttuğu gaz lambasını titrete titrete yerden doğruldu, gecenin bu vaktinde evini haydutlar gibi basan kendisine silahlar doğrultmuş askerlere doğru gaz lambasını uzatarak:

- "Kimsiniz? Bu kece vakti üyümü nişin basasınız? Sizde hiç Allah korkusu yok mu? Soysuzlar!... Katiller!...Haydutlar!.... Bugüne kadar bizlerge yasaganınız yetmedi mi? Daha ne istiysiniz? Akayımı alıp savaşga akettiniz. Bir daha dönmedi. Dört can kaldık. Canımıznı mı alacaksınız? Eğer onu da istiyseniz alın kasaplar... " dedi, büyük bir kin ve hınçla elindeki gaz lambasını askerlere doğru fırlattı. Gaz lambasının üzerine geldiğini gören askerler yere eğildiler. Gaz lambası askerlerin üzerinden geçtikten sonra birkaç metre ilerideki duvara çarptı; param parça oldu ve içinden dökülen gaz geniş bir alanda alev alev yanmaya başladı.

Pos bıyıklı başlarındaki komutan, gaz lambasını atan yaşlı kadının suratına elindeki tüfeğin dipçiği ile kuvvetlice vurdu. Kadın çok acı bir sesle üç yavrusunun üzerine kapanıverdi.

Öfkesini alamayan komutan, elindeki silahın ucunu kadının sırtına sert bir şekilde dokundurarak:

-"Çabuk çocuklarını al dışarı çık. Evi boşalt. Yoksa çocuklarınla bu evde yanarsın." dedi. Askerler komutanları ile birlikte gaz lambasının çıkardığı yangın üzerinden atlayarak dışarı çıktılar.

Yaşlı kadın karanlıkta el yordamıyla bulduğu çocukların elbiselerini aceleyle bir bohçaya koydu. Yirmi yaşlarındaki bedensel engelli kızını sırtına aldı. Biri on yedi biride on dört yaşındaki diğer iki kızının da ellerinden tuttu:

-"Eteklerime sıkı yapışın, hemen evi boşaltalım. Yoksa yangın evin tamamını saracak," dedi. Evi yavaş yavaş bir duman kaplamıştı.

Eşyalar birer birer yanıyor, alevler evin her tarafına yayılıyordu....

Askerlerin açık bıraktığı kapıdan sırtında bedensel engelli büyük kızı ve eteklerinden sıkıca tutan iki kızı ile birlikte kendini zor dışarı attı zavallı kadın. Azbara çıktığında biraz önce evini basan askerlerden sadece ikisi karşısında duruyordu. Diğer askerler ise yandaki evlere dalmıştı. Askerlerden biri elindeki silahı ile kadına yanaşarak " Köy meydanında toplanın!" dedi.

Yaşlı kadın sırtındaki yirmi yaşlarındaki bedensel engelli kızının bacaklarından sıkıca tutuyordu. Birden ellerinin bağı çözülüverdi ve engelli kızı arkasından kayarak yere düştü. Kendiside hemen olduğu yere yığılıverdi. Eteğinden tutan kızları da annelerinin yanına çömeldiler.

Tam oturdukları yerin biraz ilerisinde karabaş köpeklerinin kanlar içinde yerde yattığını gören küçük kızı annesine işaret ederek:

-"Anay, anay karabaşımıznı bu caniler öltürgenler, sesi hiç çıkmay. Bahçemizde meyvelerni baladan çagadan karabaş koruy edi. Cemlengen tavuklarnın işindeki yabancı korazlarnı şipşelerni karabaş ayıra edi. Bahçemizni baladan çagadan kim koruycak? Cemlengen yabancı korazlarnı şipşelerni kim ayıracak anayım? Karabaşnı vurganlar anay.Yoksa bizni de mi öltürecekler" dedi, anasının bağrına iyice saklandı. Yaşlı kadın ne yapacağını bilemiyordu. Yanına yanaşan askere yalvarırcasına:

-"Ne bolur? Bırkaç dakka müsaade etin. Balalarımın urbalarnı kiydireyim" dedi. Hemen bohçasındaki elbiseleri çıkardı, gözünün görebildiği kadar önce bedensel engelli kızını giydirdi sonra da diğerlerini. Cüremegen kızını tekrar sırtına aldı, diğer çocuklarına da "Eteğimi sakın bırakmayın" diye sıkı sıkı tembihleyip, köyün meydanına doğru yürümeye başladı. Ortancalı kızı annesine:

-"Anay havludaki duvarın arasına sakladığım oyun taşımı alayım mı " dediyse de annesi kızına "Kızım yanımdan bır yerlerge kaytma.. Bu kapirler arkadan ateş eterler. Cür, köy meydanınga ketiyik" dedi, korka korka yürümeye başladılar.

O hiçbir şey görmüyordu; sadece sırtındaki yürüyemeyen yavrusunu ve eteklerini tutan iki kuzusuna ne olacağını düşünüyordu. Yanlarından birçok kadın kız erkek geçiyordu ama o çevresindeki insan kalabalıklarından hiç haberi yoktu. Kimse kimseye yardım edemiyordu. Herkes bir can pazarında idi. Herhalde İsrafil Meleği "Sûr" düdüğünü üfürmüş, köylerinde kıyamet kopmuştu bu gece...

Köy meydanında koyunun kuzuya karıştığı gibi mahşeri bir kalabalık vardı. Ağlayanlar, bağıranlar, çağıranlar birbirine karışmıştı. Askerler, büyük kamyonlara tuttukları insanları bir çuval gibi kaldırıp kaldırıp atıyorlardı. Binmek istemeyenler olursa o anda kurşuna diziyorlardı.

Sırtındaki bedensel engeli çocuğunu taşıyan zavallı yaşlı kadın da kamyonların yanına yanaşır yanaşmaz, iki asker eteklerinden tutan çocuklardan birini bir arabaya diğerini de başka arabaya, annesi ile bedensel kızını da bir başka bir arabaya saman çuvalı gibi kaldırıp attılar. Bir aile üç parçaya ayrılmıştı...

Yaşlı kadın "Balalarımı menden ayırman. Ne bolur. Calbaraman...." dediyse de hiç kimse aldırış etmedi. Engelli kızını bağrına bastı hıçkıra hıçkıra ağladı. Anasının kolları arasında korkan engelli kızı da anasıyla ağlamaya başladı. Yaşlı kadının ve kızının feryadı gecenin karanlığında yankılanıp durdu. Bu korkunç manzaraya sadece gökte melekler ağlıyordu, şeytan ise sincice gülüyordu...Vicdanları kararmış, yürekleri taşlaşmış askerler ise vazifelerini büyük bir zevkle yapıyorlardı. En ufak bir acıma duygusu görünmüyordu suratlarında...

Balık istifi gibi doldurulmuş bu zavallı masum insanlar 1944 yılının 18 Mayıs gecesinde evlerinden zorla çıkarılarak kamyonlarla nereye götürülüyordu. Kadın, kız yaşlı, sakat, sağlam demeden bir millet nasıl evlerinden barklarından koparılıp, bilinmedik diyarlara sürülüyordu.

Bu zulmü kim reva görmüştü, kim yazmıştı bu senaryoyu ?...

Suçları neydi?

Yoksa bunlar insan değil miydiler?

Yaşlı kadın kamyonun içindeki feryatları duymuyordu. Sadece kendisine sımsıkı sarılan bedensel engelli kızının ağladığını hissediyordu. Karanlıkta eliyle yavrusunun gözlerinden akan yaşları nasırlı elleriyle sildi. "Cılama balam. Cılama balam. Korkma balam. Korkma balam " deyip, yavrusunu susturmaya çalıştı. Bir anda aklına diğer iki küçük kızı geldi. "Aman Allah'ım kızlarım, kızlarım neredeler" dedi ve yerinden birden ok gibi fırladı. Kamyonun içindeki insanların üzerlerine basa basa " Turun ballar!. Turun ballar" diye diye kamyonun arkasındaki kapağın yanına geldi. Kendisini birden kapaktan aşağıya attı. Yere düşer düşmez ayağa kalktı. Ellerini havaya kaldırarak "Turun ballar! Turun ballar" sözlerini söyleye söyle, sağa sola koşmaya başladı.

Küçük kızı anasının "Turun ballar! Turun ballar'" sözlerini duymuş, kamyonun arkasına gelmiş, anasının sesinin geldiği yöne doğru çaresizce "Anay men mındaman" diye sesinin çıktığı kadar bağırıyordu. Ortanca kızı da kamyonun arka kapağına ulaşmış, ayağa kalmış, "Anay anay men mındaman" diye haykırıyordu. Bedensel engelli kızı ise yürüyemediğinden ayağa kalkamıyordu, anasının "Turun ballar! Turun ballar!" çığlıklarını karşı "anay anay men mındaman" diyemiyordu; iki elleri üzerinde emekleyerek kamyonun arkasına doğru gitmeye çalışıyordu.

Bir silah sesi duyuldu. Yaşlı kadın dizleri üzerine çöktü. Ellerini semaya kaldırdı. "Turun ballar! Turun ballar" dedi. Bir daha da sesi hiç duyulmadı gecenin karanlığında yaşlı kadının....

Aman Allah'ım... Ne korkunç manzara...Gördüğüm bir rüya mı gerçek miydi bilemiyordum. Kendimde değildim. Orazada anayım temçitge geç kaldığında yedi kardaşın yattığı odamıza girdiğinde bizlerge telaşlı telaşlı "Turun ballar! Turun ballar. Ezan okunacak. Keç kaldık." derdi. Bu yaşlı kadın kimdi? Yoksa benim anayım mı edi?

Yatağımdan doğrulur doğrulmaz kızlarımın yattıkları odaya koştum. Işığı yaktım. Bedensel engelli kızım Elif Bilge'nin yatağı boştu ve düzgündü. Diğer yatakta ise küçük kızım Burcu ve ortanca kızım Büşra koyun koyuna mışıl mışıl uyuyorlardı. "Allah'ıma bin şükür "dedim. İki kızım yataklarında idi. Ama bedensel engelli kızım "Bilge nerede idi? Yatağında niye yoktu?"

Tekrar koşarak kendi yatak odama geldim. Yanımda eşim de yoktu. "Aman Allah'ım kızım Elif Bilge ve eşim yataklarında değillerdi. Bunlar nereye gittiler?" dedim. Yatağımın bir köşesine oturdum. İki elerimi başımın arasına koydum. Düşünmeye başladım. Birkaç dakika öylece kaldım. Hâlâ kendime gelememiştim. Banyoya gidip, bir abdest aldım. Soğuk su beni kendime getirmişti. O sırada Ankara'nın karanlık gecesinin semalarında sabah ezanı okunuyordu. İmam Efendi diğer namaz vakitlerinde okunmayan "Essalatü hayrun minen nevm -Namaz uykudan hayırlıdır" sözlerini gaflet uykusunda uyuyan insanlara duyurmaya çalışıyordu. Ezanı büyük bir huşu ile sonuna kadar dinledim.

Soğuk su ile aldığım abdest ve imamın "namaz uykudan hayırlıdır" sözleri beni kendime getirmişti. Eşim ve bedensel engelli kızım Elif de şu anda Almanya da idiler. Bir vakfın bedensel engelli çocuklar için hazırladığı eğitim amaçlı bir proje kapsamında iki ay önce Almanya'ya gitmişlerdi. O yüzden yataklarında şu anda yoktular.

Çok şükür Allah'ım gördüğüm bir rüya idi.

Ama ben inanıyorum ki 18 Mayıs 1944 yılında sağlam veya özürlü nice masum kullar yok edildi. Evlatlar anadan babadan ayrıldı. Gördüğüm rüyanın daha korkuncu Kırım'ın birçok köylerinde yaşandı. Yüz yıllardır Kırım Tatarlarına reva görülen soykırım o gece ile tamamlanmış oldu.

Bu korkunç rüyanın sabahında Kırım'dan yüz yıl önce sürülmüş ve bugün Ceyhan ilçemizi kurmuş Kırım Tatarlarının torunlarının kurduğu Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Şubemizin Ceyhan Belediyesi ile birlikte düzenledikleri "Kırım Günleri"ne gidecektik. Başkan yardımcımız Murtaza aga ile bir gün önce konuşmuş, saat altıda yola çıkmaya karar vermiştik. Sabah namazından sonra Murtaza Aga'yı telefonla aradım. Telefonun avizesini kaldırırken o yaşlı kadının "Turun ballar. Turun ballar" sözleri beynimde hâlâ uğulduyordu...

Hâlâ rüyanın etkisinde idim...

"Yarabbim!..Bir daha Kırım Tatar Türklerine böyle bir zulmü yaşatma."

Hep beraber diyelim:

"Amin..."

 
Haber :
Bu Haber 4553 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :kalecikkaya, kırım, tatar, çanakkale, şehit, gazi,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 1 )

Sayfa : [1]
10-Turun ballar...Turun ballar...
"ESSELATU HAYRUN MİNEN NEVM" (namaz uykudan hayırlıdır) ibaresi sehven "es salatü hayrün min el mevt " olarak yazılmış .Manayı tamamen değiştirmesi daha doğrusu anlamsız kılması itibariyle düzeltilmesi gerekir.Anılarını beğenerek okuyorum,selamlar.
Gön : Yalkın Bektöre  23 Nisan 2017 : 02:31:15  Eskişehir

Sayfa : [1]
İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Kırım haritası
İzlenme : 5760
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5753
Semer
İzlenme : 3166
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2543
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr