Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / MAKALELER-ANILARIM

ALBAYRAK-KEDİ EVİ-VATANSIZ YUVASIZ KUŞLAR!...


ALBAYRAK-KEDİ EVİ-VATANSIZ YUVASIZ KUŞLAR!...



 Paylaş
 13 Mayis 2020 19 : 06 
“AL BAYRAK-KEDİ EVİ-YUVASIZ VATANSIZ KUŞLAR”
"BU YÜCE TÜRK MİLLETİNİ ÇOK SEVİYORUM"



Bir yazımda ,“Hiç bir zaman düşman karşısında eğilmeyen, bükülmeyen;mazluma karşı kadife eldivenli elini uzatan, küffara karşı demir yumruğunu beyinlerine beyinlerine vuran; kendisini tarih sahnesinden silmeye kalkan “Kimi Hindu kimi yamyam”, “kimi tek dişi kalmış “ canavar milletlere karşı bir aslan gibi kükreyen; Çanakkale’de, Dumlupılınar’da, Sakarya’da kendisinin yok edilemeyeceğini bütün dünyaya haykıran; hâkim olduğu topraklarda her zaman adaleti ve barışı sağlayan; tarihin her döneminde başı dik olan; “Yüce Türk Milleti’ni ben çok çok seviyorum” demiştim.

Bu sözlerimde hiç abartma yok ve her kelimesinin arkasındayım. 

Size bugün üç olay anlatacağım ve bu üç olaydan dolayıda bana hak vereceksiniz.

Facebook'ta bir arkadaşın paylaştığı;“Dalgalandığın her yer namusumdur... Vatanımdır!.“, “Vatan hainlerine inat beğenip paylaşmayan kalmasın” başlıklı, Anadolu'nun karlarla kaplı bir dağına çıkan bu milletin evlatlarının açtığı dev bir Türk Bayrağını gördüğümde çok gururlandım. 

O bayrağın altında ben niye yokum diye de hayıflandım. 

Kar demeden tipi demeden şehitlerimizin kanından rengini alan dev bir Türk Bayrağını sınırlarımızda korkusuzca dalgalandıran, 

"Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü, 
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü, 
Işık ışık, dalga dalga bayrağım! 
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım. "

Sana benim gözümle bakmayanın 
Mezarını kazacağım. 
Seni selâmlamadan uçan kuşun
 Yuvasını bozacağım. 

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder... 
Gölgende bana da, bana da yer ver. 
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar: 
Yurda ay yıldızının ışığı yeter. 

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün 
Kızıllığında ısındık; 
Dağlardan çöllere düştüğümüz gün
 Gölgene sığındık. 

Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı; 
Barışın güvercini, savaşın kartalı 
Yüksek yerlerde açan çiçeğim. 
Senin altında doğdum. 
Senin dibinde öleceğim. 
Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim: 
Yer yüzünde yer beğen! 
Nereye dikilmek istersen, 
Söyle, seni oraya dikeyim!"

Şiirini yazan Arif Asya gibi şairler yetiştiren ve beyaz gelinler gibi zirvesini süsleyen yalçın kayalar üzerine al bayrağı diken, bu Yüce Türk Milletini çok seviyorum.
 

Bu sabah yürüyüşümde parkta yeşillikler üzerine kondurulmuş tam bir villaya benzeyen kediler için yapılmış “Kedi Evini” gördüğümde de,  bu asil milleti daha çok sevmeye başladım. 

Sevgili dostlarım, Malatya Büyük Şehir Belediyesi parklara ahşaptan çok güzel “Kedi Evleri” yapmış ve parkların uygun köşelerine bunları yerleştirmiş. İçine de kedilerin yemeklerinin konacağı alüminyumdan kaplar koymuşlar. 

“Kedi evi”nin yakınına da belki ismi başka olan ama şahsım tarafından adlandırılan “Yağmurluk Havuzu” yapmışlar. Yağmur yağdığında gökten düşen yağmur taneleri “Yağmurluk Havuzu” nu dolduruyor. Bu havuzlarda biriken yağmur sularını da  parktaki kuşlar, kediler ve köpekler içiyor.

Şimdi bana siz söyleyin!.. 

Sokaktaki kedinin barınmasını, mamasının tabağını, mamasını (sanırım zaman zamanda bu kaplara mama koyarlar) ve içeceği suyu düşünen, bu milleti ben sevmeyeyim de kim sevsin dostlar...

Altı yüz yıl adaletle üç kıtaya hükmeden benim Osmanlı Ecdadım,  gökte uçan kuşları da, yeryüzünde kimsesiz garip gurabayı da düşünmüşler; ağaç dallarına  kuş yuvaları, cami havlularına da “Sadaka Taşları“ yapmışlar. 

Hatta kuş yuvaları yapmakla yetinmemişler; kuşlar aç kalmasınlar, susuz kalmasınlar diye kuşların bakımı için vakıflar kurmuşlar. 

Cami avlularında ki “Sadaka Taşlarına”, hayır hasenat sahibi insanlar sadakalarını koyuyormuş,  fakir fukara da sadece bir günlük ihtiyacını bu sadaka taşlarından alıyormuş. 

Veren kime verdiğini , alanda kimden aldığını bilmiyormuş.

Var mı böyle başka  bir millet.....



Evimin balkonuna gece kondu yapan davetsiz misafir iki  güzel kedi, karton kutulara yuva yapmışlardı ve her biri birbirinden güzel mi güzel üç tane de yavru dünyaya getirmişlerdi. Bir ay onlara bakmıştım. 

Keratalar bana haber vermeden bir hafta sonra firar etmişlerdi. Benim firarcılar, evimin karşındaki bu parktaki villa tipi “Kedi Evini” görünce, benim balkonu herhalde beğenmediler,  buraya mı taşındılar acaba dedim ve eğildim içine baktım. 

Maalesef “Kedi Evi” nde benim torunlar yoktu...

Çevreye bakındım. Etrafta da görünmüyorlardı keratalar.


Sokaklarımızda, park ve bahçelerimizde Anadolu'muzun bir çok vilayetlerine göçmen kuşlar gibi dağılmış; başlarını bir yerlere sokmak isteyen, aç karınlarını doyurmak isteyen, iş bulursa çalışan, iş bulamazsa sokaklarda dilenen mazlum "Yuvasız  Vatansız Süriyeli kuşlarımız " da var. 

Onları gördükçe içim parçalanıyor. Her gördüğüm yerde de cebimde ne varsa onlarla paylaşıyorum.

Çok Şükür Devletimiz, Zalim Diktatör Esad zulmünün tanklarından, uçaklarından ve bombalarından kurtulmak için vatanlarını terk ederek gelen yüz binlerce "Yuvasız Vatansız Kuşlar" dediğim Suriyeli kardeşlerimize kapısını açtı,  çoğunu bağrına bastı; kurduğu  kamplarda karınlarını doyurmakta, giydirmekte ve  her türlü ihtiyaçları karşılamakta.

Anadolu kimlere kucağını açmadı ki... 

Benim dedelerim de Kırım’dan Rus zulmüne dayanamayıp gece demeden gündüz demeden yollara düşerek Anadolu'ya sığınmışlar. O Anadolu ki kimleri kabul etmemiş tarih boyunca. Osmanlı toprakları birer birer kaybedilmeye başlayınca akın akın dalga dalga insan selleri akmaya başlamış. Çerkezi de, Kürdü de, Tatarı da, Boşnağı da, Arnavutu da, Uygur’u da, Afganlısı da, Iraklısı da, Bulgarı da, Ermenisi  de , Yahudisi de gelmişler. 

Bu "Ana" hiçbirine yok dememiş; hepsini bir ana gibi sıcak bağrına basmış.

Böyle gönlü ve kucağı geniş Anadolu, tabi ki Mazlum Yuvasız Vatansız Suriyeli kardeşlerimizi de kabul etmemezlik yapamazdı. Gelenlerin hepsini; Arabını, Türkmenini, Müslümanını, Hristiyanını,  Süryanisini, Keldanisini, Kürdünü  kabul etti. 

Bazı şehirlerimizde, "Yuvasız Vatansız Suriyeli" Kardeşlerimizle bir takım olumsuz olaylardan dolayı sıkıntılar yaşanıyor. Zamanla bu sıkıntıların giderileceğini düşünüyorum. 

İçimizde çok azınlıkta olan bir kesim, "Yuvasız Vatansız Suriyeli" Kardeşlerimizin bize sığınmasından mutlu değiller. Vatanlarına gitsinler yani ölsünler diyorlar. Hatta bizlere sığınan bu mazlum millete kucak açan Sayın Cumhurbaşkanımıza, Hükümetimize beddua bile ediyorlar. 

Bu beddua olayını bizzat yaşadım. Ama beddua edeni o anda tespit edemediğimden, densize haddini bildiremediğimden dolayı da çok üzgünüm. 

Niçin bildiremedim; onu anlatayım sizlere.

Ankara’da Tebaşındaki Mustafa Asım Köksal Camisinde öğle namazını kıldım. Caminin son cemaatle ile ayakkabılık arasındaki  boşlukta bir Suriyeli  ailesi çocukları ile birlikte  sağlı sollu oturmuşlar, cemaatten yardım bekliyorlardı. 

Yanımda da oğlum vardı. Onun eline cebimde olan tüm bozuk paraları verdim. Suriyeli çocuklara vermesini söyledim. Oğlumda dediğimi yaptı.

Ayakkabılarımı aldım. Kapı ağzında yere koydum. Giymek için eğildim. O sırada camiden çıkan kalabalık arasında “Tayyip elin ayağın kurusun” diye bir ses işittim. Kafamı tam kaldıracaktım aynı sesi bir daha duydum. Tam doğrulduğumda, kalabalık arasında bu ses kimden geldi diye baktım, bedduayı yapan şahıs üçüncü kez tekrarlamadığından tespit edemedim. 

Eğer tespit etseydim kendini bilmez bu şahsın yakasından yapışıp:

“Ey kendini bilmez densiz şahıs!... Sen cami havlusunda nasıl olur da siyaset yaparsın? Bu mazlum "Yuvasız Vatansız Suriyeli" kardeşlerimize yardım yapmadığın gibi bu insanlara kapılarımızı açan ve onlara bu milletin imkanları ölçüsünde yardım eden Cumhurbaşkanımz Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a, ‘Tayyip elin ayağın kurusun!..’ nasıl dersin ve hakaret edersin? Sen ne biçim Müslümansın? Senin elin ayağın kurusun” diyecektim. 

Ama diyemedim. 

İşte bu yüzden çok üzgünüm.

İçimizde tek tük böyle densiz, insanlıktan nasibini almamış insan müsveddeleri çıksa bile , bir gelin gibi beyaz örtülerle süslenmiş karlı dağlarına al bayrağımızı açan, parklarına bahçelerine kedilere  barınak yapan, ağaç dallarında kimsesiz kuşlara yuvalar kuran ve Zalim Diktatör Esat zulmünden kaçan "Yuvasız Vatansız Muhacir Süriyeli" kardeşlerimize, Medine’ye hicret eden  Peygamberimizi  ve  ashabını bağırlarına basan Medineli Müslümanlar gibi Ensar görevini çok güzel yapmaya çalışan;

” Bu Yüce Türk Milletini çok çok seviyorum.”
 
Haber :
Bu Haber 1235 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :Albayrak, vatansız yuvasız kuşlar, kedi yuvası, Malatya,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Kırım haritası
İzlenme : 5760
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5753
Semer
İzlenme : 3166
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2543
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr