Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / MAKALELER-ANILARIM

5-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE:ARTVİN’E YOLCULUK:


5-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE:ARTVİN’E YOLCULUK:



 Paylaş
 17 Ocak 2021 21 : 28 

5-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE 

Yaşanmış gerçek bir hayat hikayesi 

BEŞİNCİ BÖLÜM: ARTVİN’E YOLCULUK


“ Artvin Öğretmen Okuluna giderken çişini tutamayan çocuklardık biz!..”


O gece sabaha kadar korkunç rüyalar görmüştüm. Cinler, periler, kötü adamlarla uğraştım, kamyonlarla, ciplerle karanlık yollarda bilmediğim çok uzak diyarlara yolculuklar yaptım...Sabah uyandığımda kan ter içinde kalmıştım. Elimi donuma uzattığımda ıslandığını, yatağımın da cımcılık olduğunu gördüm... Akşam içtiğim ayranı aynen yatağa boşaltmıştım...


Annemin uyarısını dikkate almamıştım...


Bu yüzden Parasız Yatılı Öğretmen Okulu sınavına girmek için Çorum’a gittiğim ve Alaca’ya dönüş yolculuğumda karanlık bir gecede yapa yalnız yaşadığım maceralı bu korku dolu yolculuktan dolayı ağabeyime “ Artvin gibi bir yere ben yalnız başıma gidemem!..“ demiştim. Çorum Spor yöneticilerinden zar zor izin almıştı ve beni okula teslim eder etmez geri dönecekti...


Çorum’dan öğleden sonra Özsoy ( Bir yıl sonra bu firma Ulusoy oldu) yazılı bir otobüse, Çorum’un Milönü caddesi üzerinde; Alaca’ya giderken son otobüsü kaçırdığım Eski garajların tam karşısında Ulusoy ve tüm Karadeniz Sahil boyuna giden otobüslerin durduğu, yolcu aldığı ve yolcu indirdiği yazıhaneden binmiştik.  


Yazıhanedeki ufak tefek bir simsardan ağabeyim otobüsün on altı veya on yedi saatte Artvin’de olacağını öğrenmişti. Ben bu kadar uzun bir yolculuk sırasında çişimi nasıl tutacağım diye endişeyle, korku ile binmiştim otobüse... Bu yüzden ağabeyim yanımda canı çektikçe lıkır lıkır su içtikçe ben hiç su içemiyordum... 


Çorum’u çıktıktan sonra tabiat birden değişiverdi. Yolun her iki tarafında yeşil ormanlar görünüyordu. İlçem Alaca’da sadece Sudebbosu’nda yeşil yeşil çamlar vardı. İlçemde karasal bir iklim hakim olduğundan söğüt ağaçları sadece öz kenarlarında göze batıyordu. Onun haricinde yazı yaban alabildiğine  ağaçsız kurak bir toprak parçası idi...


İlçem Alaca’nın “Hüseyin Ağbat ovası”  olarakta geçen geniş düz arazide genelde buğday yetiştiriliyordu. Her taraf bozkır ve tarlaların rengi ekinler biçildiği için sap sarı idi. Bu yüzden ilk defa yeşil bir tabiatla ve gür iri yeşil çam ağaçlarla karşılaşmam bir nebze üzüntümü azaltmıştı. “Şükrü, artık üzülmeyi bırak. Cennete gidiyorsun. Bugüne kadar böyle güzellikler görmüş müydün?  Hayır!.. Artvin buralardan da belki daha güzeldir. Güzel olmazsa Yeşil Artvin demezler.” diye kendimi teselli etmeye çalışıyordum. 


Yolun her iki yanında yükselen dağların içindeki yeşil ormanlara baktıkça biraz rahatlamıştım ama çişim beni çok sıkıştırıyordu. Ağlamayı, üzülmeyi unutmuş çişimi düşünüyordum. Bacaklarımı sıkıştırıp duruyordum. Ağabeyime bir türlü söyleyemiyordum ama kıvranıp duruyordum. 


Benim sıkıştığımı hareketlerimden ağabeyim anlamıştı:


“ Şükrü , sıkıştın mı?“ dedi. 


Ben de “ Evet abı. Altıma yapacağım “ dedim. 


Ağabeyim muavini çağırdı: 


“ Çocuk sıkışmış. Durabilir misiniz?” dedi. Muavin:”Hemen abi. Şöföre söyleyeyim,“ dedi ve yanımızdan ön tarafa doğru gitti. İki dakika sonra otobüs yol kenarında durdu. Ağabeyimle aşağıya indik. Bir adım ilerisi uçurumdu. Uçurumdan aşağıya doğru ağaçlara bir sulama işi yaptım ve rahatladım. Benim sayemde birileri de inip ihtiyaçlarını giderdiler. Üniversite Sınavı için Ankara’ya giderken de sıkışmış, korkumdan, çekinkenliğimden şöföre, muavine söyleyememiş,  altıma yapmıştım. Ankara’ya gidene kadar da pantolonumdaki ıslaklığı kurutmaya çalışmıştım. 


 Ne kadar gittik bilmiyorum ; nihayet Samsun ilimize girdik. İlk defa ucu bucağı görünmeyen bir deniz görüyordum. Ortaokulda atlaslarda görmüştük mavi renkli denizleri. Şu anda yüz iki yüz metre ilerimizde idi mavi deniz. Hava kararmaya başlamıştı ama deniz belli oluyordu.. Ben sahil tarafında olmadığımdan o küçük boyumla ayağa kalkıp denize bakmaya çalışıyordum. İlk defa bir deniz görüyordum. Karadeniz’in azgın dalgalarının sahile vurduğu ve çıkardığı sesleri duymasam da camdan gördüğüm heybetli dalgaların çok ses çıkardığını ruhumda hissediyorum. 


Akşam ezanı okunmuştu sanırım; çünkü hava iyice kararmıştı; biraz sonra deniz görünmez oldu... Otobüsümüz bir mola yerinde durdu. Muavin: “Sayın yolcular, yarım saat dinlenme ve ihtiyaç molası. Yarım saat sonra yolcularımızın otobüste hazır ve nazır bulunmaları rica olunur” dedi.  Burası Samsun terminali miydi yoksa başka bir yer miydi bilemiyorum.


Ağabeyimle birlikte önce WC ‘lere gidip ihtiyacımızı giderdik. Yolculuğa çıkmadan önce ben oruç tutuyordum. Ramazan ayında idik. Abim her gün antreman yaptığı ve top oynadığı için oruç tutamıyordu. Bana da “Şükrü yolculukta oruç tutulmaz, sonra onun yerine tutarsın” demişti; bu yüzden ben bugün oruçlu değildim. Yemek yenen yerde önce çorba arkasından da köfte yedik. “Tatlı yer misin Şükrü?” dedi ağabeyim.  “Yok abi. Karnım çok doydu. Yiyecek yerim yok. “ dedim. 


Ağabeyim, kendisine  bir tatlı söyledi. Futbolcu olduğundan yemesine, içmesine çok dikkat ediyordu. Çimento sporda oynarken  yanına gitmiştim bir kere. Tam öğle yemeği zamanıydı. Beni fabrikanın yemekhanesine götürmüştü. Üç dört çeşit yemeği çelik taplot kaplara koyup yediğini orada görmüştüm. Yemekler de çok hoşuma gitmişti. Genelde bizim evde tek öğün yemek pişerdi; onunla yedi kardeş annem ve babam olmak üzere dokuz kişi tek bir kaba kaşık sallayarak karnımızı doyuruyorduk...


Benim için yeni bir dünya yeni bir hayat başlıyordu. İlk defa çorbanın yanında ikinci bir yemekle karnımı doyurmuştum. “Keşke ağabeyimin tatlı teklifini reddetmeyip onu da yeseydim “ diye pişmanlık duyarak otobüse tam hareket etmek üzereyken bindik...


Yemek beni şişirmişti. On üç yaşındaki birine iki kap yemek çok gelmişti. Koltuğa oturur oturmaz “ Abi ben uyuyacağım “ dedim ve başımı cama dayadım. Ağabeyim camdan soğuk gelir, üşürüm diye benle yer değişti ve tam üzerimizde eşyaların konduğu yerden motunu aldı. Benim üzerime örttü. Motun sıcaklığı içinde ben rüyalara daldım gittim. 


Gecenin yarısını geçmişti herhalde. Ağabeyim beni dürterek uyandırdı: “ Şükrü, uyan. Otobüs mola verdi. Çişin varsa tuvalete götüreyim “dedi. 


Gözlerimi açtığımda ağabeyim elimden beni tutmuş götürüyordu. “ Abi, Artvin’e geldik mi?” dedim. “Yok Şükrü gelmedik. Şu anda mola için otobüsten indik. Senin çişin gelmiştir. Tuvalete gidiyoruz” dedi . O ana kadar ben hala ağabeyimin elinde uyuyormuşum, hiç farkında değildim. Nerede mola vermiştik bilmiyordum. ( Bu yazıyı yazdığımda Ertuğrul İleri ile yaptığım telefonda buranın Giresun’da Aksu Tesisleri olduğunu söyledi)


Devam edecek...

 
Haber :
Bu Haber 679 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :Artvin, Tugo,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5787
Kırım haritası
İzlenme : 5781
Semer
İzlenme : 3184
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2559
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr