Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / MAKALELER-ANILARIM

8-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE: YETMİŞ ALTI KUŞAĞI


8-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE: YETMİŞ ALTI KUŞAĞI



 Paylaş
 17 Ocak 2021 21 : 49 

8-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE 

Yaşanmış gerçek bir hayat hikayesi 

SEKİZİNCİ BÖLÜM : YETMİŞ ALTI KUŞAĞI


“Ağlayarak gittiğim öğretmen okulundan yine ağlayarak ayrıldım. Otuz beş yıl sonra  birlikte dört yıl karavanaya kaşık salladığımız, birlikte yatakhanelerinde mışıl mışıl  uyuduğumuz, birlikte  havasını teneffüs ettiğimiz, beraber güldüğümüz, beraber ağladığımız arkadaşlarla 2 Temmuz 2011 yılında Samsun'da buluştuk. Bu güzel buluşmayı anlatıp , kaldığımız yerden Artvin anılarıma devam edeceğim...”


2 Temmuz 2011 Cumartesi günü saat 16.00 da Samsun ilimizin Otelcilik Meslek Lisesi'nde, 1976 yılında Artvin Erkek Öğretmen Okulu'ndan mezun olan "Yetmiş altı Kuşağı" buluştu.

Artvin Erkek Öğretmen Okulu bahçesindeki Atatürk büstünün altında bulunan "Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Mustafa Kemal Atatürk" yazısındaki manayı çok iyi kavrayan, otuz beş yıl önce öğrencilerine ilim ve irfan tohumlarını aşılamak için yurdun dört bir yanına dağılan idealist " Yetmiş altı Kuşağı"nın tarihi buluşmasında duygulu anlar yaşandı.


Otuz beş yıl önce ayrılırken bedenlerini kucaklayan o küçük kollar, otuz beş yıl sonra tekrar yaşlanmış bedenlerden ayrılmak istemediler.

Gözler nemlendi... 

Kalpler güm güm sesleriyle inledi...

Bedenler bütünleşti...

Hafızalar tazelendi... 

Geçmiş hatırlanmaya çalışıldı...


Bu buluşma, sıradan bir araya gelme değildi !.

Leyla ile Mecnun'un, Kerem ile Aslı'nın, Ferhat ile Şirin'in buluşması ise hiç değildi.


Dört yıl aynı karavanaya kaşık sallayan, aynı çelik taslardan su ve çay içen, sabah kahvaltısında demlikte çay bitince sıra ile aşağıdaki yemekhaneye gidip banyo soba kazanından demliğe şekerli çay dolduran, aynı mekanları teneffüs eden, aynı sıralarda oturan, aynı ekmeği birbiriyle paylaşan, aynı ranzalarda horlayarak uyuyan, gurbetlik acısını iliklerinde buram buram duyan, anadan-babadan bir mektup gelecek diye dört gözle bekleyen, farklı düşünleri taşımalarına rağmen "Vatan-Millet" için canlarını feda etmeye hazır olan ; gözü pek, kararlı, inançlı, çalışkan bir neslin buluşmasıydı bu.


Bir ömrün yarısına yakın bir zamandan sonra Ankara'dan, Trabzon'dan, Çorum'dan, Rize'den, Giresun'dan, Amasya'dan, Tokat'tan, Ordu'dan, kısacası yurdun dört bir yanından eşlerini, çocuklarını bırakıp gönüldaşlarına-arkadaşlarına koşarak geldiler Samsun'a "Yetmişaltı Kuşağı".


Önce eller uzatıldı.

Sonra gözler göz göze geldi.

Dikkatli dikkatli bakıldı yüzlere...

Tanımaya çalıştılar; otuz beş yıl önce ayrıldığı arkadaşlarını.

Birçoğu tanıyamadı, hatta hiç hatırlayamadı.

Dudaklardan tane tane isimler döküldü...

İşte o zaman hatırladılar ; otuz beş yıl önceki arkadaşlarını.

Kollar açıldı.

Sarıldı bedenler ,

Bütünleşti yürekler.

Ayrılmak istemedi gönüller , birbirinden saatlerce.


Bu buluşmada sağcısı da, solcusu da, ülkücüsü de, kızıl-yeşil komünisti de, alevisi de, Sünnisi de, Kürdi-Türkü-Çerkezi-Lazı-Tatarı da vardı.

Tam bir aşure gibiydik, otuz beş yıl önce olduğumuz gibi...


1972-1976 yıllarında Artvin Erkek Öğretmen Okulu'nda birbirine elini uzatmayan, birbiriyle hiç konuşmayan, hınçla sıkılan yumruklarla, sopalarla kavga eden, taşlarla birbirine saldıran, kinle-nefretle birbirine yan bakan; sağcısı, solcusu, alevisi, sünnisi , Kürdü -Türkü olan "Yetmişaltı Kuşağı", geçmişteki hatalarını anlayarak, her şeyi unutup, otuz beş yıl sonra, Devletimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün , Vatanı kurtarmak için ilk adım attığı Samsun'da ruhlarını, bedenlerini, gözlerini, gönüllerini, hatıralarını buluşturdular.


Hüzünlü vuslattan sonra, otelcilik okulunun terasına geçildi.

Dörderli beşerli altışarlı gruplar halinde masalara oturuldu. Koyu bir sohbet başladı. Otuz beş yıl sonra kavuşan "Yetmişaltı Kuşağı" ihtiyar delikanlılar, beş metre ilerdeki okulun havuzunda yüzenleri hiç görmediler bile...

Sözü biri alıyor, öbürü bırakıyordu. Otuz dokuz yıl, otuz sekiz yıl, otuz yedi yıl, otuz altı yıl ve otuz beş yıl önceki hatıralar canlanıyordu her masada.


Bazı masalarda kahkaha sesleri duyuluyordu.

Bazı masalarda ise hüzünlü bir sessizlik hakimdi.

Kahkahaları ve hüzünlü bakışları yeni gelen arkadaşlar bozuyordu.

Her yeni gelen arkadaş, ilk masadan başlayarak önce kendini tanıtıyor, sonra da arkadaşlarını kucaklayarak dolaşıyordu masa masa..

Tavşan kanı çaylar geldi.

Uzandı eller buğulu ve sıcak bardaklara. Yudumlandı tatlı tatlı içildi.

Çaylardan süzülen ince buğular arasında saatlerce konuştular, doyamadılar bir türlü birbirine "Yetmişaltı Kuşağı".


Belki bazı masalarda şu konuşmalar geçti sanırım:


"Arkadaşlar, anadan-babadan, bacıdan, kardaşdan ayrı yaşadığımız gurbette , Allah aşkına!...

“Biz birbirimize niçin yan baktık?”

“Niçin birbirimizle kavga ettik?”

“Niçin birbirimize taş attık?”

“Niçin birbirimizin kolunu, kafasını kırdık?”

“Niçin birbirimizin dişine vurduk?”

“Niçin birbirimizle yan yana gelmedik?”

“Niçin birbirimizle konuşmadık?”

“Niçin birbirimizden nefret ettik?”

“Dört yılımızı niçin zehir ettik?”

“Niçin anamızı babamızı üzdük?”

“Niçin okulumuzun camlarını kırdık?”


Niçinler saatlerce masalar arasında soruldu. Kimine cevap alındı kimine ise alınmadı.


O yıllarda bu Necip Milletin çocuklarını birbirine düşüren bu güç kimdi?


Bunu niçin o yıllarda sorgulamadık?


Çok şükür , okulumuzda o kadar olaya rağmen, içimizden bir kişi ölmedi.

İşte bu da bizim yetmiş altı kuşağının tek tesellisi idi. İşte bu yüzden bugün sağcısı da geldi solcusu da geldi bu güzel buluşmaya..


Yağmur yağıyordu, gökten boşanırcasına. Beyaz bulutlar gürlüyordu Samsun semalarında. Şimşekler çakıyordu karşımızdaki yemyeşil dağ yamaçlarında.

 

Yetmiş altı kuşağı ise yağmurun yağışına, göğün gürlemesine, şimşeğin çakmasına hiç aldırmıyordu. Hararetli hararetli otuz beş yıl sonra kavuştuğu kardeşleriyle-arkadaşıyla-gönüldaşlarıyla-gürbetdaşlarıyla hasretlik gideriyordu...


Yağmur dindikten sonra merdiven başında, bahçede , masalarda gruplar halinde fotoğraflar çekildi. Pozlar verildi.. Resimler renkli idi. Ama resimdekilerin çoğunun benim gibi saçı dökülmüş , Temel Tütünci ve Mevlüt Kaleli'nin saçları gibi bazılarının saçları bembeyaz olmuş , Ispanağın Osman (Yusuf Elmas ) gibi bazıların beli bükülmüş, Lütfü Erikli gibi bazılarının dişleri eksilmiş, Galip Uzunçakmak gibi bazılarının gözlüklerinin dereceleri artmış, Totem (Necati Bebek) gibi bazıların yüzlerinde derin çizgiler oluşmuştu...


Vahap Sönmez gibi parmakla gösterilecek kadar birkaç arkadaş ise hiç değişmemişti. Allah nazardan saklasın; Otuz beş yıl önce nasılsa şimdi de aynı idiler...

 

Arkadaşlar tarafından getirilen otuz beş yıl önce çekilen siyah-beyaz fotoğraflara bir bir bakıldı. Birçoğu resimlere baktıkça "Arkadaşlar ne idik ne olmuşuz diye" birbirlerine bakıp bakıp güldüler. Arkadaşlarını hatırlayamayanlar ancak eski resimlere bakarak geçmişle bağ kurmaya çalıştılar. Hafızalarını zorladılar. Bazı yüzler silinmişti ne yazık ki hafızalarda..


Ancak yüz metre ilerde görünen güzel bir camiden akşam ezanı okununca farkına vardılar, karınlarının acıktığını. Gruplar halinde girdiler içeri... Masalara yerleştiler. Yemek salonun tam karşısında büyük bir bez afiş asılmıştı.

"35 Yıl Buluşması" yazının altında Artvin Öğretmen okulumuzun tam karşıdan görünen renkli bir resmi vardı. Bu resme bakarak sofraya gelen çorba, etli pilav , salata ve tulumba tatlıları indirildi midelere. Otuz beş yıl Artvin Öğretmen okulunun üç yüz kişilik yemekhanesinde bazen kavgalı bazen de huzurlu olarak yenen akşam yemekleri hatırlandı. Ardından yine koyu sohbetlere devam edildi yemek masalarında...


Bu güzel buluşmayı tertip eden;  Artvin’e aynı otobüste beraber geldiğimiz, Abimin Hopa’da dayısına beni teslim ettiği, Artvin Öğretmen Okuluna kayıt olurken arkamda dikilen Ertuğrul İleri kardeşimiz eline mikrofonu aldı. Bu büyük buluşmaya katılanlara teşekkür etti. Aramızdan öbür dünyaya intikal eden arkadaşlarımızın isimlerini söyleyince salon bir anda sessizliğe gömüldü. Dudaklardan ölen arkadaşlarımıza Fatihalar okundu: Hamdi Katırcı'ya, Dursun Özdemir'e, Ekrem Karataş'a, Yahya Yeşilbaş'a.... Mazeret bildirenlerin isimlerini okudu: Osman Uygun, Façur(Hasan Tekin), Seyhan Öztunç, Ekrem Umar, Mustafa Şarlavuk, Erdem Türkkan ....


Ertuğrul İleri " İlk buluşmanın Çorum'da Recep Boyabat ve arkadaşlarımızın organize ettiğini ve gelecek sene buluşmanın Temmuzun ilk Cumartesi günü Amasya ilimizde, ondan sonraki yıllarda, Trabzon'da, Giresun'da, Artvin'de olacağını" belirtti.

 

İçimizde ilahiyatçı kırk beş numara ayakkabı giyen Uzun Hasan Yıldırım güzel bir sofra duası yaptı. Eller semaya kalktı. "Dudaklar amin" dedi. “Yetmiş Altı Kuşağı" buluşmasına katılan her arkadaş, yemek duasından sonra tek tek mikrofonu eline aldı ve kendini tanıttı. Bazı arkadaşlar bu tanıtımda öneriler sundu. Mevlid Kaleli , "Bu güzel buluşmalarımıza, özellikle gelecek sene Amasya'da yapılacak olana eşlerimizle, çocuklarımızla katılalım. Çocuklarımız evlenme yaşlarına geldi. Birbirimizle dünür olalım" dedi.


Mustafa Avcı, "Eğer Kabul görülürse gelecek sene buluşmasını Artvin'de yapalım " dedi.


Şahsımda "Arkadaşlar bu buluşmamız yüz yıl devam etsin. Hiç aksatmayalım. Eğer Amasya buluşması kabul görmezse Ankaralılar olarak sizleri Ankara'da da ağırlamaktan mutluluk duyarız." dedim.

 

Artvin'de buluşma ileriki yıllarda olması konusunda mutabakat sağlandı. Amasyalı arkadaşlar gelecek sene buluşmasını üstlendiler. Hasan Karataş arkadaşımızda yaptığı konuşmada "2012 yılında Amasya' da yapılacak buluşmaya her türlü desteği vereceğini " söyledi.


Yemekten sonra havuz çevresinde oturuldu. Çaylar içildi. Sohbetler yapıldı. Hatıralar anlatıldı. Bazı arkadaşlar müsaade alıp illerine döndü. Ayrılık yine hüzünlü oldu. Giden her arkadaş yine sıradan arkadaşları kucaklayarak, 2012 yılında Amasya'da buluşmak dileğiyle ayrıldılar otelden birer birer..Yirmiye yakın arkadaş da otelde kaldı. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar Sefer Koç'un, Süleyman Emirza’nın ve Yakup Kaba'nın laz şivesiyle anlattıkları esprili hatıralarını " dinledik. Güldük. Hüzünlendik. Doyamadık....


Yüce Rabbimin "Yetmişaltı Kuşağını" daha nice yıllarda buluşturması için dua edelim arkadaşlar.

 

Samsun'da bu güzel buluşmayı tertip eden Ertuğrul İleri'ye, Süleyman Emirza'ya, Hüseyin Baş'a , Erdoğan Çalış'a, Hasan Yıldırım'a, Niyazi Kaçar'a ve Mustafa Üçüncü  kardeşlerime de çok çok teşekkür ediyorum.


Artvin Erkek Öğretmen Okuluna beraber kayıt olmak için Eğitim Şefimiz Faik Terzinin kapısının önünde arka arkaya kuyrukta sıra beklediğimiz Ertuğrul İleri ile otuz beş yıl sonra Samsun’da yine yan yana idik... 


İşte buna kader  derler.Abdurrahim Karakoç’un “ Kaderin üzerinde bir kader vardır” şiirini hep beraber okuyalım:


“Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında 

Köle gibi satıldım pazarlar pazarında 

Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında 

Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında 

Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında 

Ölüm düsüncesinin beni sardığı şu anda 

Verilmemiş hesapların korkusuyla 

Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim 

Af dilemeye geldim affa layık olmasam da 

Sevgili 

En sevgili 

Ey sevgili 

Uzatma dünya sürgünüm benim 


Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır 

Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır 

Aşk celladından ne çikar madem ki yar vardır 

Yoktanda vardan da ötede bir Var vardır 

Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır 

O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır 

Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır 

Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır 

Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır 

Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır 

Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır 

Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır 

Gögsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır 

Senden umut kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır 

Sevgili 

En sevgili 

Ey sevgili 

Sezai Karakoç”(1)


Devam  edecek...


Aklımda kaldığı kadar bu toplantıya katılanlar: Selahattin Yasar, Ali Akın, Osman Ertuğrul, Ali İhsan Kudu, Hamdi Yağci, Galip Uzunçakmak, İmdat Yılmaz, Hüseyin Koç,Selman Doğan Güngör, Talip Karakuş, Vahap Sönmez, Şükrü Bilgili, Orhan Akyazı, Server Bilge, Mevlüt Kaleli, Hasan Karataş, Yusuf Elmas, Recep Boyvat, Sefer Koç, Aydın Bıyıklı, Hamza Aktaş, Niyazi Kacar, Ahmet Dağlı, Erdoğan Çalış, Temel Tütüncü, Mustafa Üçüncü, Adem Yılmaz, Necati Bebek, Yakup Kaba, Mustafa Avcı, Hasan Yıldırım, Bahtiyar Bekar,  Kero (Keramettin Kütük), Ahmet Yıldız, Orhan Pamuk, Reşat Birlik, Yusuf Taylan, İbrahim Kerem, Aşık Duman, Ahmet Tandoğan, Münire Yüksek ve Rahmetli eşi, Muhsin Çakırtaş,Resul Gökçe. Hüseyin Baş, 


İsmini unuttuklarından özür dilerim. Yoruma yazarlarsa ilave ederim listeye.,,


(1) https://www.siir-defteri.com/turk-sairler/Sezai-Karakoc/Ey-Sevgili/128-4

 
Haber :
Bu Haber 742 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :Artvin, Tugo,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5788
Kırım haritası
İzlenme : 5781
Semer
İzlenme : 3184
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2559
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr