Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / MAKALELER-ANILARIM

4-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE:ARTVİN’E YOLCULUK: CİPCİ HAYDAR


4-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE:ARTVİN’E YOLCULUK: CİPCİ HAYDAR



 Paylaş
 17 Ocak 2021 20 : 44 

4-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE 

Yaşanmış gerçek bir hayat hikayesi 

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: ARTVİN’E YOLCULUK : CİPCİ  HAYDAR !..

 

Ben kamyonun en arkasının  köşesinde iki elimle birlikte düşmemek için kasadan tutunarak ayakta duruyordum. Amca ile konuşmamızın arasından fazla bir zaman geçmemişti. 

 

Kamyon Hatap Un Fabrikası’nın önünde durdu.Burada inecek kişi atlamaya çalışırken ben de kendimi kaldırdım aşağıya attım. Düzenli bir atlayış yapmadığımdan yere düşerken ayağım hafifçe burkulmuş, acımıştı. Eğilip ağrıyan ayak bileğimi  ovarken kamyon hareket ettiği anda tekerlerinden çıkardığı toz toprak arasında gözden kayboldu...

 

 On üç yaşında bir çocuk olarak köye gitmekten korkmuş, ani bir karar verip kamyonun kasasından atlamıştım.. “Ne olur ne olmazdı. Bilmediğim bir köye gitmek doğru değildi. Pala Bıyıklı amca, beni evinde misafir edeceğini söylese de, çok korkmuştum.  Bilmediğim bir köyde kaldığımı babama ertesi gün nasıl anlatacaktım. Ağabeyim, “Çorum’da  çok sürtmese idin otobüsü kaçırmazdın. Köyde niye kaldın?”sözlerine muhatap olacak ve azar işitecektim. 

 

“Şükrü çok iyi bir karar verdin, iyiki kamyondan atladın. “ dedim kendi kendime; karanlık yolda korka korka Alaca’ya doğru adım atmaya başladım. Çorum ile Alaca arası elli kilometre idi; o küçücük ayaklarımla, ürkek, korkan kalbimle ; karanlıkta bu mesafeyi gidebilir miydim? Bilmiyordum...

 

Çorum’un Meşhur ( o yıllarda henüz tanınmamıştı) Hatap Un Fabrikası tarafından köpek sesleri geliyordu. Hemen yolun kenarından elime bir iki taş aldım. Köpeklerden çok korkuyordum. Çocukluğumuzda bir bahar mevsimi evimizin arkasındaki boş tarlada sürü halinde dolaşan on-on beş tane kızan köpeklere taş atmıştık, içlerinden kıllı iri yapılı olanı üzerimize saldırmıştı. Canımızı zor kurtarmıştık... Bu yüzden köpeklerin yoluma çıkmaması için içimden Allah’ıma dualar okuyarak tedirgin ve korka korka yürüyordum...

 

Yolda hiç bir canlı yoktu. Sadece ben vardım. İn cin top oynuyordu. Gecenin karanlığını köpeklerin havlamaları bozuyordu... Aklımdan neler geçiyordu neler. Çocukluğumuzda bana anlatılan hikayelerdeki cinler, periler, canavarlar önüme sanki çıktı çıkacak gibi idi. Genelde çok dikkat edilmediğinden buğday ve un ayaklar altına döküldüğünden dolayı değirmenlerde cinler, periler çok olur diyorlardı. Elli metre yolun aşağısında da değirmenin büyüğü bir un fabrikası vardı; bura da o zaman daha büyük cinler, periler kesinlikle vardır diye diye korkmaya başladım; yolun kenarındaki çalılar arasında bazen çıtırdılar duyuyor, ürperiyordum. Cinler, periler ha çıktı ha çıkacaklar diye... Elimdeki taşları sıkı sıkı tutarak Alaca’ya doğru yol alıyordum. 

 

Hatap Un Fabrikası’nın  biraz ilerisinde tam tepede bir karakol olduğunu biliyordum. Çünkü Çorum’a gelirken askerler yolumuzu çevirmiş, otobüsümüzü aramışlar, bizlere de kimlik sormuşlardı... Hiç bir araç gelmezse oraya gidip sığınayım diyordum. Başıma bir hal gelmeden Karakola kadar yürürsem, askerler bana yardım ederler diye düşünüyordum. 

 

Tek umudum biran önce karakola ulaşmaktı. Yol uzadıkça uzuyor, karakol bir türlü görünmüyordu. Arkama bakmayı da ihmal etmiyordum... Bir aracın farı yürüdüğüm yolu aydınlattı. Kenara çekilip elimi durması için kaldırdım. Bir minibüs idi gelen. Yanımda durmadı, çekti gitti. Ya beni görmedi ya da bu saatlerde yolda bir çocuğun dolaşması akla ziyan bir şeydi. Bu çocuk cin olabilir, peri olabilir almayayım diye korkmuşta olabilirdi minibüsçü...

 

Ben bu aracın durmadığını görünce arkasından küfürümü savuru verdim. Ettiğim küfürü duydu mu bilmiyorum. Duysaydı durur beni arabasına alır iyi bir sopa çekerdi sanırım... 

 

Bir kamyon geliyordu. “Dızzıt dızzıt “ sesler çıkarıyordu. Bu BMC kamyonuydu. Komşumuz Kulaksızların da vardı böyle bir kamyonu. Ondan biliyordum gelen aracın markasını. Araç yanıma yaklaştığında elimi kaldırmadım. Kamyondan ağzımın payımı almıştım. Yine yanlış bir kamyona binmeyi istemiyordum...

 

Kafama şunu koymuştum; için de yolcu olan, minibüse,  cipe (jip) binecektim. Ancak gecenin bu saatinde bu araçlar emniyetli olurdu. Bir kamyon şöförünün yanında yalnız başıma yolculuk etmeyi hiç düşünmüyordum. Elimi kaldırmadığım için de BMC kamyon yanımdan “dızzıt dızzıt “ sesleri çıkararak uzaklaştı...

 

Tam karakolun bulunduğu tepeye tırmanan yola geldiğimde arkamdan gelen bir cip beni yüz-yüz elli adım geçer geçmez, tozları havaya kaldırarak ani bir fren yaptı; geri geri gelerek yanımda durdu. Umudum tükendiği ve karakola yanaştığım için elimi kaldırmadığım halde bu araç beni görmüştü. Elimdeki taşları  yere atıp atmamakta kararsızdım. Yanımda duran cipin kapısını açmaya korkuyordum. Şöför , eğilerek naylon camı olan cipin kapısını açtı: 

 

“ Evladım, bu saatte yolda ne işin var? Az kalsın seni çiğneyecektim. Seni geçince farkettim. Bu karanlıkta nereye gidiyorsun?” dedi.

 

Şöförün açtığı kapıyı,  elimdeki taşı yere atarak sağ elimle tuttum:

 

“Amca, Alaca’ya gidiyorum. Yanlışlıkla ilerdeki köylere giden bir kamyona binmişim. Un fabrikasında yolcu indirdi; bende arabadan atladım, “ dedim. 

 

“Evladım, korkmuyor musun gecenin bu vaktinde. Sonra Alaca’ya yürüyerek gidilmez ki... Bin bakayım , “ dedi.

 

Şöför ile konuşurken cipin içine bakmıştım. Arkada bir bayanla bir erkek vardı. Onlar olmasa idi bu cipe de binmeyecektim. Arkada oturan amca kapıyı açtı, onun yanındaki boş yere oturdum. Koltuğa popomu koyduğumda çok yorulduğumu hissettim. Ellerime baktım; sol elimdeki taş duruyordu. Korkudan mı telaştan mı sevinçten mi sol elimdeki taşı yere atmayı unutmuşum...

 

Cipin içi çok aydınlık değildi. Şöför amca önüne dikkatli bakarak aracını sürüyordu. Hafif boynunu arkaya döndürdü:

 

“Evladım, madem Alaca’ya gidecektin. Otobüse niçin binmedin?“ dedi. Şöför amcaya bugün parasız yatılı öğretmen okulu sınavına girdiğimi, sınavdan sonra Çorum’da gezdiğimi, kolumda saat olmadığından son otobüsü kaçırdığımı, yanlış kamyona bindiğimi ve Un fabrikasında indiğimi kısaca anlattım. 

 

Şöför Amca:

 

“Oğlum senin baban , abin yok mu?  Seni yalnız niye gönderdiler? “ dedi.

 

“Şöför Amca, abim , Çorum Sporda futbolcu. Antremanı vardı. Ona ben kendim giderim,” dedim. Yoksa abim beni  kendisi getirecekti.”

 

“Abin kim senin?”

 

“Tatar Satılmış?”

 

“ Ooo sen demek Satılmış’ın kardeşisin. Yani Tatar İsmail Usta’nın oğlusun. Babanı da abini de çok yakından tanırım. Sen sen ol bir daha yalnız başına hiçbir zaman şehirler arası yolculuğa çıkma. Allah’tan ki bana denk geldin. Başka kamyonlara da binmediğine iyi etmişsin. Ortam çok kötü, “  dediğinde, içimden “Çok şükür Yarabbim. Güvenilir bir aracın içindeyim. Şöför,  abimi ve babamı tanıyor, ” dedim ve elimdeki taşı koltuğun altına yavaşça bırakıp, cebimde otobüs için ayırdığım paranın tamamını şöför amcaya uzattım.

 

Şöför amca uzattığım parayı sağ eliyle elimin üzerine dokunarak “Paranı cebine koy. Onu harçlık yap. Benim adım Cipci Haydar. Abine ve babana selamımı söyle. Madem sınav için Çorum’a geldin. Eğer sınavı kazanırsan beni hatırla ve bana bir dua oku, o bana yeter, ” dedi...

 

Parayı almadığına çok sevinmiş ve teşekkür etmiştim şöför amcaya. Yanlarına oturduğum bayanla erkekte bana  hayran hayran bakıyorlardı. Bir ara kadının kocası başımı okşadı :  “ Afferin oğlum. Senin yaşında bir çocuk gecenin bu vaktinde bu yolda yürüyemez. Çok cesur birine benziyorsun . Ama şöför amcanın dediği gibi bilmediğin yollarda yalnız başına yolculuk etme?” dedi...

 

Amca, benim cesaretli olduğumu söylüyordu. Abarttığı kadar cesaretim yoktu. Cipe binene kadar korkudan  “ Yusuf Yusuf” çektiğimi, kalbimi bir yoklasa idi bu cümleyi bana hiç söylemezdi. 

 

Alaca’ya girdiğimizde yatsı ezanı okunuyordu. Cipci Haydar Amca , beni Cumhuriyet Meydanı’nın karşısında Özel İdare binasının önünde indirdi. Eve gittiğimde babam yatsı namazını kılmış yatmıştı. Annem gecenin bu vaktinde beni görünce çok şaşırdı. Oğlum ağabeyin nerede? Onunla gelmedin mi” dedi. Ben de başımdan geçenleri bir bir anlattım. Annem ben anlattıkça çok üzüldü. “Korkmadın mı oğlum? “ dedi. 

 

“Anne Korkmaz olur muyum? Hala kalbim çarpıyor. Çok şükür sağ  salim geldim. Bana herhangi bir şey olmadı. Bir daha böyle bir şey yapmam, “ dedim...

 

Annem, akşam yedikleri bulgur pilavını ve bir tas da ayran getirdi. İyice acıkmışım. Bir bazlamayı ve bir sahan bulgur pilavını yedim. Annem “ Oğlum ayranın hepsini içme!..” diye uyarmasına rağmen ben bir tas ayranı nasıl içmişim hiç farkında olmadım. Çünkü yüreğim korkudan ateş gibi yanıyordu. Ancak ayran söndürmüştü  içindeki yanan alevi... Karnım doyar doymaz kenarda yatan Aslan ağabeyimin ayak ucuna girdim. Annem de gaz lambasının şişesini kaldırıp “ püf” dedi ve yattığımız oda zifiri bir karanlığa büründü.....

 

Devam edecek...

 

Not: Cipci Haydar Amcaya Allah’tan rahmet diliyorum. Mekanı cennet olsun...

 

1970 li yıllarda yolcu taşıma jeep (jip) ile yapılıyordu. “J” harfine dilimiz alışkın olmadığı için  bizler “ cip “ diyorduk. Bu araçların kontağı “Z” harfine benzeyen kıvrımlı bir metre boyunda bir demirdi. Bu demiri cipin önde tamponun üzerindeki bir deliğe sokulup hızlıca çevrilerek  cip çalıştırılıyordu.

 

 

 
Haber :
Bu Haber 639 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :Artvin, Cipci Haydar,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5787
Kırım haritası
İzlenme : 5781
Semer
İzlenme : 3184
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2559
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr