Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / MAKALELER-ANILARIM

ÇİL KEKLİK YAVRUSU GİBİ DAĞILAN ÜLKÜCÜLER, BÜYÜK BİR VEBAL ALTINDASINIZ


ÇİL KEKLİK YAVRUSU GİBİ DAĞILAN ÜLKÜCÜLER, BÜYÜK BİR VEBAL ALTINDASINIZ



 Paylaş
 24 Nisan 2020 23 : 40 

"ÇİL KEKLİK YAVRULARI GİBİ DAĞILAN ÜLKÜCÜLER, BÜYÜK BİR VEBAL ALTINDASINIZ!...”

On yedi yıl önce; Ülkücü Servet Kabaklı, 24 Eylül 2003 tarihli “Halka ve Olaylara Tercüman Gazetesi”nin “Gün Işığı Köşesi'nde “Gönülleri birleşenler!...” yazısında, “Ülkü Yolunu” ve “Ülküdaşlığı” çok güzel açıklıyor, tane tane okuyalım:

“Bizim gönlümüzde, “gönüldaşlık merdiveni”nin ulaştığı yüce yolun adı “Ülkü Yolu” dur. Bu yolda, yalpa yapmadan, dosdoğru yürüyenler de “Ülküdaş” olurlar. Eğer ülkü birliği yapan insanların gayeleri, ülküleri temiz ve “Hak”tan yana ise, Cenab-ı Hakk da onlara nice güzellikleri , yoldaş ve ülküdaş eder.

“Ülkü Yolu”nun yolcuları, öncelikle külfete taliptirler. Karşılarına çile dağları, zulum uçurumları da çıksa, “Ülküdaşlar”, gönüllerini geçit, sabırlarını köprü yaparlar, o dağları, uçurumları aşar geçerler. Kolay da olsa yanlış ve kötü yolları değil, engebeli, karlı-boranlı da olsa, doğru iyi ve hak bildikleri yolları seçerler.

“Ülküdaşlar” elbette ihlâs sahibi olmakla, bir olmakla, diri olmakla ve iri olmakla kuvvet kazanırlar. Eğer “Ülküdaşlar” milletimiz için, “dilde, fikirde, işte birlik” için, “çile yolu”na çıkmayı göze alabilmişlerse önce bizzat kendi, nefislerinde tatbik etme mecburiyetleri vardır birliği ve dirliği. Ülküdaşlık, gönüllerin birlik seferine çıkması hâli ise, birlik fikri, öncelikle tek gönüllere yazılmalı ve aşk mührü ile tasdik edilmelidir.”

Ölmeden önce yukarıdaki güzel satırları tarihe bir not düşmek için yazmış ; ÜLKÜDAŞ Servet Kabaklı üstadımız...Mekanı cennet olsun...

Ülkücüler, seksen öncesi yıllarda bir ateş çemberinin içinden geçtiler; sokaklarda, caddelerde, üniversite kampüslerinde öldüler, öldürüldüler; karakollarda, Mamak zindanlarında en acımasızca işkenceye tabi tutuldular, sakat bırakıldılar. Yıllarca hapishanelerde suçsuz yere mahkum edildiler; seksen sonrası da vatan hainleriyle aynı muameleye tabi tutuldular; askeri cuntanın emriyle, bir soldan bir sağdan diye nice ülkücüler darağacında şehit edildiler.

Suçları sadece;“ Vatan sevgisiydi “ , “Bayrak Sevgisiydi ”, “Türklük Sevgisiydi”, “ Millet Sevgisiydi” , “Kur’an Sevgisiydi “, “ İslam Sevgisiydi “, Peygamber Sevgisiydi “, “Ülkücülük ve Ülküdaşlık Sevgisiydi “ ; FETÖ gibi, PKK gibi “ devleti ele geçirmek!”, “devleti yıkmak!” ,” devleti zaafa düşürmek” gibi bir amaçları yoktu...Çünkü Onlar “Vatanlarına sevdalıydılar”, “Vatanlarını karşılıksız sevmişlerdi” , “Vatan Haini “ değillerdi...Vatanları için canlarını seve seve vermeye hazır ÜLKÜCÜLER’di..

Bu sevgileri, bu sevdaları, bu aşkları “ bir eli yağda bir eli balda olan “ sırça köşklerde yüreklerine nakşetmediler; “Yoksulluğu, fakirliği, soğuğu, açlığı” iliklerinde buram buram hissettikleri; sobası yanmayan, dumanı tütmeyen ÜLKÜ OCAKLARI’nın o ter temiz dört duvarları arasında ; benliklerine, ruhlarına, kalplerine, beyinlerine ; bu vatanın dağlarına, taşlarına; gökte uçan kuşlarına; denizde yüzen balıklarına; oya işler gibi dante dante işlediler....

78 Kuşağı'nın çilekeş ÜLKÜCÜLER’i olarak yaşadığımız o yıllarda;

-Şimdiki gibi evler dayalı döşeli değildi;

-Koltuk takımı yoktu; derme çatma tahtalardan yapılmış makat veya sedir vardı.

-Halı yoktu; binbir emekle sağdan soldan toplanmış eski çaputlardan yapılan kilimler veya mısır calasından yapılmış hasırlar vardı.

-Elektrik lambası yoktu; gaz lambası ve idare lambası vardı.

-Fırınlardan şimdi burcu burcu aldığımız türlü türlü ebatta ve türde fırancalı ekmekler yoktu; tandırda saçkı ile gazelle, sapla pişirilen yufka, bazlama, ve muhacirlerin derin kuyulu ocaklarda yaptıkları gagalalar vardı.

-Ders çalışmak için bir masa yoktu; buz gibi yerlerde kırk büklüm olarak çalışan bir nesil vardı.

-Yatmak için özel yatak odası, lüks hazır yataklar yoktu; mısır koçanlarının gazellerinden ya da otlardan doldurulmuş yatak ve yastıklar vardı.

-Mutfak diye bir oda yoktu; aynı oturulan odanın bir köşesine iğreti tahtalardan yapılmış tereklere dizilmiş birkaç tane kap kaçak vardı.

-Kombi, şohben gibi ısıtıcı aletler yoktu; saçkı sobası, tezek sobası ya da odun sobası vardı;

-Doğal gazla yanan dörtlü ocaklar yoktu; ispirto ile yanan ve bir taraftan devamlı pompalamak zorunda olduğunuz gaz ocağı vardı.....

-Televizyon yoktu, radyo yoktu, buzdolabı yoktu, telefon yoktu, tüp yoktu, yağ yoktu, çay yoktu, şeker yoktu..

Yoktu....yoktu .....yoktu....

Sadece yoklukların çocukları BİZ ÜLKÜCÜLER vardık...

Bu ÜLKÜ YOLUNDA vereceğimiz çelimsiz bedenlerimiz vardı; en gür seslerimizle haykırdığımız sloganlarımız vardı;

“Ülkücü hareket engellenemez!”

“Ya Allah, bismillah Allahüekber “

“Rehberimiz Kur’an, hedefimiz Turan”

“Kanımız aksa da zafer İslâmın!”

"Tanrı Dağı kadar Türk, Hıra Dağı Kadar Müslümanız.”

“Ey Türk titre ve kendine dön!”

“Hak yol İslam yazacağız"

“Bütün Türkler bir ordu, katılmayan kaçaktır. Töremizde yazılı, harpden kaçan alçaktır.”

“ Koministler Moskova’ya”

“Milli Devlet, güçlü iktidar!”

“ Ya devlet başa ya kuzgun leşe”

“Bir gece ansızın gelebiliriz”

“Tanrı Türk’ü Korusun”

“Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan; Vatan büyük ve müebbed bir ülkedir: Turan.”

“Düşmanın ülkesi viran olacak, Türkiye büyüyüp “TURAN” olacak.”

"Ne Amerika Ne Rusya Ne Çin; Herşey Türk tarafından, Türk’e göre, Türk için…”

“Ne Mutlu Türk’üm Diyene!”

“Ezan dinmez, bayrak inmez.”

“Alaca Ovası Bozkurtlar Yuvası”

Türk Destanlarının şerefli sayfalarında yer alan; Ergenekon’dan çıkışta Türk Başbuğuna yol gösteren; Esareti kabul etmeyen; Türk’ün cesaret ve karakteri ile özdeşleşen; ak yeleli, çakmak gözlü, düşmana korku salan, dosta güven veren; hilal ile bir kaya üzerinde vakur duruşu ile sembolleşen; geleceğe , atiye, gökyüzüne korkusuzca bakan; yakamızda ve boynumuzda gururla taşıdığımız bir BOZKURT sembolümüz ile vatan hainlerinin gözüne sokar gibi sağ elimizle yaptığımız bir BOZKURT İŞARETİMİZ de vardı..

“Serçe parmak Türk'tür, şu işaret parmağı da İslam'dır. Şu Bozkurt işareti yaptığımız işaretin arada kalan boşluk ise cihandır. Son olarak kalan 3 parmağın birleştiği nokta ise mühürdür. Türk İslam Mührünü Dünyaya vuracağız…” diyen, tok sesiyle meydanlarda haykıran; Komonistlerin vatan hainlerinin korkulu rüyası , Ülkücülerin Başbuğu, Büyük Dava ve Devlet Adamı Merhum Alparslan Türkeş’imiz de vardı..

Dudaklarımızdan hiç düşürmediğimiz;

“Türkeş’ine ,Türkeş’ine

Kıyar mı hiç Türkeş’ine

Bütün alem kurban olsun,

Türk’ün Başbuğ Türkeş’i ne” diye söylediğimiz bir marşımız da vardı.

Hep bir ağızdan GURURLA meydanları çınlattığımız, duvarlarda yankılattığımız “Ülkücü Yemini”miz de vardı:

“Varlığına, birliğine ve yücelerin en yücesi olduğuna inandığımız, ol deyince olduran ve gönüllerimizi iman nuruyla dolduran:

Allah'a, Vatan'a, Millet'e, Bayrağa, Kur'an'a ve Silaha yemin olsun!

Şehitlerim, Gazilerim ve Başbuğ'um emin olsun!

Ülkücü Türk gençliği olarak;

Komünizme, Kapitalizme, Faşizme, Siyonizme ve her türlü Emperyalizme karşı mücadelemiz,Son nefes, Son nefer, Son damla kana kadardır!

Mücadelemiz MİLLİYETÇİ TÜRKİYE'ye, TURAN'a kadardır!

Mücadelemizde hiç bir engel tanımayacağız!

Yılmayacağız!

Yıkılmayacağız!

Başaracağız!

Başaracağız!

Başaracağız!

ALLAH TÜRKÜ KORUSUN VE YÜCELTSİN (AMİN) “

İşte bizler böyle kutlu Ülkü Yolunun yolcuları idik. Kendi şahsi İstikballerimizi hiç düşünmedik ve davamızın iktidar olması için her türlü baskılara, zülümlere, işkencelere göğüs gerdik, henüz bıyığı terlememiş, evlenmemiş ,beş bin Ülküdaşı şehit verdik..

Yüreklerimiz hep bir atıyordu. Aramızda ayrılık, gayrılık hiç yoktu. Okullarda , yurtlarda, miting meydanlarında bir ekmeği on kişi paylaşıp yiyorduk. Aynı tastaki çorbaya birlikte kaşık sallıyorduk. Bir ülkücü yaralanıp yere düştüğünde, onu omuzlayıp götürüyorduk; vatan hainlerinin saflarında , onların insafına bırakmıyorduk. Harçlıklarımızdan davamız için aidatlar ödüyorduk. Hiç bir ülkücü bir ülkücüyü satmıyordu, arkasını dönmüyordu;önce ülküdaşını sonra kendini düşünüyordu; ölünecekse beraber ölüme gidiyor; birlikte “ Ya İstiklal ya ölüm” diyorduk.

“Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;

Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.” diyorduk ve et , tırnak gibi kenetlenip , omuz omuza yürüyüp;

“ Dudaklarda aynı ülkü,

Tanrı korusun Türk’ü” diyorduk.

Ne oldu da şimdi ülkücüler çil yavrusu gibi pare pare dağıldı; hangi rüzgar, hangi fırtına, hangi bora Başbuğ Alparslan Türkeş’in diktiği, sulayıp büyüttüğü ÜÇ HİLALLİ, BOZKURT YELELİ ; O Büyük Ülkü Çınar’ından zayıf yapraklarını kopardı, dallarını kırdı; savurdu , attı, sağa sola ; Ne oldu da; Yere düşen yapraklar, kırılan dallar gittikleri mevzilerden, başkalarının koltuk altlarından “yağlı kurşun“ sıkar gibi ÜLKÜDAŞLARINA en ağır sözleri, en ağır hakaretleri söyler, oldular....

Artvin Erkek Öğretmen Okulunda arkadaşlarımızdan ve hiçbir zaman davasında yalpa yapmamış, başka kapılara hiç post sermemiş; başka mekanlarda istikbal, makam, mevki beklememiş Ahmet Tatlı Ülküdaşımız; baba ocağından kaçanlar üzerine yazılmış ; ismi belli olmayan bir alıntı paylaşmış. Benim çok hoşuma gitti.

Lütfen bu ibretlik satırları da tefekkür ederek , içimize sindirerek okuyalım:


“Bir kişiden ibaret miydi sadece ÜLKÜCÜLÜK sevdanız?

Her canlı ölümlü, bu dava ise sonsuza dek varken; dönemsel dönekliğin modasına uymanın ne gereği vardı?

Yazıklar olsun!

“MHP kazanmasın" diyerek çıkılan yolda, "Ben de Ülkücüyüm ama.., "Eskiden ben de Ülkücüydüm" cümleleri kuranlar...

Şu aday neredeyse benim oyum da oraya" diyerek, Kılıçkıran'dan bugüne davasına, partisine ve şehitlerine ihanet edenler...

Şahıslara olan küskünlüklerini veya kırgınlıklarını yarım asırlık MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ ile özdeşleştirenler...

“MHP kazanmasın da, chp kazansa da olur" diyerek MARUL'un teknesine binenler... 

Allah şahit olsun!

Milyonlarca Ülkücünün ahı sizinledir. Binlerce Ülkücü Şehidimizin eli de iki yakanızı bırakmayacaktır.

Alıntı “

İbretlik ve güzel yazılmış satırlar değil mi Ülküdaşlar?

Bu satırları okuduktan sonra ben de haklı olarak soruyorum:

“MHP kazanmasın" diyerek çıkılan yolda, "Ben de Ülkücüyüm ama.., "Eskiden ben de Ülkücüydüm" cümleleri kuranlar...Baba ocağını terkedip ana kucağına sığınanlar....Başka siyasi partilerde yol yürüyen ülküdaşlar;

Servet Kabaklı’nın dediği gibi “Ülküdaşlık, gönüllerin birlik seferine çıkma hâli” ise; her türlü küskünlükleri, kırgınlıkları , kişilere karşı kin ve husûmetleri tarihin çöplüğüne ne zaman dökeceğiz, hala zamanı gel medi mi?; bizler ne zaman “ Dilde,fikirde, işte birlik “ şiarı ile Milliyetçi Hareket Partisinin ÜÇ HİLALLİ sancağı altında; ÜLKÜCÜ BOZKURTLAR olarak toplanacağız...

Kendisini “ Eski, yeni ÜLKÜCÜ “ olarak tanımlayan HER ÜLKÜDAŞ;bu birliği sağlamazsa, çalışmazsa, Milliyetçi Hareket Partisinin dışındaki siyasi partilerde at koşturursa, ÜÇ HİLAL AŞKININ MÜHRÜNÜ gönüllerine yazmaz ve tasdik etmezse; şehit olan beş bin ÜLKÜCÜ’den, HELALLİK alamaz...

Bu yüzden ; Çil yavrusu gibi sağa sola savrulan ÜLKÜCÜLER çok büyük bir vebal altındasınız!..

Benden söylemesi....

 
Haber :
Bu Haber 1454 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :ÜLKÜCÜLER,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5791
Kırım haritası
İzlenme : 5788
Semer
İzlenme : 3188
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2564
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr