Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / MAKALELER-ANILARIM

18-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE: KEŞHANE


18-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE: KEŞHANE



 Paylaş
 24 Ocak 2021 17 : 14 

18-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE

ONSEKİZİNCİ BÖLÜM: KEŞHANE!..


Feri Cansel’in (Birsen Öğretmen)  atölyesini geçtikten sonra sol tarafta kocaman camlarla kaplanmış yol boyunca uzayan büyük bir salon vardı. Bu salon da biraz önce kenarından geçtiğimiz süs kabaklarla süslenmiş oda gibi çok dikkatimi çekti. Hayatımda ilk defa böyle büyük bir salon görüyordum...


Devasa bu salonun camlarından bakıldığında içi çok rahat görünüyordu. Birsen  Hocamızın resim atölyesinin hemen bitişiğindeki  köşede “U” şeklinde sıralanmış masaların üzerinde beyaz örtüler kaplı idi diğerlerinde ise yoktu. Örtü olan masaların yanında sandalyeler, örtü olmayan masaların  altında da tahtadan tabureler göze çarpıyordu... Herhalde daha düzenli, tertipli örtülü masalar idarecilere, öğretmenlere aitti diğerleri de talebelere...


Masaların üzerinde de plastik sepetler içinde ekmekler, beyaz renkli alüminyum sürahiler,  çelik demir su bardakları ( çayları da bu bardakta içerdik daha sonra bu bardaklar mika bardak oldu), içinde yemek olan yayvan bakır kaplar vardı. Masaların arasında da birkaç öğrenci ellerinde taşıdıkları bakır kapların kulpundan tutarak telaşlı telaşlı aşağı yukarı koşuşturuyorlardı. Herhalde öğle yemeğine  hazırlık vardı içerde... 


Yatakhaneye doğru yürürken camların aralarından sızan burcu burcu nefis yemeklerin kokuları geliyordu. Oruçlu olduğumdan ben öğle yemeği yiyemeyecektim. Akşamı iftar yemeğini  sabırla bekleyecektim... 


Bu akşam benim için zor geçecekti. İçimden “acaba bugün öğle yemeğini yesem altmış biri tutmam gerekir mi?” diye düşündüm. Bu konuda tam bir bilgi sahibi değildim. Sadece camilere yaz tatillerinde Kur’an öğrenmeye gittiğimizde hocalar, “Orucu kasten bozarsanız bir gün yediğiniz orucun yerine altmış bir gün oruç tutacaksınız,” derlerdi. Evimizde de “Orucunuzu  sakın bozmayın” diye annem ve babam sık sık bizi tembihlerdi. 


Keşke Hopa’da sahurda yemek yerken abime “ Abi, bugün de oruç tutmayayım “ deseydim, “burnumun direklerini sızlatan şu nefis kokulu yemekleri öğlende yerdim,” dedim kendi kendime.


Yanyana yatakhanelere doğru gittiğimiz ve benim de bavulumu taşıyan abiye;


“Abi” dedim. “ Herhalde şu soldaki masaların ve taburelerin olduğu yer; yemek yenen yer değil mi?” dedim.


“Evet orası yemekhane kardeşim.  Burada oruç tutmayanlar üç öğün ; sabah, öğle, akşam yemeklerini yiyorlar. Biraz sonra öğle yemeği verilecek. Oruç tutanlar da sahurda ve akşam yemeğini burada yiyorlar. Sakın sen yemek saatlerini kaçırma. Aç kalırsın. Dışarıdan da yemek yiyemezden. Bunu unutma. Sahi senin adın ne idi küçük? Nerelisin? Oruç tutuyor musun?” dedi Abim.


“Şükrü Bilgili  benim adım abi. Çorumluyum. Oruç tutuyorum . Burada Çorumlu var mı abi?”


“Olmaz olur mu? Bu sene senin gibi gelenlerin içinde Çorumlu , Amasyalı, Giresunlu, Ordulu, Trabzonlu çok var. Korkma yabancılık çekmezsin. Hemşerilerini yakında tanıyıp arkadaş olursun? Oruç tuttuğuna sevindim. Yalnız burada oruç tutmak çok zor. Sen buna dayanamazsın. En iyisi sen oruç tutma... On sekiz saat oruç tutuyoruz. Ben de Yozgatlıyım. Adım da  Abdurrahman Kaya. Hatta dün biri Alacalı diğeri de Sungurlulu iki arkadaş  geldi. Onları da şimdi size göstereceğim koğuşlarınızın yanındakilerinin birine  yerleştirdim.”


“ Abi, ben de Alacalıyım. Yozgat bize Çorum kadar yakın. Hemşeri sayılırız... Bahsettiğin o iki arkadaşları tanıyorum. Ortaokulda beraber okuduk her ikisiyle. Birinin adı Ömer Polat, diğerinin adı Baki Karapıçak. Birlikte gelecektik bir aksilik oldu onlar önce geldiler.”


“Oooo!... buna çok sevindim.  Onları işleriniz bitikten sonra teneffüste veya dersler bitince bulursun. Zaten Alaca, Çorum vilayet olana kadar Yozgat Sancağına bağlıydı. Ben şu anda Okul İdaresinin kapısında bir hafta nöbetteyim.  Bir sıkıntın derdin olursa gel beni bul. Seni birisi döver veya küfür eder, laf söylerse bana haber ver. Ben onun kulağını çekerim!..” dedi Abdurrahman abim.


Abdurrahman Abi , sarışın, yeşil gözlü baba yiğit genç bir delikanlı idi. Kendinden emin, korkusuz, mert , gözü kara birine benziyordu. Tam lider olacak bir tipti..”Tabii ki yiğidin harman olduğu “ yerdendi: yani Yozgatlıydı... Biz Çorumlular “ Kahraman Çorumluyuk “ derdik, Yozgatlılar da hep “ Yiğidin harman olduğu yerdeyim” deyip  kendilerini tanıtırlardı... 


Abdurrahman Abimi ben çok sevmiştim. Benim Alacalı olduğumu anlayınca sol eliyle başıma okşadı. Buraya gelirken sıfır numaraya vurdurduğum saçlarıma dokunan bu elin sıcaklığını size anlatamam. O anda babam, abim yanımdaydı sanki ; onlar benim başımı okşuyor gibi hissettim bir an...Gözlerime tatlı tatlı baktı. “Çok küçük görünüyorsun sen Şükrü. Seni ben çok sevdim. “ dedi. İlk defa Artvin’de yalnız olmadığımı anladım. Artık bu okulda bana arka çıkacak, benim dertlerime ortak olacak, beni teselli edecek bir abim var diyordum içimden. 


Elli metre ya yürüdük ya yürümedik. Yolun sonuna gelince sol tarafta yemekhanenin, yatakhanelerin, hamamın, revirin ve  okul idaresi ana binada yeterli sınıf olmadığından dolayı sadece bizim 1/G sınıfın olduğu binalara girilen kapının önünde durduk. Kapı arkadan kapalı idi.  Abdurrahman Abi eli ile kapıya üç kere “ küt küt küt” sesleri çıkararak vurdu. İçerde görevli  bir öğrenci varmış.


Talebeler kapı girişinde bavullarını yere koyup beklerken , hemen sağ tarafımızda bir iki metre aşağıda geniş bir boşluğa gözüm kayıverdi birden... Bu boşlukta koca koca kesilmiş üst üste istiflenmiş tomruklar ve binanın hemen kenarında, tomrukların yakınlarında birçok öğrencinin fosur fosur sigara içtiklerini gördüm... Sigaralardan çıkan dumanı ben daha önce yürüyerek gelirken uzaktan görmüştüm ve içimden buranın kalorifer kazanından çıkan dumanlar zannetmiştim. Aslında gördüğüm öğrencilerin içtikleri sigara dumanlarıymış...


Abdurrahman Abime “ Abi , bu okulda sigara içmek yasak değil mi? Şu ağaç tomrukların yığıldığı yerde birçok öğrenci fosur fosur sigara içiyor. Çıkardıkları dumanda sanki soba borusundan çıkan duman gibi. Öğretmenler buraya müdahale etmiyorlar mı?”


“ Şükrü kardeşim, burası bizim daha doğrusu okulda sigara içen talebelerin mekanı. Öğretmenlerin, idarecilerin hepsinin burada öğrencilerin sigara içtiklerini biliyorlar. Ara sıra gelip bir denetleyip gidiyorlar. Yakaladıklarının ifadesini alıyorlar. Gerçi hocalar gelince haberleri oluyor öğrencilerin, hepsi sağa sola kaçıyorlar veya sigaraları saklıyorlar, yakalanmıyorlar. 


Buranın adı KEŞHANE. Keş kelimesi Farsça bir kelime. Argo anlamı da ‘ayyaş, esrarkeş’. ‘Keşhane’de, esrarkeşlerin sigara içtikleri yer anlamına’ geliyor  yani ‘keşlerin yeri’. Sigara içiyorsan senin de ziyaret edeceğin mekan ‘Keşhane’ olacak. Okul idaresi tuvaletlerde sigara içilmesine kesinlikle müsaade etmiyorlar ama Keşhane’ye biraz göz yumuyorlar. Hatta bazı sigara tiryakisi hocalar da gelip öğrencilerle hem sohbet ediyor hem de sigaralarını içiyorlar. Sen sen ol eğer sigara içiyorsan biran önce bırakmaya çalış, ” dedi.


“ Abdurrahman abi , ben çocukluğumda izmarit toplayıp içmiştim bir arkadaşla. Abim bizi yakaladı. İkimize de eşek kestanesini ağzımıza doldurdu. O gün bugün ben sigara içmiyorum,” dedim.


“ Afferim Şükrü kardeşim. Sakın sigara içen arkadaşların olur da Keşhane’ye gidelim birer sigara içelim derse kesinlikle oraya gitme. Sigara içmeyen biri sigara içen arkadaşı ile Keşhane’ye geldi ise, burada uzatılan sigarayı bir iki derken alıyor, içiyor ve sigara tiryakisi oluyor... Senin de ben sigara içmeni istemiyorum hemşerim olarak. Sahi abin eşek kestanesini ağzınıza doldurmuş. Bu eşek kestanesi dediğin şeyi çok merak ettim. Bana anlatır mısın?” dedi.


Artvin Erkek Öğretmen Okuluna geldiğimde de sigara içmiyordum. Bu yüzden Abdurrahman Abimi mahçup etmiyeceğim ve Keşhane’ye adım atmayacaktım. Mecbur kalıp arkadaşlarla gitmek zorunda da kalırsam uzatılan beleş sigaraya tenezzül etmeyeceğim diye içimden kendime o anda söz verdim.. 


O sırada içerdeki görevli arkadaş geldi. Abdurrahman abi benim bavulumu tekrar eline aldı. Merdivenlerden yukarı çıkarken Abdurrahman Abi “ Eşek kestanesi hikayesini “ anlatta dinleyeyim dedi. 


Ben de başladım “Eşek Kestanesi Hikayesini” merdivenlerden çıkarken anlatmaya....


Devam edecek....

 
Haber :
Bu Haber 822 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :ARTVİN, keşhane,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5787
Kırım haritası
İzlenme : 5781
Semer
İzlenme : 3184
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2559
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr