Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / MAKALELER-ANILARIM

12-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE: LAZ HOCANIN EŞEĞİ’NİN AKİBETİ-2-


12-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE: LAZ HOCANIN EŞEĞİ’NİN AKİBETİ-2-



 Paylaş
 17 Ocak 2021 22 : 09 

12-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE: Yaşanmış gerçek bir hayat hikayesi 

ONİKİNCİ BÖLÜM: LAZ HOCANIN EŞEĞİ’NİN AKİBETİ!..(2)


Mahallenin çocukları olarak eşeklere binmeye can atardık. Nerede başıboş bir eşek bulsak sıra ile biner mahallenin arka bahçelerinde “ deh çüh, deh çüh” diye onunla eğlenirdik. Laz Hocanın akıllı eşeğine de binmeye çok çalıştık ama bizleri hiç yaklaştırmadı. Osman arkadaşımız biraz büyüktü bizden; o bir keresinde üzerine binmeyi başardı ama bindiği gibi yere çakıldığı bir oldu...


Bir gün Sudeposu’nun altındaki Hayriye Ablanın bahçesinden meyve yolmaya gitmiştik. Yanımda İhya, Osman arkadaşlarım vardı. 


Hayriye Ablanın bahçesinin hemen sağ yanında boş arazide “Laz Hocanın Boz Eşeği “ile Kırdıran Ablanın ( Annemin ahretliği Sağancı soyadlı Kürt arkadaşlarımın ebeleri) sırt tarafı hafifçe yaralı siyah eşeği  birbirinden uzakta kazıklarla çakılmış boyunlarında urgana bağlı iplerle yayılıyorlardı. 


Kırdıran Ablanın siyah eşeği ile annemi de yanıma alarak hayvanlara Kanlıbostan ‘dan, Veli Çayırı’ndan ve Tekke’den çuvallarla çok ot getirmiştik.


Laz Hocanın Boz Eşeği, kazığa bağlı bulunduğu urganı gerdirmiş demir kazığın çevresinde daireler çizerek  Kırdıran Ablanın eşeğine habire saldırıyordu... Boynundaki yulardan dolayı beş metre ilerisindeki eşeğe bir türlü ulaşamıyordu. Urganı bir koparsa eşeği mahvedecekti...


Tam Laz Hocamızın evlerinin karşısında oturan İhya arkadaşımız “ Arkadaşlar gelin bugün Hayriye Ablanın bahçesine girip meyve yolmayalım. Eşek kavgası filmini canlı seyredelim” dedi . Laz Hocanın  Boz Eşeği’nin kazığına doğru yürüdü. Biz de arkasından onu Daltonlar gibi takip ettik...


Laz Hocamız , eşeğin ipini sağlam demir bir kazığa bağlamıştı ve  kazığın yanındaki bir taşla da toprağa iyice gömmüştü. Kenarda duran bir çubukla demir kazığın çevresini oyduk. Elimizle, ayaklarımızla, kenardaki taş ile  demir kazığı oynatmaya çalıştık. Demir kazık yavaş yavaş oynarken Laz Hocanın Boz Eşeği, Kırdıran Ablanın siyah eşeğine kükremesine, saldırmasına  devam ediyordu. Bir de baktık ki kazık yanımızdan birden fırlayı verdi. Nerede ise İhyan’ın kafasına değecekti; kenarından sıyırdı geçti...


Kazıktan kurtulan Laz Hoca’nın Boz Eşeği, Kırdıran Ablanın siyah eşeğinin kafasını, boynunu ısırmaya başladı. Sanki iki boksör gibi iki pehlivan gibi omuz omuza , kafa kafaya mücadele ediyorlardı. 


Laz Hocamızın Eşeği,  besili ve çok kuvvetliydi. Allah var Laz Hocamız eşeğine çok iyi bakıyordu; yemini, arpasını, mısırını, otunu, suyunu hiç ihmal etmiyordu...


Gariban Kırdıran Ablanın eşeği ise biraz zayıf ve çelimsizdi. Sırtındaki yaraları yakından bakınca belli oluyordu... Bir ara Kırdıran Ablanın eşeği boynunu kurtardı, arkasını döndü; Laz Hocanın Boz Eşeği’ne çifteler savurmaya başladı. O sırada da arkasından korkudan mı neden mi bilemediğimiz “zarrt, zurt, zırt” gibi acayip sesler çıkardı...


Bizler de Hayriye Ablanın bahçesinin kenarındaki dikenli tellerin yanına oturduk; büyük bir zevkle, gülerek,canlı eşeklerin kavgasını seyretmeye başladık...


Çok geçmedi. Bir de baktık ki yolun hemen altında evi olan Laz Hocamız elinde bir sopa ile bize doğru geliyor. Hemen tabanları Sudeposu’na doğru yağladık. Laz Hoca, bizim peşimizi bıraktı; saç saça baş başa kavga eden eşekleri elindeki sopa ile zor ayırdı. Eşeğin  yularını toplayıp eşeğini çeke çeke evine götürdü. Laz Hocanın Eşeği iki ayağını diretip gitmek istemiyordu. Daha sonra kızlarından biri geldi. Laz Hocamızın elinden sopayı aldı. İki ayaklarını diretip ahıra gitmeyen, inat eden eşeğin arkasından vurdu. Eşek sırtına inen sopanın acısı ile tıpış tıpış Laz Hocanın arkasından gitmeye başladı... Biz de Sudeposu’nda gizlendiğimiz yerden uzaktan bu manzarayı sessizce seyrettik...


İşte Laz Hocanın Boz Eşeği ile Kürt Kırdıran Ablanın siyah eşeğinin kavga ettikleri gibi 1972’lerden sonra tüm ülkemizdeki öğretmen okullarında ve üniversitelerde öğrenciler arasında kavgalar  başladı... Öğrenciler öldürüldü; okulların en üst katlarından atılıp sakat bırakıldı; işkenceler yapıldı, kimi gözünden oldu, kimi ayağından oldu, kimi kulağından oldu, kimi aklını kaybetti deli divane oldu....


Kimi okulunu terk etti, istikbalinden oldu...Aileler evlatları birer birer yok oldu... Kimileri hapishanelere düştü. Kimi  gençliğine doymadan darağacında ömrü sonlandı... Bunların hangi birisini anlatayım... NETEKİM(!), bu ortamı hazırlayanlar, kanı durdurmak için önlem almaları gerekenler, tedbirleri almadıkları gibi “şartların olgunlaşmasını” beklediler; 12 Eylül  1980 ‘de bir Cuma sabahı NETEKİM (!) bir düdük öttürdü; durun dediler; bıçak keser gibi ülkemin her yerinde anarşi bir anda yok oldu bitti...


Artvin Erkek Öğretmen Okulunda  da öğrenciler, ilk gittiğimiz yılda Karslı, Artvinli olarak iki gruba, ilerleyen zamanda da sağcı,solcu, ülkücü, kızıl kominist, yeşil kominist, Yeniden Milli Mücadeleci gibi çeşitli gruplara ayrıldılar; sonra da kimin tarafından kışkırtıldıklarını bilmeden, anlamadan,  ellerine geçirdikleri taşlarla, sopalarla veya yumruklarla birbirlerinin kafalarını kırdılar; gözlerini, kaşlarını yaraladılar; burunlarını, dişlerini kırdılar ve neticede okulumuzda kardeş kanı döktüler... Dört yıl birbirlerine yan gözle baktılar, iki yabancı ülkenin çocukları gibi birbirlerine düşman oldular... 


Ülkemizde ilk öğrenci hareketleri bizim okulda başlamıştı ve tüm Türkiye’ye dalga dalga yayılmıştı... Benim gibi çocuk yaştaki bir çok ana kuzusu da okumak  için geldikleri bu güzel okulda hiç ummadıkları bir ateş çemberinin içinde,  bir anarşi ortamında buldu kendilerini... 


İlerleyen günlerde bu olayların hikayesini Allah ömür ve imkan verirse gördüklerimi, duyduklarımı, hissettiklerimi yazmaya çalışacağım. 


Tekrar biz Laz Hocamızın Eşeği’nin hikayesine dönelim...


Laz Hocanın Eşeği’nin bu takdire şayan meziyetini bilmeyen kalmamıştı. Kim yolda, belde arkasında Laz Hocanın sessizce takip ettiği eşek arabasını görse; ona yol açıyor, yardımcı oluyordu... Laz Hocanın Boz Eşeği’nin kabiliyetleri dilden dile dolaşıyor, şiirler, hikayeler, destanlar, mersiyeler yazılıyordu. 


İşte size ilçemizin aşıklarından Halil Gülşen arkadaşımız tarafından dile getirilmiş “Laz Hoca’nın  Eşeği”  Şiiri:


“Alaca ilçesinde, bin dokuz yüz yetmişte; 

Çaykara’dan göç etme, meşhur, Laz Hoca vardı. Bakkaldı, adı Mehmet; ne bulursa satardı…


Ana merkez dışında yok elektrik ağı; 

Millet, aydınlanmada kullanırdı gaz yağı…

Kaleli’nin Benzinlik var idi o zaman da; 

Burdan gaz yağı alıp, satıyordu dükkânda.


Merakı giderilsin, “dükkân nere? ” diyenin; 

Yüz metre aşağısı, Eski Belediye’nin…

Öykünün kahramanı, Laz Hoca’nın Eşeği; 

Arkasında bir kağnı, ziyadeydi emeği…


Dükkândan benzinliğe tek başına giderdi; 

Yolun sağına geçer, çok da dikkat ederdi! 

Petrole yanaşınca pompacı tanır onu; 

Doldurulur kağnıda, en az on gaz bidonu.


Yükünü alan eşek, yine düşer yollara,

Dükkâna kadar durmaz, uyardı kurallara! 

Kavşağa yaklaşınca bakardı sağa sola; 

Şayet vasıta yoksa devam ederdi yola…


Giderdi sabit hızla, şoförün hası gibi; 

Bükerdi kulağını, sinyal lambası gibi!

Alaca, irkilirdi anırınca sesinden; 

Hâla hayali geçer, tüm Zile Caddesi’nden! 


Tarih unutmaz onu, disiplinli, hem de tek; 

Ders olsun insanlığa; “Kurala uyan eşek! ”

Trafik kazaları çok arttı günümüzde,

Korkunç bir istatistik duruyor önümüzde!


Canavarın elinden almak için yarını; 

Gençliğe öğretmeli, kârını, zararını; 

Laz Hoca’nın, eşeğe verdiği kadarını; 

Laz Hoca’nın, eşeğe verdiği kadarını!


Halil GÜLŞEN

Kaynak:https://www.antoloji.com/amp/laz-hoca-nin-esegi-siiri/  “


Bu güzel hasletlere sahip Laz Hocamızın Boz Eşeği’nin akibeti hiç iyi olmadı. Yine kazığını söktüğümüz Sudeposu’nun aşağısında yayılırken kuduz bir köpek tarafından ayağından ısırılıyor. Laz Hocamız bunu bilmiyor. Bir hafta sonra Laz Hocamızın Boz Eşeği’nin ağzından salyalar akıyor. Laz Hocamıza ve insanlara yolda gidenlere saldırıyor. Laz Hocamız işkilleniyor, eşeğini baytara götürüyor. Kuduz olduğu tespit ediliyor. Tüfekle vurulup öldürülüyor. Derin bir çukur eşip içine atılıyor. Üzeri kireç dökülüp, çukur kapatılıyor. “Burda bir garip yatıyor” diye bir de tabela dikiliyor başucuna...


Sonra da eşeğe ağıtlar yakılıyor; ilçemiz de destan satan Daddo’nun teyibinden “ Harnameye” benzer yanık bir sesle destan okunuyor; Daddo’nun elinde deste deste tuttuğu “ Laz Hocanın Boz Eşeği’nin Destanı“ yok satıyor.


Laz Hocamız uzun süre  emektar eşeğinin ölmesini kabullenemedi. Çok üzüldü. Onun yerine bir eşek de satın almadı. Eşek arabasını sattı mı yaktı mı bir daha görmedik. Laz Hocamız çarşıya yine elleri arkada giderken , sessizce içinden Kur’an okurken, zikir çekerken sanki herkes Laz Hoca’nın önünde boz eşeği ve eşek arabası varmış gibi ona yol  açıyordu...


Laz Hocamız,  Eşeği’nin  ölümünden sonra da fazla yaşamadı. Ankara’da olduğumdan cenazesine katılamadım. Mekanı cennet olsun. Allah rahmet etsin. 


Devam edecek...

 
Haber :
Bu Haber 1070 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :Laz Hocanın eşeği, Artvin,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5787
Kırım haritası
İzlenme : 5781
Semer
İzlenme : 3184
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2559
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr