Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / MAKALELER-ANILARIM

3-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE:ARTVİN’E YOLCULUK


3-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE:ARTVİN’E YOLCULUK



 Paylaş
 09 Ocak 2021 21 : 16 

ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE 

Yaşanmış gerçek bir hayat hikayesi 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: ARTVİN’E YOLCULUK 


Artvin’e giderken bindiğimiz otobüsün camına “şıp şıp” vuran her yağmur tanesi, sevgimin, merhametimin çöreklendiği , korkularımı gizleyip bastırdığım, bir serçe büyüklüğündeki masum, günahsız, kadersiz yüreğime sıkılan bir mermi  gibi değiyordu, paramparça ediyordu, kanatıyordu onu; yaralanmış bir ceylan yavrusu gibi ayağa kalkıp höykürmek istiyordum o kadar yolcunun arasından...Kendimi zor tutuyordum. Ancak gözlerimden akan yaşlar beni teselli ediyordu... 


Ağabeyim ise benim içimden geçen fırtınalardan hiçbirini bilmiyordu... O bu hafta yapacağı futbol maçını düşünüyordu... Ona odaklanmıştı... Onun için varsa yoksa futboldu... Hayatını onunla kazanmıştı... 

Bir yönden de haklı idi... 


Rahmetli babam sık sık derdi : “ Yırtılan Tüfekçi Bekir’in yakası!..” Aslında yırtılan Tüfekçi Bekir’in yakası değil,  benim yüreğim pare pare yırtılıyordu...


Ağabeyim,   Çorum Çimento Spordan Çorum Sporun ikinci lige çıktığı bu sezonda, ilçemizde ilk profesyonel futbolcu olarak, çok yüklü miktarda bir para ile Çorum Spora  transfer olmuştu. Rahmetli babama çoraplarının iç kısmına, ceplerine deste deste doldurduğu banknotları eliyle birer birer çıkarıp, havada sallayarak “ Baba baba buna para derler para” deyip hava atmıştı... 


Hafta içi her gün antrenmanı vardı. Beni götürmek için izin almakta biraz zorlanmıştı... Bana “ Şükrü kendin Artvin’e gidebilir misin?” demişti . 


Ben de: 


“ Gidemem, yalnız gitmekten çok korkuyorum,” demiştim.


Babam da : 


“ Oğlum Satılmış, Şükrü çocuk sayılır. Kendi başına Artvin’e gidemez. Ben de Artvin’e nasıl gidileceğini bilmiyorum. Sen ne yap ne et  amirlerinden izin al , bu çocuğu Artvin’e götür teslim et,” diye ikaz da etmişti.


Gerçekten yalnız yolculuk yapmaktan korkuyordum. Hala  yaşadığım korkuyu atlatamamıştım; henüz altı ay ya geçmişti ya geçmemişti yalnız çıktığım bir yolculuk üzerinden... Bundan dolayı abim bir daha sorduğunda:


“Abi yalnız başıma gidemem ! Çok korkuyorum, “ demiştim.  


Ortaokulu bitirir bitirmez şimdi kazandığım Artvin Parasız Yatılı Erkek Öğretmen Okulu Sınavı  için ağabeyimle Alaca’dan Çorum’a  gelmiştik. Sınav yerine beni bırakmıştı. “Alaca’ya kendin buradan gider misin ? Benim antrenmanım var,” demişti. 


Ben de : 


“Abi giderim,” demiştim. Demez olaydım...  Bakın başıma neler geldi neler; maydonozlu köfteler...


Abim, bir gün önce beni Çorum’da gezdirmiş, sınava gireceğimiz okulu, Çorum’un merkezindeki Saat Kulesinin cıvarını, oradan garajlara giden yolu ve garajın yerini göstermişti. Şehrin tam ortasından geçen, çok uzun ter temiz geniş bir caddesi vardı Çorum’un; bütün iş yerleri sağlı sollu sıralanmıştı bu yol boyu... Bu şehrin Belediye Başkanı aynı zamanda sanırım Çorum Sporun başkanıydı. Temizlik ve şehircilik yönünden Çorum örnek bir kentti o yıllarda... Hafızam yanıltmasa Belediye Başkanın adı Turan Kılıçoğlu idi... Sevilen bir Başkan olduğu için Çorum ilimizde çok uzun süreli başkanlık yaptı...


Kendime güveniyordum.  Sınavdan sonra  Çorum’un bu geniş , pırıl pırıl tertemiz caddesi üzerinde bir aşağı bir yukarı gezip tozmuştum. Abim futbolcu Arkadaşları “ Piç Metin, Kaptan Fatih, Tatar Cengiz” ile birlikte kaldığı ve bir gün akşamda yattığım Stadın tam karşısındaki bir evin girişinde oturuyorlardı. Stadı görünce hemen hatırladım bu evi. Stattan da sesler geliyordu. Abim antrenmandadır herhalde deyip, kaldıkları eve uğramadan geri döndüm. 


Abimin verdiği harçlıkla bir lokantada karnımı doyurdum. Ulu camiye uğradım. Elimi yüzümü yıkadım. Tuvaletimi yaptım. Henüz o yıllarda namaz kılmadığımdan Ulu Camide namaz kılmak hiç aklıma gelmedi. 


Ulu caminin çevresinde leblebici dükkanları vardı. Cebime baktım. Otobüs ücretinden fazla param vardı. İki yüz gram kırık leblebi aldım. Biraz da külaha nane şekeri koydurdum.  Zaman zaman mahallemize çerçiciler gelir; onlardan evden getirdiğimiz buğday, sokaktan topladığımız demir, bakır, eski naylon ayakkabılar ile kırık leblebi, keçi boynuzu, sakız, nane şekeri alır yerdik. 


Leblebileri ve nane şekerini görünce canım çekmişti; cebimin birine tıka basa kırık leblebileri doldurmuş , nane şekeri külahını da elime almıştım. Yolda yürürken parmaklarıma yapışan nane şekerlerini tane tane ağzıma atıyor, derin bir nefes çekiyor sonra da  kırık leblebileri küçük ağzıma gönderiyordum.... Her ikisini de dişlerimin arasında kütür kütür kırarken bana verdiği lezzeti, tadı hala unutamıyorum...


Leblebiyi ve çocukluğumuzda “has nane hüs nane beş kuruşa beş tane “ dediğimiz beyaz renkli lezzetli naneleri atıştıra atıştıra Saat Külesinin yanından garaja giden yolu bulup , eski terminale geldim. 


Kolumda saat olmadığından saatin kaç olduğunu da bilmiyordum. Alaca yazıhanesinin önünde hiçbir otobüs görünmüyor ve kapısı da kapalı idi. O anda içim cız etti. Yandaki yazıhaneye sesim titreyerek  “Alaca’ya giden otobüsler şu yandaki yerden kalkmıyor mu? Kapıları kapalı. Otobüste yok!...” dedim. Orada görevli “  “Alaca’nın son otobüsü biraz önce kalktı. Yazıhaneyi çalıştıranlarda gittiler!...” dediğinde, başımdan kaynar sular döküldü. Bir anda bir ter boşaldı bedenimden...


“Amca, ben Alaca’ya gitmek zorundayım. Başka nasıl gidebilirim?” dedim. Sağolsun  görevli benim elimden tuttu. Eliyle garajın çıkışını gösterdi. “ Bak çocuğum, şu gösterdiğim kapıdan çık. Sağa dön. Ana caddeden doğru aşağıya git. Tekrar bir cadde çıkacak karşına. Oradan karşıya geç. Yüz iki yüz metre ileride benzinlik var. Onun önünde Alaca’ya , Yozgat’a giden kamyonlar gelir. Onlara binip gidebilirsin,” dedi.


Amcanın tarifi üzerine benzinliğin önüne geldim. Yedi sekiz kişi vardı. Kendi aralarında konuşuyorlardı. Birbirlerini tanıyorlardı demek ki ya da zaman geçsin diye eften püften sohbet ediyorlardı. 


Koca koca adamların arasında sadece ben çocuktum. Amcalardan birine “ Amca, buradan Alaca’ya giden araba olur mu?” dedim. “Evladım, genelde Alaca’ya , Yozgat’a giden araçlar burada duruyor. Yolcu alıyorlar.  Bekle gelen olur” dedi. 


Amcanın bu sözlerini duyunca doğru yere geldiğimden dolayı biraz rahatladım. Yozgat’a giden arabalar , Alaca’mızın içinden geçtiği için Yozgat’a veya Alaca’ya giden hangi araç gelse hemen binecektim. Güneş’te batmak üzereydi. Bir iki kamyon geldi . Onlar Alaca ve Yozgat’a gitmiyormuş. Havada kararmış  ben de korkmaya başlamıştım. Dakikalar ilerledikçe endişeleniyordum. Ne yapacağımı bilemiyordum...


 Kara kara düşünürken bir kamyon önümüzde durdu. Kalabalık arasında “ Alaca” gibi bir ses işittim. Benim gibi orada bekleyenlerin kamyonun kasasına bindiklerini görür görmez herhalde “bu kamyon Alaca’ya gidiyor “dedim , kamyonun kasasına bir amcanın yardımı ile atladım. 


Kamyon Ankara yolundan Alaca yoluna dönene kadar endişeli idim. Sormadan , sadece bir “Alaca “ sözünü duyup binmiştim kamyonun kasasına . “Acaba yanlış bir kamyona mı binmiştim ?” diye kendime sorduğumda, korkum gittikçe artıyordu...


Kamyonun kasasında yaklaşık on kişi vardı. Konuşmalarından ve giydikleri elbiselerinden hepsinin köylü olduğunu tahmin ettim. Hepsinin kafasında sekiz köşeli kasket vardı.  Kamyon tam Alaca yoluna döndü. “ Oh be !” deyip , derin bir nefes aldım. Tüm korkularım birden geçiverdi. “ Demek ki yanlış arabaya binmemişim.” diye , sevinirken , orta yaşlarda eli yüzü düzgün, kasketli , pala bıyıklı bir amca yanıma yaklaştı ; “ Evladım, sen de mi bizim köye gidiyorsun? Sen kimlerdensin?” dedi...


Alaca yoluna dönene kadar kamyonun içindeki amcalar beni farketmemişlerdi. Gerçi kamyona binerken bir amca yardım etmişti ama bindikten sonra da benimle hiç ilgilenmemişti. Yüzüne iyice baktığımda beni kamyona bindiren amca  değildi; bana soru soran. 


Korkarak ve çekinerek “ Amca , ben Alaca’ya gidiyorum. Benzinliğin yanında kamyona binen birinden “ Alaca”  adını duydum. Bu yüzden bu kamyonun Alaca’ya gittiğini düşünerek bindim.  Bu kamyon Alaca’ya gitmiyor mu? “ dedim...


Pala bıyıklı amca, her iki eliyle bıyıklarının ucunu burdu . Gözlerimin içine bakarak “ Çocuğum, kaç yaşındasın bilmiyorum ama küçük yaşlarda olduğun belli. Bu yaşta bir çocuğun akşam vakti yola çıkmasına çok şaşırdım. Bu kamyon Alaca’ya gitmiyor. Alaca yolu üzerinde  sağ tarafta yüksek tepe üzerindeki bizim köye gidiyor. Şöför bizim köylü. Biraz sonra Hatap Un fabrikasında bir kişi inecek. O demişti ‘Alaca yolundan mı?’ gidiyor diye. Sen de buna aldanıp bizim köye giden bu kamyona binmişsin “ der demez , ben ağlamaya başladım.


Bir yandan ağlarken bir yandan da “ Ben Alaca’ya nasıl gideceğim?” diye amcanın duyacağı şekilde içimi çeke çeke söyleniyordum...


Amca  benim ağladığımı görünce elini omzuma koydu.” Evladım ağlama. Korkma. Bu akşam bizim köye gideriz. Benim misafirim olursun. Sen yaşta bir oğlum var. Onunla tanışırsın. Yarın sabahta Alaca’nın Pazarı seni ben Alaca’ya götürür, teslim ederim. Üzülme.” Dedi, yanımdan ayrılıp diğer konuştuğu arkadaşlarının yanına gitti.


Devam edecek...

 
Haber :
Bu Haber 794 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :Artvin, Cipci Haydar,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5788
Kırım haritası
İzlenme : 5781
Semer
İzlenme : 3184
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2559
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr