Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / MAKALELER-ANILARIM

2-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE:TUGO MÜDÜRÜMÜZ’’E DEVAM


2-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE:TUGO MÜDÜRÜMÜZ’’E DEVAM



 Paylaş
 09 Ocak 2021 00 : 30 

ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE


Yaşanmış gerçek bir hayat hikayesi

İKİNCİ BÖLÜM: TUGO MÜDÜRÜMÜZ ‘e devam. 


“ Gurbet o kadar acı ki!” 

                             

Artvin Parasız Erkek Öğretmen Okul Müdürü Turgut Bayraktutan ‘ın kapısının önüne geldiğimizde , bizi buraya getiren öğrencinin söylediği “ Tugo’nun makamı “ burası idi sanırım. Kapıda “Tugo” yazmıyordu. Alaca ‘da Şehit Nedim Tuğaltay Ortaokul Müdürümüzün saçı yoktu; biz öğrenciler “ Kel Müdür” lakabını takmıştık ona... Artvin Öğretmen Okulu öğrencileri de müdürlerinin Turgut isminden dolayı kısaca “ Tugo” diyorlardı diye düşündüm. Bu konuda yanılmadığımı daha sonra öğrenecektim.


Artvin Erkek Öğretmen Okulu’na gitmek için otobüsten indiğimiz Korzul’da, ilk adım attığımda tanıdığım arkadaşım Amasya’lı Ertuğrul İleri ve yanındaki dayısı idi.  Korzul’dan otobüsten indiğimizde yan yana yürürken konuşmuştuk. Sadece birbirimize adlarımızı ve memleketlerimizi sormuştuk. Onun haricinde  ne ben ona soru sormuştum ne de o bana. 


Ertuğrul ‘un yanında gelen biraz sonra dayısı olduğunu öğreceğim ve abimin beni Hopa’da teslim ettiği Amca:


“ Çocuklar, valizlerinizi şu kenara koyun. Ben şu Tugo mu mugo mu müdürün makamına girip, kayıt işlerini konuşayım. Sakın bir yere ayrılmayın” dedi ve  ikimizi iyice tembihledi. Tugo’nun makam odasının kapısını yavaş yavaş tıklattı. İçerden “ Girin!..” diye bir ses işitir işitmez , çekine çekine kapıyı kıcılatmadan hafifçe araladı; boynunu uzattı : “ Girebilir miyim? Müdür Bey” dedi ve içeriye girdi. Yine aynı hassasiyetle kapıyı sessizce kapattı.


Tugo’nun makamının kapısının tam karşısındaki duvarın kenarına elimdeki mandolini dayadım, tahta valizi yere koydum ve üzerine oturdum. On sekiz saatlik yolculuk benim gibi çocuk yaşta birini çok yormuştu. Üstüne üstlük bir de oruçtum. Otobüs Hopa’da mola vermişti ve abimle bir şeyler atıştırmıştık. Gözlerimden yorgunluk ve uykusuzluk belli oluyordu. Gerçi otobüste uyumuştum ama buna herhalde uyku denmezdi; dense dense tilki uykusuydu bu...Çünkü bende hem heyacan hemi de bir korku vardı içimde... Sırtımı ve başımı da duvara dayadım.  Düşünmeye başladım... Ertuğrul’da benim gibi tahta bavulu vardı ama onunki boyalı moyalı idi. Demekki o piyasadan almıştı. O da valizine oturdu.


Ertuğrul ‘a dönerek , ilk defa arkadaşımla göz göze gelerek “ Abimin beni teslim ettiği yanındaki baban mı arkadaşım?” dediğimde “ Yok babam değil. Dayım” diye cevap verdi. Ertuğrul’un benimle fazla konuşmak istemediğini,  onun da benim gibi çok perişan, çok üzgün, “ Nereden geldik bu okula” der gibi suratı asıktı... Onun da sanırım içinde fırtınalar kopuyordu...


Dirseklerimi  dizlerimin üzerine koydum; duvara dayandığım başımı öne eğdim ve avuçlarımın arasına aldım: Abimle Çorum’dan bir gün önce çıktığımız ve Hopa’da sona eren otobüs yolculuğumuz ; Artvin Öğretmen Okulunun sınavına girmek için gittiğim Çorum’dan yine yalnız başıma Alaca otobüsünü kaçırdığımdan dolayı geceleyin zifiri karanlıkta otostop yapa yapa ; önce kamyon, sonra yaya ve daha sonra da ciple yaptığım çok korktuğum maceralı yolculuk bir film şeridi gibi hafızamdan akıp gitti...


On üç yaşımda çıktığım bu yolculukta mevsimlerden sonbahar, aylardan Eylül’dü. Hangi gündü; 1971 yılı Eylül’ün hangi tarihi idi hatırlamıyorum. Sanırım ayın başları veya ortası idi. İlk defa ağabeyimle birlikte otobüste uzun bir yolculuk yapıyorduk. Beni kazandığım Parasız Yatılı Artvin Erkek Öğretmen Okuluna götürüyordu. Henüz çocukluktan kurtulamamıştım, ufak tefek birisi olduğumdan abim bana refakat ediyordu... 


Otobüsün cam kenarında kara kara düşünüyordum; bir yolculuğa çıkmıştım, bu yolculuk hayatımın ilk uzun yolculuğu idi; sonu  bilinmeyen “uzun ince bir yoldu” ; anamdan, babamdan, şu anda yan koltukta oturan ağabeyimden, bacılarım Fatma ve Songül’den, kardeşim Yusuf’tan, ablam Mediha’dan ve Alaca’daki çok sevdiğim mahalle, okul arkadaşlarımdan ve yandığım, tutuştuğum sevdiğim kızdan ayrılıyordum... 


Sadece beni teselli eden bir şey vardı: O da, Alaca’dan tam ayrılacağımız zaman ; Fikri arkadaşımın, sırf gurbete giden canciğer kuzu sarması Tatarcık arkadaşı Şükrü sevinsin, mutlu olsun diye; büyük bir cesaret örneği göstererek sevgilimin evlerinin açık penceresinin yanına koyduğu ( belki de özellikte almamızı istediği) resmi çalıp bana hediye ettiği; önce iç cebime daha sonra da Çorum’da bavulun en altındaki çamaşırlarımın içine özenle yerleştirdiğim siyah beyaz fotoğraf idi...


Bu yolculuk, gurbete gidilen bir yolculuktu. Dönüşü olacak mıydı? Bilmiyordum...On üç yaşında bir çocuk yaban ellere, doğduğu topraklardan çok çok uzak diyarlara, bilmediği ve Türkiye’nin en uç noktasındaki ili Artvin’e gidiyordu. Çorum’dan başka bir ile şehire hiç gitmemişti. İkinci gideceği il Artvin olacaktı... Birinin plakası  ondokuzundu diğerinin ki ise sıfır sekizdi...


Artvin nasıl bir şehirdi? İnsanları , kültürü, tabiatı nasıldı? Okuyacağı öğretmen okulu hakkında ise hiç bir bilgisi yoktu. Merak edipte araştırmamıştı , soruşturmamıştı Artvin ve Artvin Erkek Öğretmen okulunu... Sadece plakasını merak etmişti, onu da Çorum’da ağabeyi ile birlikte Ulusoy Yazıhanesi önünde bindiği otobüsün plakasına bakıp öğrenmişti...


Orada ne yiyecekti, ne içecekti, ne giyecekti? Anne , baba , kardeş, ağabey , abla; ona kol kanat olanlar olmayacaktı orda, yapa yalnız , kimsesiz , kendi başına ayakları üzerinde durabilecek miydi? Bu ve buna benzer soruların hiçbirine cevap verecek bir bilgiye, bir kültüre de sahip değildi!...


Gurbet nedir? Gurbet ile ilgili şarkılar türküler de bugüne kadar hiç dinlememiş ve duymamıştı. Evlerinde de bir radyo  bile olmamıştı. 


Eğer bir radyoları olsa idi ,


“Gurbet o kadar acı ki ne varsa içimde

Hepsi bana yabancı, hepsi başka biçimde


Ne bir arzum ne emelim, yaralanmış bir elim

Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde


Eriyorum gitgide, elveda her ümide

Gurbet benliğimi de bitirdi bir içimde


Ne bir arzum ne emelim, yaralanmış bir elim

Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde” diyen,


Yıldırım Gürses’in ağzından şarkının sözlerini dinlerdi. Gurbet hakkında biraz malumat sahibi olabilirdi. Gurbet üzerine söylenmiş bu ve buna benzer hüzünlü gurbet şarkılarda yazılı gurbet ile ilgili acı duygulardan da haberi olurdu!... 


Haberi olsa idi belki bu yolculuğa çıkmayabilirdi...


Dışarıda hava soğuktu. Habire yağmur yağıyordu. Otobüsün camına “şıp, şıp” vuran yağmur tanelerine baktıkça , içimde bilemediğim bir takım elem veren duygular yüreğimi sızlatırlarken, gözlerimden de yaşlar ığıl ığıl akıp dizlerimin üzerindeki ellerimin üstüne düşüyordu. Ara sıra ağabeyime çaktırmadan, uykumu dağıtıyormuşum gibi, gözyaşlarımı ellerimin dış kısmı ile oğuşturarak siliyordum. 


Herhalde Artvin’de bu gözyaşları hiç dinmeyecekti...


Devam edecek...


Not: Yazı serim bundan sonra “ Artvin Bir Sevdadır Görpe Yüreklerde” olarak devam edecek. CIBIR BOYUNLU TAVUK hikayelerime bilahare kaldığımız yerden devam edeceğim...

 
Haber :
Bu Haber 841 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :Artvin, Tugo,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5788
Kırım haritası
İzlenme : 5781
Semer
İzlenme : 3184
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2559
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr