Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / HİKAYELERİM

14-Köprü


14-Köprü

Köprü

 Paylaş
 30 Mart 2016 16 : 07 
 
KÖPRÜ
 

 
Kırım'dan göç eden Tatarların yaşadığı Kalecikaya Köyü, Çorum ili Alaca İlçesine bağlı; ilçeye onbeş kilometre uzaklıkta, derin bir vadinin her iki yanına yerleşmiş; topraklarının üçte biri meşelik olan ağaçlarla kaplı şirin bir köydür. Ankara İline 200, Çorum İline de 65 km uzaklıktadır. Gerek Ankara'dan, gerekse Çorum'dan günübirlik gidilip gelinebilinir.

 
Köy, Kıcıllı Köyü'ne kadar beş kilometrelik bozuk stabilize yol (bu yol 2003 yılında asfalt oldu), bu köyden de Alaca ilçesine 10 kilometrelik bir asfalt yol ile bağlanmıştır. Ankara'dan gelindiğinde Kıcıllı Köyü'nün hemen girişinde sağa dönülür.Yol kötü ve dardır, karşılıklı iki araba zor geçer. Kıcıllı köyünün bahçelerini geçer geçmez yola çapraz yapılmış bir köprü görünür. Köprü yapılana kadar köylüler çok zorluklarla karşılaşmışlar. Zaman zaman bahar aylarındaçayın çoğalması ile Alaca ilçesine gidememişler.

 
Bir gün Halamın eşi Kara Hacı Kaya eşekle Alaca'ya gidiyormuş. Bu çaydan geçerken eşek ürkmüş. Hacı Kaya suya düşmüş. Düşerken eşeğin sırtındaki çok kıymetli minderi ve heybesi de suya gitmiş. Bu minder ve heybe Kırım'dan gelmiş. Kendisi sudan güçlükle kurtulmuş. Minderi ve heybeyi suda yakalayamamış. Minderin ve heybenin gittiğini görünce üzülmüş. Oturmuş, kara kara düşünmeye başlamış. O anda aklına bir fikir gelmiş. Avuçlarını açıp "Allahım ömrün olursa buraya bir köprü yapacağım. Bana yardım et." diye söz vermiş. Eve gelip bu dileğini karısı Firdevs'e söylemiş. Karısı Firdevs de "Münasiptir akay" diye kendisini desteklemiş. Fakat Hacı Kaya'nın ömrü yetmemiş. Köprüyü yaptıramadan bu dünyadan göçmüş.
 

Babayım Işılak Sımayıl Usta, dadayı Firdevs Kaya'nın kocasının dileğini gerçekleştirmek için birlikte işe başlamışlar. Hacı Kaya'nın köprü yapılması için bağışladığı yirmi dönümlük tarlayı satılığa çıkarmışlar. Akam Lütpü, tarlanın satılmasına karşı çıkmış. Lütpü Akam, babayımı zifiri karanlıkta bir köşede sıkıştırarak "Ablamızga tarlanı neşin sattırısın? Men tarlanı ekip piçemen. " demiş ve meşe sopasını gösterek de "Eğer tarlanı sattırırsan mına meşe sopasınen kapanı cararman " diye tehdit etmiş.

Babayım Sımayıl Usta, ebiyimin yanına zor atmış kendisini ve olayı anlatmış. Patma Ebiyim anlatılanları duyunca üzülmüş. "Sımayılım men Lütpü'nen konuşurman. Saga bır şıy aytamaz. Sen onun tehditine karama. Pirdevsnen madem köprünü yasamaga karar berdiniz, colunuzdan kaytmanız " diyerek, babayımın gönlünü almış.
 

Babayım, Kara Hacı Kaya'nın akrabalarına da bu olayı anlatmış. Kara Hacı'nın akrabaları , "Sen kim bolasın da tarlanın satışına karşı çıkasın. Kara Hacı Kaya bu köprünün yasalması içün bu tarlanı bagışladı. Bır daha Sımayıl Ustaga ve Pirdevske karşı kelirsen, karşınızda bizni tapacaksınız." diyerekten Akam Lütpü'ge göz dağı vermişler.

Tarla nihayet satılmış. Para yetmiyormuş. Halam Firdevs Hanım kocasının kendisine evlendikleri gece mehir olarak hediye ettiği, Osmanlı döneminden kalma gümüş kemerini babayım Sımayıl Usta'ya vermiş ve şunları söylemiş:

-"Balam, bu kümüş kemer Hacı Eniştenin maga toy hediyesidir. Hacı Enişten Yemen'ge savaşga ketkende İngilizlerge esir bolgan. Yedi yıl esir kalgan son dönüş colunda Halep'ten bu kümüş kemerni satın algan. Çok degerli bolganın maga aytgan edi. Bugünke kadar onun saygısına hürmeten sakladım. Hacı Enişten mevta boldu. Onun hatırasını artık saklamak istemiymen. Kemerge karagansayın Enişteñni hatırlap üzülemen. Zaten kendisinin de köprünün yasalmasını vasiyet etken içün bu kemer de ondan miras kaldıgından onun da bir katkısı bolsun. Ruhu rahatlar. Sen bunu Alaca'da Çorum'da degerinde sat. Köprüge harcayık" demiş. Babayım Sımayıl Usta kemeri eline alıp incelemiş. Gerçekten de çok güzel bir kemermiş.

Dadayına dönerek "Abla mende biraz para bar. Kemerni ayttıgın kibi kemerden anlağanlarga köstereyim. Degerini üyreneyim. Ne deger biçerlerse men satın alayım. Hacı Eniştenin bagışlağan tarlasını satayık, kemerniñ parasını da tarlanın parasına koşayık, bu parlarnı köprüge harcayık. Köprünün ustalıgını da men ücretsiz yasayayım. Menim de bu köprüde bir katkım bolsun. Devletten de çimento ve kereste alırmız." demiş.
 

Babayım, gümüş kemerin değerini öğrenmiş dadayına parayı teslim etmiş. Kemeri de anneme hediye etmiş. Bazı zamanları annem küçük bir bohçanın içinden bu kemerle birlikte gümüş yüzük, küpe ve bileziklerini çıkarır bize gösterirdi.Gümüş kemerin antika bir değeri vardı. Hangi güzeller bu kemeri ince beline takmıştı, bilinmiyordu.
 

Gümüş kemer, yuvarlak, yassı dilimler halinde birbirleri ile gümüş tellerle bağlanmış yirmi, yirmi beş parçadan yapılmış; üzerleri siyah renkli "Osmanlı Tuğraları" ile süslenmiş, kemerin kilit yerine yakın yerlerinde ise aşağıya doğru sarkan gümüşten yapılmış püskülleri olan harika bir eşya idi. Düğünümde paraya ihtiyacımız olduğundan Babayım "Oğlum bu kemerni sat da senin toyunda harcayalım" dedi. Ben de onu antika eşyaları alıp satan Topal Ahmet adında Almanya'dan emekli bir şahsa 50 bin liraya sattım. Hâlâ bu kemeri nasıl sattığıma inanamıyorum. Tarihî ve manevî değeri olan bir eşyanın yoksulluk yüzünden elimden uçup gitmesinden dolayı kendimi hiçbir zaman affedemiyorum. Kendi kendime diyorum ki "Benim gibi darda kalan binlerce insan nice tarihi eserleri ona buna yok pahasına satıyor." Bu da tarihe ve manevî değerlere verdiğimiz önemi göstermiyor mu? Gümüş kemer gitti ama dudaklarımda türküsü bir türlü gitmiyordu. Gümüş kemer kelimesini duyar duymaz:

"Kağızmana ısmarladım,

Nar gele nar gele,

Gümüş kemer ,

İnce bele dar gele dar gele."

diye hüzünlü bir şekilde dudaklarımdan mırıldanıyorum.
 
 
Babayımla halam besmele çekerek işe başlamışlar. Babayım Sımayıl Usta hemen Alaca Kaymakamlığı'ndan "Kalecikkaya Köyü yoluna köprü yapacağını devletin çimento ve tahta yardımı yapmasını" talep etmiş. Kaymakamlık "Bu yol üzerinde bulunan köy muhtarlarından imza al. Ona göre karar verelim." demiş. Köy muhtarlarından imzalar alınmış. Alaca Kaymakamlığı'na dilekçeyi vermiş, Kaymakamlık da dilekçeyi Çorum'a havale etmiş.
Çorum Valiliği yapılacak köprü için Mühendis Ahmet'i görevlendirmiş. Babayım Çorum'da bu mühendisle bir gün buluşmuş. Mühendis Ahmet "Köprünün keşfini yaptım. Şu anda oradan geliyorum. Raporumu hazırlayıp encümene sunacağım. Oradan karar nasıl çıkar bilemem. Sen onu takip et" deyip, yanından ayrılmış.

Babayım Sımayıl usta sevinerek köye dönmüş. Dönmeden önce mühendisin oturduğu evi tespit etmiş. Bir ay sonra bir teneke tereyağ, bir teneke peynir, bir teneke bal ve büyükçe bir tatar çöreği ile Çorum'a gelmiş. Mühendis Ahmet'in sabahleyin evden ayrılmasını beklemiş. Mühendis evden ayrılınca kapının tokmağına vurmuş. Bir bayan çıkmış:

-Buyrun kimi aradınız? demiş.

-Burası Mühendis Ahmet Beyin evi mi? demiş babayım. "Evet" cevabını alınca: "Alaca'nın Kalecikkaya Köyünden geldiğini, Ablasının bir köprü yaptırdığından " bahsederek hikâyeyi anlatmış, elindeki hediyeleri de ablasının gönderdiğini söylemiş. Mühendisin hanımı:"Aslında biz hediye ne almıyoruz. Madem ki çok uzaklardan ablan göndermiş. Geri köye götürüp de yorulma, onları alayım. Ben Ahmet'e söylerim." deyip, hediyeleri kabul etmiş.
 
 
Babayım Sımayıl Usta öğleden sonra vilayetin önünde Mühendisi beklemiş. Mühendis karşıdan gelince hemen onu tanımış."İsmail Usta sizin köprünün kararı encümenden çıktı. Gel seni zabıt katibine götüreyim." demiş. Zabit katibinin makamına gitmişler. Zabıt kâtibi olayı daha önce mühendisten öğrenmiş. Ayakta bekleyen babayımı yanına çağırarak:

-Yetmiş beş torba çimento ve ağaç yardımı tarafımızdan karşılanacak, demiş. Babayım:

-Yetmiş beş torba çimento çok az. O zaman ben bu köprüyü yapamam. Biraz daha çimento veremez misiniz? demiş. Zabit kâtibi babayıma bir sandelye uzatıp, yanına otutturmuş ve elini omuzuna koyarak:

-Bak evladım. Köyünüzde veya diğer köylerde daha zengin insanlar varken siz rızkınızı veren bir tarlayı satarak bu köprüyü yapmaya çalışıyorsunuz. Bırakın zenginler bu işleri yapsınlar. Ama seni ve ablanı böyle bir işe karar verdiğinizden dolayı tebrik ederim. Elimden geldiği kadar size yardımcı olacağım. Hemen bir mafa arabası çağırayım. Çimentoları bu vasıta ile götür. Daha sonra ağaçları bir usta ile göndereceğim, demiş.
 

Babayım Sımayıl Usta çimentoları köprünün yanına getirip, işe başlamış. Taş ocaklarında çalışmış, kayaları parçalamada ustalaşmış Öbere Payık Usta, köyümüzün tavlarında (dağlarında) bulunan büyük kayaları dinamitlerle parçalamış. Babayım da kağnılarla köyden köprüye bu taşları getirtmiş.

Birkaç gün ben de babayımın yanında kalarak köprünün yapılışını seyrettim. Hâlâ o kağnıların ağlayan bir çocuk gibi çıkardığı inilti kulaklarımda çınlıyor. Hatta bazı kağnı sahipleri daha güzel ses çıksın diye tekerleklerini kuyruk yağıyla yağlarlarmış. Her kağnının kendine göre bir sesi varmış. Köye daha kağnılar gelmeden uzaklardan acılı sesleri işitilir, kağnısının sesini duyan ev kadınları kocaların geldiğini anlayarak, yemek hazırlıklarına başlarlarmış.
 

Günün birinde çayın üzerine uzatılmış bir ağacın üzerinden geçerken ayağım kaydı ve suya düştüm. Orada çalışan işçiler beni sudan çıkardılar. Cımcılık ıslanmıştım. Korkmuştum. Ağlamaya başlamıştım. Babam bana kızarak "Niye doğru geçmiyorsun" diye azarlamıştı. Herhalde üşütmüştüm. O gece şimdi harap olmuş Kıcıllı köyünün köy odasında yattığımızı ve altıma kaçırdığımı bugünkü gibi hatırlıyorum. Sabah kalktığımda yatak ıslaktı. Babayıma söyleyemedim. Yatağı toplayan köylüler herhalde bana kızmışlardır. Ne de olsa çocuktum. O günden sonra babam beni Alaca'ya gönderdi.
 

Dadayımın(babayım halama daday derdi bizde daday derdik halama)ve babayımın gayretleri ile o yıllarda ilk temeli atılan bu köprü, daha sonraki yıllarda keresteleri kaldırılarak betondan devlet tarafından yeniden yapıldı. Köyüme her gittiğimde bu köprüden geçerken suya düştüğüm yere bakıp, çocukluk günlerimi hatırlıyor, Kara Hacı Enişteme, Pirdevs Halama ve Rahmetli Babayım Işılak Sımayıl Ustanın ruhlarına birer Fatiha okuyorum. Bu duayı sadece ben okumuyorum; köprüden geçen her kul bu köprüde emeği geçen herkese fatihalar gönderiyorlar. Bu köprüyü yaptıranlardan Allah razı olsun diyorlar.

Ben de bu köprüde emeği geçenlere "Allah hayırlarını kabul etsin " diyorum ve ölenlere bir Fatiha gönderiyorum. Kalanlara da sağlık ve sıhatler diliyorum...

Atalarımız ne güzel aytğan:

"Eşek ölür kalır semeri

İnsan ölür kalır eseri"

Bizler de bu dünyadan göçmeden kartbabaylarımızın kartanaylarımızın yaşadıkları köylerge ya da Cennet Vatan Kırım'a bir eser bırakmadan gitmeyelim!...
 
Yazan:Şükrü BİLGİLİ
 
Haber :
Bu Haber 1758 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :baba, kalecikkaya, kırım, tatar, çanakkale, şehit,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Kırım haritası
İzlenme : 5758
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5743
Semer
İzlenme : 3161
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2542
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr