Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / MAKALELER-ANILARIM

25-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE: “ Sana iki bardak su düşer mi?”


25-ARTVİN  BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE: “ Sana iki bardak su düşer mi?”



 Paylaş
 25 Subat 2021 01 : 33 
25-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE 
YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM: “Sana iki bardak su düşer mi?”

Yemekhanede oturduğumuz masa dikdörtgen şeklinde idi. Uzun kenarlarında karşılıklı üçer kişi , kısa kenarlarında da birer kişi olmak üzere  sekiz kişi bir kasadaki gazoz şişeleri gibi dizilmiştik masanın etrafında. Ben masanın kısa kenarından birine oturmuştum. Karşımda da burnu eğri,  yüzünde çok sayıdaki benleri ile tipinden Laz olduğu belli olan uzun boylu bir öğrenci duruyordu... Sağ yanımda da esmer tenli, gür saçlı, büyük burunlu, çocuk yüzlü,  benim gibi küçük bir öğrenci bana bakıyordu... Bakışlarından rahatsız oldum: 

“Beni birine mi benzettin arkadaş ?” dedim.  Gözleri iri, dudakları ileri çıkık, yanakları tombul, bedenine göre kafası büyük olan yanımdaki esmer arkadaş:

“ Hayır, birine benzetmedim. Sizi görünce benim gibi küçük öğrenci de varmış. O yüzden baktım size. Benim adım Niyazi Kaçar. Giresunluyum. Senin adın ne ?” dedi. Ben de:

“Adım Şükrü Bilgili. Çorumluyum. Bugün geldim. Yeni kayıt oldum. Tanıştığıma memnun oldum” dedim. Elimi uzatıp arkadaşla tokalaştım. Bu arkadaşın yanında yine burnu öne fırlamış, alnı geride; sağ ve sol alnında saçları açılmış, kıvırcık saçları geriye taranmış, favorileri “L” harfi şeklinde neredeyse kulak memesine değecek  kadar inmiş, çenesi ileride,  ne konuştuğunu tam anlayamadığım çok hızlı konuşan  orta  boylarda; tipinden,  konuşmasından (Laz!..) Karadenizli olduğu anlaşılan biri oturuyordu. Onunla da göz göze geldik. O da elini uzattı: “ Benim de adım Mustafa Üçüncü. Trabzonluyum. Tanıştığımıza memnun oldum “ dedi. Ben de “ Memnun oldum” diye karşılık verdim. 

Artvin Erkek Öğretmen Okulu’nda Ertuğrul İleri ve Abdurrahman Abiden sonra tanıştığım  üçüncü kişi “Niyazi Kaçar”, dördüncü kişi de “Mustafa Üçüncü “ oldu böylece... 

Mustafa Üçüncü arkadaşıma, “bu okulda tanıdığım soyadınız gibi üçüncü kişi sizsiniz!..” diyecektim  şaka yollu takılacaktım kendisine... Yalanda olsa böyle bir numara çekmek içimden geçti ama belki dalga geçtiğimi anlar, maraz çıkarır  diye düşüncemden vazgeçtim. Çünkü çok sinirli ve agresif bir şekli şemalı vardı bu Trabzonlu arkadaşın. Gerçi söylesem de yalan olmazdı; çünkü Abdurrahman abiyi saymasam ilk kayıt olan bizim devrede tanıdığım ilk arkadaş Ertuğrul İleri, ikincisi Niyazi Kaçar üçüncü de Mustafa Üçüncü idi... Ne tesadüf değil mi?..

Ülkemin dört bir yanından gelmiş Yozgatlı, Çorumlu, Amasyalı, Giresunlu ve Trabzonlu öğrenciler okumak için Artvin’e gelmişler ve birbirleriyle tanışarak arkadaş olmuştuk. Gurbetteki bu ilk arkadaşlık hiç unutulmaz sanırım... Hiçbirimizi de yıllar geçse de unutmadık birbirimizi... Hala da bu arkadaşlarla görüşmemiz devam ediyor...

Masamızın  üzerinde üç tane yayvan bakır kap ve içlerinde de burcu burcu kokan yemekler vardı. Bu kaplara okulda karavana diyorlarmış.  Karavanaların dış kısmı bakır renginde idi. Herhalde bu kaplar bakırdan yapılmıştı; iç kısımları da kalaylanmış ışıl ışıl parlıyordu... Kenarlarında da karşılıklı iki tane sarı demirden yapılmış kulplar perçinlenmişti. Yemek taşırken öğrenciler herhalde bu kulplardan tutuyordu...

Yemeklerin biri çorbaya benziyordu; üzerinden buharlar çıkıyordu, biri de tatlı idi ; şeker şerbeti içinde yüzüyordu ama diğer karavanadaki yumurta gibi oval yassı bir et yemeğini ilk defa görüyordum. “Acaba bu yemeğin adı neydi? Lezzeti nasıldı?” Çok merak ediyordum...

Benim önümde tabaklar, kaşıklar çatallar vardı. Orta kısımda da bir sepet içinde dilimlenmiş ekmek, demir mi çelik mi tam anlayamadığım parlayan bir sürahi ve etrafına dizilmiş bardakları duruyordu... Sol yanımda oturan bir abi, yanındaki benim gibi yeni gelmiş bir öğrenciye sürahinin kenarındaki bardakları eliyle göstererek:  “bunlar çelik bardak, bu bardaklarla hem su içiyoruz hem de sabahları çay!..” dediğini işittim....

Ortalarda oturan bir abimiz ayağa kalktı. Yayvan kapların birinin içindeki kepçeyi eline aldı. Sonra bana dönerek: ” Küçük kardeşim yanındaki tabakları, kaşıkları arkadaşlara uzat” dedi. Ben de söyleneni (elden ele vererek)yaptım. Bir başka öğrencide ekmek sepetini dolaştırdı ; herkes yiyeceği kadar ekmek aldı...

Tabak, kaşık, çatal, ekmek dağıtımı bitince kepçeyi elinde tutan abimiz : “Arkadaşlar bugün okulumuzun en nefis yemeklerini yiyeceğiz. İçimizde yeni kayıt olan arkadaşların olduğunu görüyorum. İlk önce çorbayı dağıtacağım, sonra da ikişer tane kadıbudu köftesi koyacağım tabaklarınıza. Sonra da ekmek tatlısına sıra gelecek. Sağ kolumdan itibaren tabaklarınızı uzatın” dedi. 

Bizler de melamin tabaklarımızı uzattık. Besmele çekip çorbalarımızı içtik. İçtiğim çorbanın adının mercimek çorbası olduğunu masadaki arkadaşların konuşmalarından öğrendim. Çorbam bitince yemek dağıtan abime tabağımı tekrar uzattığımda elimden küçük iki parça kadıbudu köftesi koydu.

Kadıbudu köftesini ilk defa yiyordum. Yemeğimizi dağıtan abimiz “ ikişer kadıbudu köfte koyacağım “ dediğinde “ Allah !.. Allah!.. Kadının budundan yapılan köfte yenir mi ?” demiştim içimden. Aslında kadının budundan yapılan bir köfte değildi; elimden küçük tombul dış kısmı sanki yumurta İle kızartılmış etten ve pirinçten yapılmış çok lezzetli bir yemekti. İlk defa böyle bir köfteyle tanışıyordum. Onun da adı kadıbudu idi... Annemin bize  üzerine yumurta kırarak kavurma yaptığını hatırladım  ama hiç böyle bir köfte pişirdiğini hatırlamadım... Belki de bizde köfte hiç yapılmıyordu...

Köftelerin tamamını  büyük bir iştahla yedim. O sırada canım su içmek istedi. Yemek dağıtan abiye “ Abi sürahiyi ve bir bardak uzatır mısın?” dedim. Ayağa kalksam bile elimle masanın ortasındaki sürahiye ve bardaklara ulaşmam imkansızdı. Bu yüzden bardağı ve sürahiyi abimden rica etmiştim. 

Bize yemek dağıtan Abimiz sağolsun sürahiden bir bardağa su koydu bana uzattı. Kafama diktim. Suya kanmamıştım. Tekrar bardağı uzatarak bir bardak daha istedim. Abim suyu koyup bardağı uzatırken tam karşımda oturan eğri burunlu uzun boylu zayıf öğrenci ayağa kalktı, gözlerimin içine bakarak, yüksek perdeden : 

“ Sana iki bardak su düşer mi?” dedi. Masada oturanlar çok şaşırmışlar hepsi “ne oluyor!” der gibi bir bu öğrenciye bir de bana bakıyorlardı...

Bana bardağı uzatan abi “ Sana iki bardak su düşer mi?” diye ayağa kalkıp soran tam karşımda oturan öğrenciye kafasını çevirdi:

“Arkadaş, sen de herhalde yeni gelen öğrencilerdensin. Bu şekilde konuşman doğru değil. Suyumuz herkese yeter. Sürahide daha çok su var. Küçük arkadaşımız ne kadar su içerse içsin. Arkadaş yanmış baksana. Bir bardak daha su istedi. Müdahale etmesen iyi olur,” dedi.

Laz uşağını,  Abimizin sözleri daha fazla hırslandırdı. Elini kolunu sallayarak: “ Ben onu bunu bilmem. Herkes birer bardak su içecek. Sonra geriye su kalırsa ikincisini de sıra ile içecek. Diğerleri suyunu içmeden hiç kimse ikinci suyunu içmesin!..” dedi. Yerine kızgın bir şekilde oturdu.

Ben elimdeki bardaktaki suyu içip içmemekte tereddüt ettim... Daha ilk yemek masasında bir su yüzünden benden de uzun boylu, sinirli biri  ile kavga etmek istemiyordum. Yemek dağıtan Abime :

“ Abi , tamam ben ikinci bardak suyu içmiyorum,” dedim. Bardağı ortaya doğru iteledim. Yanımda oturan biraz önce tanıştığımız Niyazi Kaçar arkadaş ayağa kalktı. Benim masanın ortasına doğru sürdüğüm içinde su dolu bardağımı aldı ve önüme koydu:

“Arkadaşlar, ben su içmeyeceğim. İçeceğim su hakkımı bu arkadaşıma bağışlıyorum.” dedi. 

Burada bir parantez açayım.  Bana ikinci bardak suyu içirmeyen eğri burunlu arkadaşla aynı sınıfa ve aynı koğuşa düştük. Adı Bülent’ti. Ama hiç samimi olmadık. Birkaç ay sonra hakkında bir şikayet oldu. Faik Bey ve Müdür Yardımcısı Alemdar Kaya derste iken gelip baskın yaptılar. Sırasının altındaki kitaplara tek tek baktılar.  Yasak yayın çıktı. Sırasının üzerinde de aykırı yazılar vardı.  Tahminimce bir soruşturma geçirdi. İdare bu olaydan sonra ya başka bir okula sürüldü ya da kendi okuldan ayrıldı.

2016 yılında Hacca gitmiştim. Facebookta şahsıma bir sayfa açmıştım.  İlk defada yeni bir akıllı telefon almıştım. Hem akıllı telefonu hemi de Facebook’u kullanmakta çok zorlanıyordum. Daha doğrusu  Facebook’ta ve akıllı telefon kullanmada acemiydim. Facebook sayfasında haca gideceğimi  yazmış, Diyanet’in hac için verdiği kumaşı diktirip  çektirdiğim resmi de paylaşmıştım. Niyazi Kaçar arkadaşım benim bu paylaşımımı daha haca gitmeden önce görmüş. Bana özelden “ Hacda görüşelim” diye yazmış. Ben oraya bakmayı bilmediğimden o mesajı görmedim. 

Kabe’de tavafımı yaptım. Tam çıkış kapısında beklerken kalabalıklar arasında  Niyazi ile karşı karşıya geldik. Milyonların  tavaf ettiği bu mübarek yerde kırk beş yıl önce beraber okuduğun bir arkadaşını karşında görüyorsun. Tesadüf mü desem tevafuk mu desem bilemiyorum. Niyazi’de tam Kabe’de tavaf etmek için içeri giriyordu. Alel acele kucaklaştık. Niyazi “ Şükrü, özelden mesajlaşalım. Görüşelim.“ dedi; kalabalığa karışıp gitti. Bir daha Niyazi ile karşılaşmak nasip olmadı. “Derviş dervişi tekkede; Hacı hacıyı da Mekke ‘de bulur”  diye bir söz var ya ben de kırk beş yıl önce Artvin Erkek Öğretmen Okul arkadaşım Niyazi ile Kabe’de yüz yüze gelmiştik. 

Niyazi’yle bir iki saniye zar zor kucaklaşıp tam ayrılırken “ Özelden nasıl mesajlaşacağımı henüz bilmiyorum “ dedim ama o beni duymadı. Çünkü beraberinde yürüdüğü kalabalığın bir sel gibi akıntısına kapılıp onu alıp götürmüştü...

Niyazi Kaçar özelden mesaj atmış tekrar ama ben oraya girmeyi bilmediğimden görüşmek  bir türlü nasip olmadı. Hacdan sonra 1976 Mezunu ARTVİN Erkek Öğretmen Okulu Mezunu arkadaşlar İle Samsun, ARTVİN ve Ankara buluşmalarında görüştük Niyazi Kaçar ile ve bana “ Hacda özeline niye bakmadın? Sana telefonumu orada yazdım.  Baksa idin hacda tekrar görüşebilirdik” diye beni fırçalamıştı.

Devam edecek...
 
Haber :
Bu Haber 792 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :Artvin, yemekhane, su,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5769
Kırım haritası
İzlenme : 5766
Semer
İzlenme : 3173
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2551
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr