Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / MAKALELER-ANILARIM

“HAY ALLAH MÜSTAKINI VERSİN KORANA!..”


“HAY ALLAH MÜSTAKINI VERSİN KORANA!..”



 Paylaş
 25 Nisan 2020 17 : 21 


“HAY ALLAH MÜSTAKINI VERSİN KORANA!..”






Sevgili Dostlarım, korona nedeniyle evlere kapandık. Haberlerde spor toto sonuçlarını ilan eder gibi her akşam koronadan ölen insan sayıları ülke ülke veriliyor. Çok şükür ülkemiz Avrupa, ABD, İngiltere, Çin gibi ölü sayısı zirve yapmış birçok ülkenin gerisinde. Rabbim bir an önce gerek dünyadan gerekse ülkemizden bu mikrobu  defetsin. İnsanlık eski huzur dolu günlerine kavuşsun.


Korona sayesinde evde kapanan biri olarak,  Prof. Seyyid Kutub'un Fîzılâl-Îl- Kurân’ın  tefsirinin beş yüz yetmiş küsür sayfalık 10. Cildine  beş gün önce başlamıştım ve şu anda bitirmek üzereyim. 


Dün okuduğum satırlarda çocukluğumuzda duyduğumuz hatta bizlerin de zaman zaman söylediği ama şu anda unutulmuş olan “ Hay Allah müstahakını versin “ deyimini çağrıştıran ; “ Hay Allah Mıstah’ı kahretsin “ sözünü, okuyunca çok şaşırdım. 


Yakın zamanda da hiçbir kimsenin ağzından “Hay Allah müstakını versin “sözünü duymamıştım.  Unutulmaya mı başladı bu deyim, bilemiyorum...Ama şu KORANA mikrobundan dolayı ben de uzun süre kullanmadığım bu sözü, Korana için  “ HAY ALLAH MÜSTAKINI VERSİN KORANA!...” diyorum..


Tefsirde geçen “Hay Allah Mıstah’ı kahretsin” sözünün nerede, niçin ve kim tarafından söylendiğini açıklamadan ve bu sözden esinlenerek bizim kültürümüze iki kelimesi değişerek geçmiş “Hay Allah müstakını versin!..” deyimi hangi anlamlara geliyor; ona bir bakalım... 


Türk Dil Kurumunun Sözlüğünde “müstahak “ kelimesinin Arapca bir kelime olduğu belirttikten sonra; 


Müstahak:


“ 1. Sıfat; Hak etmiş, hak kazanmış, layık. 


2. İsim :Bir kimsenin layık olduğu ödül ve ceza “ , 


“ Allah müshakını versin” deyimini de:


“Allah, neye layıksa onu versin” 


anlamında açıklamış ....


Google Amca’da yaptığım araştırmada “ Allah müstakını versin” deyimi halk nezdinde , Türk Dil Kurumunun ifade ettiği anlamında kullanıldığı gibi  farklı manalarda da ifade edildiğini tespit ettim. Onlardan size birkaç demet aşağıda derledim;


“Yaptığın kötülüklere karşı Allah sana ne layık görüyorsa o durumu versin, mânasına bir ilenme. Ayrıca, çıkışma, azarlama olarak da kullanılır.”


“Kullanıldığı yere göre olumsuz da olumlu da olabilen bir istek cümlesidir. “ Allah cezasını versin” veyahut “ Allah, tuttuğunu altın etsin meallerindedir.”


“Bir beddua değil, azardır. ‘Allah seni bildiği gibi yapsın ‘ anlamına gelir, ama söyleyen karşısındakine gerçekten bela dilemez, ‘ben içinden çıkamadım, Allah, adildir, seni zedelemeyecek bir ceza bulur’ bağlamında kullanılır.”


“Layığını bulursun inşallah manasında kullanılan cümledir.”


“Beddua olarakta kullanabilinecek duadır. Neyi hakediyorsan Allah sana onu versin. yani sürüm sürüm sürünesin.”


“Başına hay gelirse dua, tu gelirse beddua olan deyim. ‘Hay Allah müstakını versin. ‘, ‘Tu Allah müstakını versin’ “


“Allah, hak ettiğini versin, anlamında kullanılır.”


"Allah müstahakını versin, daha beter ol!"


"Allah müstahakını vermiş zaten, diyecek bir şey yok."


Bu açıklamalardan da şunu anlıyoruz: “ Allah müstakını versin” deyimi,  halk nezdinde genelde “beddua “olarak, az da olsa “dua “ olarak kullanıldığını görüyoruz...


Çocukluğumda ben de genelde bir aksilikle karşılaştığımda söylediğim  “Hay Allah müstakını versin “ sözünün; ne anlama geldiğini, nereden neşet ettiğini tam olarak bilmeden söylüyormuşum. 


Size şimdi tefsirde okuduğum “ Hay Allah Mıstah’ı kahretsin” sözünün kim tarafından, ne zaman ve ne amaçla söylendiği satırları tefsirden aynen aktarıyorum...


Peygamberimizin eşi Hz. Aişe  Peygamberimizle birlikte gittiği bir sefer yolculuk dönüşünde  “Zafar “ gözboncuğundan dizilmiş olan gerdanlığını aramak için geride kalıyor. Kervan hareket ediyor. Ordunun arkasında gelen iyi kalpli pak ve hak yolunda Mücahit olan Safhan İbn Muttal es-Selami El Zekkani adındaki zat , Aişe validemizle karşılaşıyor. 


Aişe validemiz bu olayı şöyle anlatıyor:


“Devesinden inip onu çöktürdü ve ön ayaklarına basarak binmemi sağladı. Önden deveyi çekmeye başladı,  nihayet orduya gelecekleri yerde yetiştik. Bundan sonra hakkımda iftira ederek helak olan olmuştu. Suçun en çoğunu Abdullah İbn Übey İbn Selul yüklenmekteydi. 


Medine’ye geldik, orada tam bir ay hasta yattığım’ “İfk “ (iftira) olayı ilgili şahıslar hakkındaki dedikodu halk arasında almış yürümüştü. Ama ben bundan habersizdim. Hastalandığım zamanlar Resulullah (S.A)’tan görmüş olduğum yakınlığı bu seferki hastalığımda görmeyişim, beni hasta halimde  şüpheye düşüyordu. 


O sadece odama girerek “ Hastanız nasıl?” diyerek çıkıp gidiyordu. Bu beni kuşkulandırıyordu. , hastalığımın nekahat devresine gelinceye kadar bu iftirayı hissetmedim.


Bir gün Mıstah’ın annesi ile Manası denen yere doğru çıkmıştık.....Bu kadın: El Muttalip İbn Abdi Menaf’ın oğlu Ebi Rühm’in kızıdır. Annesi Ebubekir Sıddık (R.S) ‘ ın teyzesi olup,  Sahr İbn Amşr’in kızıdır.  Oğlu ise , Mıstah İbn Esase  İbn Abbad İbn Müttalib’tir. İşimizi bitirdikten sonra yürürken, Mıstah’ın annesinin ayağı eteğine takılınca :


“Hay Allah Mıstah’ı kahretsin.”dedi.


Bunun üzerine ona: “ Ne kötü söyledin; sen Bedir Harbi’ne şahit olan bir kimseye mi beddua ediyorsun?” deyince , bana:


“Ah başıma gelenler , sen onun Ne dediğini duymadın mı ? “ dedi . “ Ne dedi ?” deyince bana İfk (iftira) ehli hakkında söylenenenleri anlattı. Bunun üzerine hastalığım bir kat daha arttı. Vaktaki evime döndüm, Resulullah (S.A) geldi ve “ Hastanız nasıl?” diye sordu. Ben de “ bana izin ver, anamın, babamın yanına gideyim” dedim. Ben o vakit haberin aslını onlardan öğrenmek istiyordum. Bana müsaade etti ve ebeveynimin yanına geldim; Anneme : 


“Anneciğim, halk arasında dolaşan bu sözler nelerdir?” dedim. Annem de;


“Kızım, kendini üzme, kocası yanında sevgili olup da ortakları tarafından Dil uzatılmayan parlak kadın azdır.” dedi.


“Süphanallah, demek insanlar bunu bahis konusu etmişler. “ dedim. Bunun üzerine geceleri gözlerim uyku görmeden, gözyaşlarım dinmeden sabahlara kadar ağladım.” 


Tefsirde “İFK (iftira, en kötü ve en çirkin , yalan ) OLAYI olarak “ başlığı altında anlatılan bu iftira olayını ; Hz. Aişe valide anamız, Peygamberimiz  (S.A), Hz. Aişe validemizin babası Ebubekir (R.A) , ehli beyti,  Safhan İbni Muattal ve bütün Müslümanlar büyük elemlerin gölgesinde bir ay yaşıyorlar ve nihayet bir ay sonunda , Nur Süresi’nin (11/26.ayetleri ) nazil oluyor; Hz. Aişe anamızın suçsuzluğu anlaşılıyor, iftira atanlarda ayette belirtilen müstahak oldukları cezaya müstahak oluyorlar.


Rabbim, bizleri buna benzer kuru iftira atanların şerrinden korusun.


Evet, işte dostlar; Peygamberimizin Eşi Hazreti Aişe  validemizin kendisine atılan iftirayı ilk defa duyduğu; ayağı eteğine takılan Mıstah’ın annesinin ağzından çıkan “ Hay Allah  Mıstah’ı kahretsin” sözlerinden esinlenerek, bizim dilimize bazen dua bazen de beddua olarak  “ Hay Allah müstakını versin” , “Tu Allah müstakını versin” diye geçmiş olacağını düşünüyorum...


Son olarakta; bir aydır beni /bizleri eve kapatan, berbere gidemediğimden  dolayı saç ve sakalımı birbirine karıştıran, insandan başka bir şekle şemâle sokan ve binlerce insanın ölümüne sebep olan  KORONA’ya :


“ Hay Allah müstakını versin KORANA” diyorum; beddua mı ediyorum, dua mı ediyorum; onu da sizin ve benim yaşadığımız haleti ruhiyeye havale ediyorum ....


Kalın sağlıcakla...



Bu iftira olayı (İFK OLAYI ) ile ilgili daha detaylı Bilgi sahibi olmak isteyenler tefsirin 389-409 ‘cu sayfaları okuyabilir...


Ayrıca , İSLAM ANSİKLOPEDİSİNDE İFK HADİSESİ‘ ile ilgili maddeye de bakabilirler. 


Size yine de bu ansiklopediden “İFK HADİSESİ  “ ile ilgili bir bükle bilgi vereyim: 


İFK HADİSESİ


Hz. Aişe’ye zina iftira atılması olayı .


“Adını, Kur’an’daki olaya ilişkin âyetlerde (en-Nûr 24/11-22) iki defa geçen (en-Nûr 24/11, 12) ifk kelimesinden alır. 


İfk “iftira, en kötü ve en çirkin yalan” demektir (bk. İFTİRA). İfk, Kur’an’da ayrıca iki yerde (el-Furkān 25/4; Sebe’ 34/43) sözlük anlamında geçmektedir. 


İftiraya yol açan ve hemen hemen bütün kaynaklarca Hz. Âişe’den aynı şekilde nakledilen hadise şöyle gelişmiştir: 


Resûl-i Ekrem Benî Mustaliḳ (Müreysî‘) Gazvesi’nden dönerken beraberinde götürdüğü eşi Âişe, konakladıkları bir yerde sabaha karşı tekrar hareket emri verildiğinde tabii ihtiyacını gidermek üzere ordugâhtan uzaklaşır. 


Geri gelirken boynundaki Yemen (Zafâr) akiği gerdanlığın düşmüş olduğunu farkeder ve kendisini bekleyecekleri düşüncesiyle dönüp aramaya koyulur; ancak karanlıkta onu bulup el yordamıyla tanelerini toplayıncaya kadar çok vakit kaybeder. 


Konak yerine geldiğinde diğerlerinin hareket ettiğini görür ve yokluğunu anlayınca aramaya çıkacakları inancıyla orada beklemeye başlar; bu arada uyuyakalır. 


Ordunun artçılarından Safvân b. Muattal es-Sülemî görevi gereği kamp yerini kontrol ederken onu bulur ve devesine bindirip hayvanı yederek orduya yetiştirir; fakat hızlı yürümekle birlikte kendisi yaya olduğu için kafileye ancak kuşluk sıcağında mola verdikleri zaman ulaşabilir. 

Kaynak:

https://islamansiklopedisi.org.tr/ifk-hadisesi....  “


Kaynak:  Prof. Seyyid Kutup, Fîzılâl-Îl- Kurân , Hikmet Yayınları, İstanbul, 1986, 10. Cild. Sayfa:389-409

 
Haber :
Bu Haber 2110 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :Müstahak, İFK olayı, İftira, Hz. Aişe, Korona,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5769
Kırım haritası
İzlenme : 5766
Semer
İzlenme : 3173
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2551
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr