Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / MAKALELER-ANILARIM

“Vur ha!...vur ha!..vur ha!...”


“Vur ha!...vur ha!..vur ha!...”



 Paylaş
 12 Ocak 2020 16 : 43 



1975-1976 dönemi Artvin Erkek Öğretmen Okulu Mezunu arkadaşlarımızdan bir Köroğlu geldi geçti; Ömer Köroğlu kardeşimizi 3 Aralık 2019 günü kaybettik. Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun.


Mezuniyetten sonra kendisi ile hiç görüşmek nasip olmadı. 1976 Dönemi Mezunu arkadaşlar ile yıllardır her yıl bir ilimizde  biraraya gelip hasretlik gideriyoruz. Ömer Köroğlu arkadaşımızı benim katıldığım toplantıların hiçbirinde göremedim. Facebookda arkadaş  olduğumuzda Ankara’da yaşadığını öğrendiğim; özelden mesajla “Görüşelim “dedim ama bir türlü nasip olmadı. Dünya Engelliler Gününde ( 3 Aralık 2019) vefatını öğrenince çok üzüldüm.


Ömer Köroğlu ile aynı sınıfta idik.  Yine kendisi gibi Trabzon Tonyalı’lı Sadullah Sula arkadaşın kankası idi. Hiç ayrılmazlardı birbirlerinden. Herhalde okulumuza gelmeden önce çok yakından tanışıyorlardı. Belki de uzaktan akrabaydılar. Sima olarak, kalıp olarak da çok benziyorlardı...ikisinin de  iri yapılı bedenleri, büyük kafaları, dışarıya doğru kıvrılmış dudakları ; ilk bakışta insanın dikkatini cezbediyordu...


Sadullah saçlarını geriye tarardı. Ömer’in saçları kısa ve ön tarafları hafif kıvırcıktı. Yalnız rahmetli Ömer Köroğlu solcu , Sadullah ise sağcı idi...Sol görüşlü olmasına rağmen Ömer hep bizim aramızda idi. Bu da Sadullah Sula’nın sayesinde oluyordu. 


1973 yılında Artvin Erkek Öğretmen Okulumuzda “Örgüt Başkanlığı “ seçimi yapılmış ; seçimi ülkücüler kazanmıştı . Seçimden bir gün önce Okul Müdürümüz Tugo’nun ( Turgut Bayraktutan) “Seçimden sonra kavga çıkarsa seçimi iptal ederim “ sözlerinden cesaret alan seçim yenilgisini kabullenemeyen solcular, seçimlerin ilanının arkasından okulun bahçesindeki ülkücülere saldırmışlar, Türkiye’mizde ilk öğrenci hareketlerinin fitilini ateşlemişlerdi. 


Mağdur olan, haksızlığa uğrayan, bir kaç arkadaşlarının yaralanmasına tahammül edemeyen iki yüze yakın ülkücü , idarenin kazandıkları örgüt başkanlığını verene kadar derslere girmeme yani “ Boykot” kararı aldılar. Bu boykot sanırım ülkemizde büyük çaplı ilk öğrenci başkaldırısı idi. 


Ben, Vahap Sönmez,  Halis  Mantı, Osman Uygun arkadaşlar ile seçimin yapıldığı pazar günü oyumuzu kullanıp, mevsimin sonbahar olması nedeniyle Artvin’nin dağlarından nar, ayva, hurma toplamaya gitmiştik. Akşama doğru okulumuza geldiğimizde kavgadan ve boykottan haberimiz oldu. O akşam Alacalı olarak ben, Halis, Ömer Polat ve ve Osman arkadaşlar boykota katılmaya karar verdik ve müteala (etüt) derslerine katılmadık . Köylüm ve akrabam Vahap Sönmez “ Ben boykota “ katılmıyorum dedi ve bizden ayrıldı.


Gündüz sınıflara girmemiş, okulun aşağısındaki top sahasında bir aşağı bir yukarı mahkumlar gibi volta atıp yorulmuştuk. Solcular ve boykota katılmayan bir kaç ülkücü arkadaş ve yeşil koministler  derslere girmiş;  bizleri sınıfların pencereleri arkasında seyrediyorlardı.


İlk gece yatakhanelere gitmemiştik. Üç yüz kişilik yemekhanede taburelerin, masaların ve aşağıdan getirdiğimiz güreş minderlerin üzerinde tilki uykusuna yatmıştık. Solcular ve boykota katılmayanlar da yatakhanede kendi ranzalarında mışıl mışıl uyumuşlardı. 


Çok iyi hatırlıyorum. Sabaha karşı uyandığımda arkadaşlardan birinin el kadar küçük cep radyosunda “ Hayat Bayram Olsa “ şarkısı çalıyordu. 


Tabureden doğrulup çevreme baktığımda nöbet tutan bir iki arkadaş hariç , herkes sere serpe perişan bir halde yatıyorlardı. 


Radyodan  söylenen “ Hayat Bayram Olsa “ şarkısı, yemekhanenin duvarlarından akis yaparak uyuyan arkadaşların kulaklarının kenarından kayıp gidiyordu. 


Bir yandan çevremde yatan arkadaşlara bakıyordum ve bir yandan da şarkıdaki sözlerin anlamını çözmeye çalışıyordum; hayat bizim için o an hiç de bayrama benzemiyordu... 


Şarkıda  “ Bütün dünya buna inansa, bir inansa. Hayat bayram olsa. İnsanlar el ele tutuşsa, birlik olsa “ diyordu nakaratlarda...Ama biz o yıllarda bir karpuzun dilimleri gibi sağcı, solcu, kominist , ülkücü, akıncı, milli mücadeleci gibi pare pare dilim dilim ayrılmıştık..


Birileri bizim üzerimizden hesap kitap yapıyordu....memleketi uçuruma doğru sürüklüyordu. Bizlerde bu senaryonun figüranları idik...


O meşhur şarkıyı hatırlayan var mı? Boykot yaptığımız ilk günün sabahında radyodan duyulan şarkının satırları şunlardı:


Şu dünyadaki en mutlu kişi 

Mutluluk verendir 

Şu dünyadaki sevilen kişi 

Sevmeyi bilendir 

Şu dünyadaki en bilge kişi 

Kendini bilendir 

Şu dünyadaki en soylu kişi 

İnsafa gelendir 


Bütün dünya buna inansa 

Bir inansa hayat bayram olsa 

İnsanlar el ele tutuşsa

Birlik olsa 

Uzansak sonsuza 


Şu dünyadaki en olgun kişi 

Acıya gülendir 

Şu dünyadaki en zengin kişi 

Gönül fetedendir 

Şu dünyadaki en üstun kişi 

İnsanı sevendir 

Şu dünyadaki en soylu kişi 

İnsafa gelendir”


Biz bu bayramı yaşamamıştık. Tam aksine iç savaşın eşiğinde idik.


Boykotumuz bir hafta sürdü. Bir hafta boyu bizler derslere girmedik , Çoruh nehri kenarında top oynadığımız sahada volta atarak günlerimiz geçti. Zaman zaman okulun önündeki meydana, yemekhanenin önüne, Atatürk büstünün arkasındaki bahçeye gittiğimizde solcularla küçük çaplı kavgalar oldu. Bir kaç kere okulun ve yemekhanenin camları kırıldı. Korkulu geceler, heyecanlı günler geçiriyorduk.... 


Allah nasip ederse bu boykotta yaşadıklarımızı yazmaya başladım. Ben bu yazımda okulumuzdaki boykot sonrası Rahmetli Ömer Köroğlu ile ilgili hafızalarda hiç silinmeyen bir anımızı paylaşacağım.


Bir hafta boykottan sonra okul idaresi bizlere “ Sizlere bir hafta izin veriyoruz” deyip , otobüslere bindirip, memleketlerimize göndermişlerdi. Memleketimize gittiğimizde okuldan babalarımıza hitaben bir mektup gelmişti. Mektubu açıp okuduğumda “ Derslere katılmadığımızdan , boykot yaptığımızdan dolayı bir hafta tard (okuldan uzaklaştırılma) verilmiştir. “ yazılı idi. 


Babam bana çok kızmıştı. “Oğlum ben seni okumak için taa Artvin gibi yere gönderiyorum, sense anarşistlik yapıp derslerine girmemişsin. Bu yaptığın doğru değil” dediğini bugünkü gibi hatırlıyorum. 


Bir hafta sonra okulumuza kuzu kuzu döndük. Babalarımızdan da iyi bir fırça yediğimizden olaylara katılmama kararında idik. Bu mümkün müydü! Kanımızın kaynadığı yıllardı. Vatan, millet, bayrak, ülkü , dava bizler için her şeyden üstündü. Hatta canımızdan bile....Ölümü, yaralanmayı hiç aklımızın köşesinden geçirmiyorduk. 


Okulumuzda tekrar olayların olması için ufak bir kıvılcım yeterliydi. Bu yüzden herkes diken üstünde duruyor, fırsatını kolluyordu. İçimizde hiç temkinli olmayan ve olaylara hep espri katan bir arkadaş vardı; adı Ekrem Umardı. Çorumlu hemşerimizdi. Kendisi “ Ben Çomagın Ali’nin oğluyum” derdi. Babasının, annesinin Alevi ve kendisinin de ülkücü olduğunu fırsat buldukça söyler dururdu. Mezun olana kadar da hep bizim safımızda yer aldı.


Yemekhanede aynı masada yatakhanede aynı koğuşta idik. Beni ve Halis’i çok sever, Vahap’tan hiç hoşlanmazdı. Vahap’ta Ekrem’in yaptığı sulu şakalara sert tepki gösterir onu bazen azarlardı. 


Okulumuzda olaylar olmadan önce Ekrem Umar, yemekhanede sekiz kişi oturduğumuz masada iken zaman zaman “ Arkadaşlar, şimdi hep beraber ayağa kalkıp, 'vur ha! vur ha! vur ha!' diye bağırıp, hemen yerimize oturacağız “ der ve sekiz kişi ayağa kalkar avazımızın çıktığı kadar 'vur ha vur ha vur ha' diye bağırır , taburelerin üzerine hiçbir şey olmamış gibi birden otururduk. 


Koskoca yemekhanede karınlarını doyurmak için karavanlara kaşık sallayan öğrenciler, bu sesleri duyar duymaz; büyük bir gürültü ile ayağa kalkar, kavga mı oluyor diye sağa sola bakarlardı. Bizim masadaki sekiz kişi ise hiçbir şey olmamış gibi yerinde oturmuş, kıkır kıkır gülerek yemeğimize devam ediyorduk. Daha sonraları yaptığımız bu numaraya öğrenciler hiç aldırış etmediler ve yerlerinden dahi hiç kımıldamadılar. Biz de bu sulu şakayı bir daha yapmadık.


Ekrem Umar ile çok güzel anılarımız oldu. Ekrem arkadaşımız , mukallit , çok güzel taklit yapan ve bizleri güldüren sanatçı ruhlu bir arkadaştı. Bu arkadaş bir gece tam yatacağımız sırada rahmetli Ömer’in yüzüne , pijamalarının üstüne kırmızı mürekkebi döktü. Birlikte yatakhanenin koridoruna  çıktılar. Bizim koğuştakiler de onları takip etti. On beş kişi koridorda bir halka yapmış, Ömer ile Ekrem’i ortamıza aldık. Ekrem arkadaş,  Ömer’e elleriyle vurma numarası yaparak , yüksek sesle “ vur ha! vur ha! vur ha! “ diye bağırmaya başladı. Arkasından bizler de bağırdık.


Uzun koridor boyunca koğuşlarda henüz yatmamış olanlar, koridordaki patırtı ve gürültüyü “ vur ha vur ha vur ha  “ sözlerini duyar duymaz, kalabalığın olduğu yere geldiler. Ömer’in yüzündeki kanları görenler şaşırıp kaldılar. Nerede ise o sırada ülkücüler ve solcular birbirine girecekti. Görüntüde ülkücü Ekrem Umar ile solcu Ömer Köroğlu kavga ediyordu, Ömer'in eli yüzü, üstü başı  kan içinde idi.


Elli metre uzunluğundaki yatakhanemizin koridoru öğrencilerle dolmuş hatta aşağı kattaki koğuşlardan dahi gelenler olmuştu. Ekrem Umar, yaptığı şakanın büyük bir olaya sebep olacağını anlayınca, ellerini havaya kaldırarak “ Arkadaşlar, arkadaşlar , sakin olun, sakin olun.  Herhangi bir kavga yok. Yanlış bir anlaşılma var. Kusura bakmayın, Ömer’in üzerine kırmızı mürekkep döküldü. Bunu görenler kavga var zannettiler. Kavga mavga yok . Lütfen herkes odalarına gitsin” dedi. Çok şükür büyük bir olay olmadan badireyi atlatmıştık.


Ömer Arkadaşı lavaboya götürüp, elini yüzünü yıkadık. Yatakhaneden gelen gürültü patırtıyı duyan nöbetçi Edebiyat öğretmenimiz Kaloriferci Güner Yalçın hocamız bizim koğuşa geldi. Başka öğrencilerden bilgi almış ki doğru yorganı üzerine çekip uyuma numarası yapan Ömeri'n yatağına gitti. Yorganı kaldırdı. Ömer'in tam temizlenmemiş mürekkepli yüzüne bakarak "Ömer , yüzüne , eline  ne oldu  ? " dedi. 


Ömer daha hocamıza cevap vermeden Ekrem Umar,  Güner Yalçın Hocamıza, “ Elbise dolapların en üst kısmındaki kırmızı mürekkep şişesinin kapağının açık olması nedeniyle Ömer’in yüzüne ve üstüne döküldüğünü, lavaboya yıkamaya koridorda giderken arkadaşların bu durumu görünce bir kavga olduğunu ve Ömer’in yaralandığını düşünerek telaşa düştüklerini ve bir anda olaylar çığırından çıktığını” söyledi ama hocamız bunu yutmadı. "Ömer, Ekrem Yarın Disiplin Kuruluna ifadeye gelin"  dedi ve çekip gitti.


Ertesi gün , okul idaresince Ekrem Umar ve Ömer arkadaşın yazılı ifadesi alındı . Bizim koğuştan da bir kaç kişiyi dinlediler. Disiplin soruşturmasının sonunda  her ikisine de kınama cezası verildi. Bir daha böyle bir olaya teşebbüs edildiğinde okuldan atılacakları uyarısında bulunuldu. Ekrem Umar, Ömer Köroğlu ve bizler de bu olaydan iyi bir ders çıkardık. Bir daha şakada olsa kışkırtıcı olaylara çanak tutmadık ve okullarımızdan mezun olup öğretmen olduk...


Merhum Ömer Köroğlu arkadaşımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Mekanı cennet olsun...

 
Haber :
Bu Haber 1949 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :Ömer Köroğlu, Artvin Öğretmen Okulu, Boykot, Ekrem Umar,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5791
Kırım haritası
İzlenme : 5788
Semer
İzlenme : 3188
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2564
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr