Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / MAKALELER-ANILARIM

16- ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE: FERİ CANSEL’İN SÜS KABAKLARI


16- ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE: FERİ CANSEL’İN SÜS KABAKLARI



 Paylaş
 24 Ocak 2021 17 : 07 

16-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE

ONALTINCI BÖLÜM: FERİ CANSEL’İN SÜS KABAKLARI!..


Hem yapı ustası hemi de marangoz olan rahmetli babamın parasızlıktan tahtadan yaptığı bavulu taşırken zorlanıyordum yatakhaneye giderken. Çünkü ufacık tefecik bir çocuktum. Bavul mu beni taşıyordu ben mi bavulu taşıyordum bilemiyordum...


Okulun İdare giriş kapısından beş metre yürüyüp yatakhanelere giden merdivenlerin başında bir soluklandım. Başımı sağ tarafa çevirdim. Devasa bir beton blokun  tam ortasının ön tarafına bir-bir buçuk metre yükseklikteki bir sütünün üzerine yerleştirilmiş tunçtan yapılmış Atatürk büstüne baktım ve arkasında yazılı “ Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” yazısını bir kere daha okudum.  


Bu anıta devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sadece bir baş kısmı konulmuştu, o da fazla dikkat çekmiyordu...Beton anıtın içinde kaybolmuş gibiydi nedense...


Benim merdiven basamaklarının tepesinde durduğumu gören bizi yatakhaneye götüren görevli arkadaş, sıra halinde giden arkadaşları bırakıp, yanıma geldi : “ Yardım edeyim sana “ deyip bavulumu aldı. Ben de hiç seslenmedim... “ Körün istediği bir göz Allah verdi iki göz”misali ağır bir yükten kurtarmıştı abim beni...


On beş basamaklı merdivenden yavaş yavaş yan yana dikkatlice indik. İndiğimiz merdiven basamakları bitince üç metre bir düzlükten sonra tekrar aşağıya doğru devam ediyordu... Merdivenlerin bittiği yerden sonra da okulun top sahasında öğrenciler çakır çukur düzgün olmayan toprak bir zeminde bağırarak çağırarak aralarında maç yapıyorlardı. 


Her halde benim de top koşturacağım, golleri tek tek sıralayacağım top sahası burasıydı... Övünmek gibi olmasın profesyonel futbolcu olan abimden mi nem kaptım nedir; acayip futbol topu oynardım...Boyum küçüktü ama fare gibi karşımdaki rakibin  sağından, solundan , bacak arasından topla öyle geçerdim ki adamın feleği  şaşardı... 


Yatakhaneye giderken yavaş yavaş okulu ve çevresini tanıyordum...


Biz futbol sahasına kadar inen merdiven basamaklarına devam etmedik, yatakhanelere giden yola sağa doğru saptık. Sağımızda bir buçuk metre yükseklikte taşlarla örülmüş bir duvar vardı. Duvar çok güzel düzgün yapılmıştı...


Yazları babam taş duvar örerken yanında çırak olarak çok bulundum... Uygun  küçük bir taşı bulup, babamın eline verdiğimde “ Oğlum, sen usta olacaksın. Getirdiğin taş gediğe oturdu” demişti. Yani sizin anlayacağınız “ taşı tam gediğine koymuştum” ve babamdan da “usta” olacağıma dair bir övgü almıştım.  


Duvara şöyle boylu boyunca baktım. İyi bir ustanın elinden tornadan çıkmış gibi dümdüzdü... Bu duvar biraz önce gördüğüm Atatürk Heykelinin arkasındaki çimenlerle kaplı bahçenin taşlarla örülmüş, üzerine beton atılmış elli-yüz metre uzunluğundaki bir duvarı idi. 


Burada bir parantez açayım:(İkinci sınıfta iken çok iyi hatırlıyorum; 1973 de okulumuzdaki kavganın biri tam bu Atatürk büstünün arkasında oldu.  Ayhan Leblebici gitar çalıyordu. Biz de bir grup arkdaşla ona eşlik edip “ Çankaya yokuşunda balam. /Asya’nın Bozkurt’ları./Dudaklarda aynı ülkü./Tanrı korusun Türk’ü “ marşını söylüyorduk. 


Bir de baktık kafamıza gözümüze taşlar yağıyor, ağaç sopaları inip inip kalkıyordu... Kavgadan kaçanların patır patır bu duvardan atlayıp yatakhaneye, keşhaneye doğru kaçtıklarını, arkalarından yağmur gibi taşların yağdığını ve yemekhanenin camlarının birer birer kırıldığını yüreğim burkularak görecektim...Sırası gelince bu kavgayı da unutmasam anlatacağım...)


Merdivenlerden iner inmez sol tarafımızdaki camlı odada çeşit çeşit, renk renk, acayip biçimde saplı, sapsız duvarlara, cam kenarına asılmış süslü  kabakları görür görmez bavulumu taşıyan abiye merakımdan sordum: 


“Abi, şu yanından geçtiğimiz sol taraftaki camlı odanın içinde ilk defa gördüğüm saplı saplı kabaklar neyin nesi? “ dedim.


Abimiz: “Bu oda,  Feri Cansel’in resim atölyesi. O gördüğün kabaklar da süs kabağı. Feri Cansel bu süs kabakları süsleyip, püsleyip , boyayıp, şekil verip sanat icra ediyor burada!..” dedi. 


“Abi, senin bir yanlışın olmasın. Benim bildiğim Feri Cansel artist. Çok açık saçık bir kadın. Yoksa resim öğretmeni  olup buraya mı geldi?”dedim.


“Yok öyle değil. Bizim Feri Cansel hocamız, senin düşündüğün artist değil. Benim bahsettiğim Feri Cansel, camdan dikkatlice bakarsan, içerde onu görürsün, resim yapıyor. O bizim resim öğretmenimiz. Artist Feri Cansel gibi giyindiği için, ayrıca onun gibi de çok güzel olduğundan ve ona biraz benzediğinden biz öğrenciler,  ona Feri Cansel lakabını taktık. Esas adı Birsen. İşte gördüğün bu  acayip kılıklı kabaklar da Feri Cansel’in sanat şahaserleri”dedi.


Ben camın kenarına iyice yanaştım. Başımı cama dayadım. İçeriyi kısık gözlerimle bakmaya başladım; Feri Cansel’i iyice tanıyayım diye...


Resim atölyesinin içinde diz kapağı üzerinde mini etek giymiş, iri siyah gözlü , etine dolgun, güzel mi güzel bir bayan bir tuvalın arkasında resim yapıyordu. Gerçekten de tam bir Feri Cansel’ di içerideki resim öğretmeni. Onun yanın da gözlüklü orta boylu çekik gözlü Tatar simalı bir bayan daha vardı. Sanırım o da resim öğretmeniydi. Acaba bu resim öğretmenlerinden Feri Cansel bizim derse girecek miydi onu ilerleyen zaman diliminde görecektim...


Resim yapan Feri Cansel hoca benim cama yüzümü dayayıp baktığımı görmüş elindeki resim fırçasını bana doğru sallayarak sanki “ Ne bakıyorsun çocuk “ der gibi beni ihtar etti. Ben de hemen camdan yüzümü çektiğimde bavulumu taşıyan abi, benden beş altı adım ilerlemişti. Koşarak yanına gittim...


İlk defa burada görmüştüm süs kabaklarını.  Yıllar sonra kabak ile ilgili bir yazı yazmıştım. Bu yazımda da birçok kabaktan bahsetmiştim ama bu süs kabakları demek ki o anda yazarken aklıma hiç gelmemiş ve süs kabaklarından hiç bahsetmemişim... Çok büyük bir hata etmişim...


Devam edecek...


Not: Yakup Tunç hocamızın uyarısı ile  hikayenin devamı olan “ KABAK MUHABBETİ” hikayesini ayırıp,  bunun devamı olarak 17. BÖLÜMDE yayımladım.

 
Haber :
Bu Haber 853 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :ARTVİN, Feri cansel,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5788
Kırım haritası
İzlenme : 5781
Semer
İzlenme : 3184
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2559
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr