Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / MAKALELER-ANILARIM

14-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDEN: MANDOLİN


14-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDEN: MANDOLİN



 Paylaş
 24 Ocak 2021 16 : 57 

14-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE

Yaşanmış gerçek bir hayat hikayesi

ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM: MANDOLİN !..


Artvin Erkek Öğretmen Okulunun tam kapısı önündeki eşikten yere düşmem sonucu ellerimden savrulan “kırılmıştır diye endişeye kapıldığım “ mandolinimi de bir başka arkadaş elime verdiğinde, baştan aşağı kılıfın içindeki aleti elimle yokladım. Sağlam gibi görünüyordu. “Yatakhaneye gidince kılıftan çıkarır iyice bakar, kontrol ederim “ dedim içimden. 


Eğer kırıldı ise yenisini alacak param da yoktu. Babamdan  yüksek miktarda parayı isteyemem. Ben o zaman ne yaparım?” diye düşünürken; ilkokul birinci sınıfta öğretmenimizin bizlere çaldığı mandolinin melodisini duyar gibi oldum...


İlkokul öğretmenimiz Nesimi Kamış, yakışıklı, güzel mandolin çalan, sert mizaçlı biriydi. Çizgileri düzenli yapmayan, yuvarlakları eğri böğrü çizen ve yaşı da ufak birkaç arkadaşın ellerine çantalarını vererek "Oğlum senin yaşın ufak. Bir daha ki sene geleceksin. Yarından itibaren okula gelme." diye evlerine göndermişti...


Bana ne zaman sıra gelecek diye oturduğum yerde tir tir titriyordum. Beni eve göndermesin diye akşamları evde çizgiler ve yuvarlaklar yapıyordum. Herhalde başarılı oldum ki beni eve göndermedi hocam. Belki de Kadir Başoğlu öğretmenin dostu olan birinin çocuğu olduğumdan bana torpil geçmişti.


Birinci sınıfta mandolin denen aleti ilk defa görüyor, bir müzik aletiyle ilk defa şarkı söylüyorduk... Müzik dersimizde öğretmenimiz mandolinin akordunu yaptıktan sonra penası ile tellerine dokunmaya başlar, bizler de arkasından ilk öğrendiğimiz: 


"Daha dün annemizin

 Kollarında yaşarken,

Çiçekli bahçemizin,

Yollarında koşarken,

 

Şimdi okullu olduk.

Sınıfları doldurduk.

Okul bizim yuvamız.

Yaşasın okulumuz.",

 

Şarkısını avazımız çıktığı kadar bağırarak söylerdik.


Müzik dersini bu yüzden her hafta başı dört gözle beklerdik.


Öğretmenimiz müzik dersinde mandolini getirmediği zamanları hep bir ağızdan tempo tutarak "mandolin, mandolin" diye bağırırdık.


Benim de bir mandolinimin olmasını çocukluğumda çok istedim.

Ama olmadı!….


Bizim oyuncaklarımız para ile satın alınmazdı; hep el yapımıydı, yani kendi imalatımızdı;kendi alın terimizdi...


Kendi ellerimizle;

-Ay çiçeği sapından tekerlekli arabalar, atlar;

-Tahtalardan küçük kağnılar, kılıçlar.

-Meşe ağaçlarından topaçlar, maymunlar,

-İlkbaharda yeni yeşermeye başlayan söğüt dallarından dilli düdükler, çelik- çomaklar,

- İnce tellerden arabalar,

-Çamurdan döşenekler (bilye-çocukluğumuzda döşenek , deşenek derdik), arabalar, insan heykelleri, 

-Söğüt dallarından sapanlar, oklar, yaylar, yapardık...

-Hayvanların aşık kemikleri, yollardan topladığımız gazoz kapakları bile bizim en değerli oyuncağımızdı...


Sokakta dükkanın önünde gördüğü oyuncağı almayan babasına yerlerde tepinip duran şimdiki çocuklar gibi değildik bizler…


Gösterişsiz, maliyetsiz ve çok basit oyuncaklarla çok mutluyduk.


Çamurdan yaptığımız döşenekleri, arabaları çatlamasın diye gölge yerde kuruturduk. Çamurdan ellerimizde oluşan yaralar uzun süre iyileşmezdi. O küçük ellerimiz tosbağanın (kaplumbağa) ayakları ve elleri gibi pötür pötür olurdu. Arkadaşlarım yaralı ellerime baktıkça benimle “tosbağa elli” diye dalga geçerlerdi.


Öğretmenimiz temizlik yoklaması yaptığında ellerimizdeki yaraları önlüklerimizin kollarıyla saklamaya çalışırdık. Öğretmenimiz elindeki çubukla önlüğün kollarını geriye iteler, yaralı ellerimizi açığa çıkarır “Bu ne oğlum? Siz ellerinizi sabunlamıyor musunuz?“ der, hafifçe dokunurdu çubukla o nazik yaralı parmaklarımıza…


Sokaklardan gazoz kapakları toplardık. Bir iki tanesinin içine ya çamur ya da katran koyardık ağır olsunlar diye. Bunlar ile morris, baş baş gibi oyunlar oynardık. Gazoz kapakları bulamadığımız zamanlar çamurdan özene bezene yaptığımız döşenekler, bizlerin en ucuz maliyetli oyuncaklarımız olurdu.


Topaçlarımızı, maymunlarımızı (topaca benzer ucu sivri  bir kamçı ile döndürülen oyuncak) babalarımıza yaptırırdık. Kamçılarını ve ipini kendimiz ayarlardık. İyi dönsünler diye uçlarını hafifçe yakardık. Su deposunun betonlu zemininde büyük bir zevkle döndürürdük (çevirirdik)  topaçlarımızı ve maymunlarımızı…


Benim ki seninkinden iyi dönüyor diye birbirimizle iddialaşır dururduk..

Çatal ağaçlardan ve bisiklet tekeri lastiklerinden sapan yapar, serçe ve sığırcık avlardık. Bazen de daldaki serçeye attığımız taş komşunun camını kırar, babamızdan akşam olunca da iyi bir dayak yerdik…


Ay çiçeği saplarından, ince tellerden ve tahtalardan çeçit çeşit arabalar yapar, onlarla günlerce oyalanırdık….


Bacaklarımızın arasına sıkıştırdığımız ay çiçek saplarını at yapıp, arkadaşlarla yarış yapardık; sen geçtin ben geçtim diye….


Hiçbir oyuncak bulamazsak pantolonlarımızın, ceketlerimizin düğmelerini koparır düğmelerle çeşitli oyunlar oynardık.


Sokaktaki taşlar bile bizim oyuncağımızdı. Zor kaldırdığımız taşlarla çot denen bir oyun oynardık. Tezekenin Ardahan mahallesinde bu çot oynunu çok iyi oynardı.


Tarlalarda birdir bir, kızlar taklası, çelik-çomak, gömmeli çelik oynardık. Çok iyi hatırlıyorum; Daştan Dedenin tarlasında bir arkadaşımızı gömmeli çelikte diz kapaklarına kadar sulayarak, elimizdeki çelik çomaklarla vurarak, ayaklarımızla iyice çiğneyerek gömmüştükte kendi çıkamamıştı; biz de onu öylece orada bırakıp evlerimize gelmiştik. Sonra babasına haber verdik; o da gidip kürekle kazıp oğlunu gömüldü yerden kurtarmıştı...


Geceleri elektrik direklerinin dibinde eş gördü, kör ebe oynardık. Bazen de komşularımızın demir kapılarına geceleyin siyah makara ipi bağlar karşıdaki çeşmenin arkasına saklanır, ipi yavaş yavaş çekip tokmağı  “ tık tık tık “ vurdurarak, dışarıya çıkmasını sağlardık. Komşumuz dışarı çıktığında sağına bakar, soluna bakar  “ Allah ...Allah. Kapıya kim vurdu ? Kimseler yok” der içeri girer , beş altı adım atar atmaz , biz yine ipi çeker tokmak kapıya “ Tık tık tık “ vurur, Komşumuz tekrar kapıya gelir, sağa sola bakar yine kimseyi göremeyince kafasını sallaya sallaya evine giderdi. Biz çeşmenin arkasında çok yüksek sesle gülene kadar devam ederdi bu tatlı şakamız....


Ya da bir başka komşunun ekmek teknesi olan yük taşımak için kullandığı iki lastik tekerlekli arabayı havlusundan çıkarır, sıra ile birbirimizi gezdirirdik.


Bu oyunların, bu şakaların hepsi unutuldu, mazi de kaldı…


İşte bizlerin çocukluk oyuncakları ve oyunları bunlardı…..


Benim Tosun‘un (Oğlum İsmail Bora’nın) oyuncak sepetine bakıyorum; hepsi para ile satın alınan ve bayağıda pahalı olan oyuncaklarla dolu..... 


Önüne oyuncaklarını döküyorum. Kendi kendine onlarla oynayıp duruyor. Tosun da bunlarla mutlu oluyor. Biz de mutluyduk Tosun da mutlu; sadece oyuncaklar farklı bir de parası ….


Biz mi şanslıydık yoksa şimdiki nesil mi?


Onu da siz karar verin…


Yıllar sonra Artvin Parasız Yatılı Erkek Öğretmen Okulunu kazandığımda okula kayıt olmaya gelirken bir mandolin alınmasını istemişti benden okul.

Çorum Spor, o yıllarda 2. Lige çıkmıştı. Ağabeyim Satılmış’ta amatör olarak oynadığı Çorum Çimento Spordan Çorum Spora profesyonel futbolcu olarak transfer olmuştu. Yüklü bir para almıştı. Maalesef bu para ağabeyimi azdırdı, futbola devam edemedi. İlçemizde ilk profesyonel futbolcuydu ağabeyim Tatar Satılmış’tı.


Babam  “Satılmış oğlum, Şükrü yakında Artvin’e okumaya gidecek. Benim dilim dönmüyor okul bir çalgı aleti istiyormuş. Çorum’dan bulursan sen al.“ demişti.


Ağabeyim de:


 “Baba araştırayım, bulursam alırım. Bir dahaki gelişimde de getiririm.“ demişti.


Ağabeyim , iki haftada bir Çorum‘dan bizleri ziyarete geliyordu. “Mandolinim gelecek“ diye, Ağabeyimin yolunu dört gözle bekledim, durdum.


Nihayetinde bir gün elinde bir mandolinle çıkıp geldi .


“Şükrü al işte senin çalacağın alet“ dedi.

Hemen kılıfından çıkardım mandolinimi. Telleri arasına sıkıştırılmış aletini elime aldım. Tangur tungur tellerine dokunurken, dudaklarım da ilkokulda Nesimi Kamış Hocamızın bize öğrettiği ;


 “Şimdi okullu olduk

 Sınıfları doldurduk,

Okul bizim yuvamız.

 Yaşasın okulumuz." sözleri dökülüverdi...


İşte benim hayatta para ile satın alınan ilk oyuncağımdı bu “mandolin!” Ama onu da daha okulun kapısı önünde yere düşürmüştüm. Kırılmış mıydı, sağlam mıydı bilmiyordum...


Devam edecek...

 
Haber :
Bu Haber 917 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :Artvin, mandolin,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5787
Kırım haritası
İzlenme : 5781
Semer
İzlenme : 3184
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2559
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr