Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / MAKALELER-ANILARIM

BİR TEŞEKKÜRÜ BİLE ÇOK GÖRDÜLER!...


BİR TEŞEKKÜRÜ BİLE ÇOK GÖRDÜLER!...



 Paylaş
 27 Mart 2019 13 : 29 

Ankara’ da 23 Temmuz 1984 tarihinden itibaren yaşıyorum. Hiçbir zaman hafızamda silinmeyen bu tarihte, çok sevdiğim kutsal öğretmenlik mesleğinden ayrılarak , Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında  masa memurluğu yapmak için Ankara’ya geldim.  İlk geldiğim o yıllarda başkentimizin belediye otobüslerinde yaşlılara, engellilere, bayanlara, çocuklulara gençler tarafından yer verilirdi. Şimdi ise bu güzel  gelenekten eser yok maalesef...


Şu anda bakıyorum bu saygı tamamen yok olmuş gibi...Gençler çok meşguller ve çok yorgunlar...Buna “metal yorgunluk”  diyebiliriz sanırım:


Akıllı telefon çıkmadan önce, yaşlılara, bayanlara yer vermemek için ya uyuma numarası yaparlardı ya da camdan dışarı bakarak manzarayı temaşe ederlerdi bu gençler...


Şimdiki gençlik artık bu numaraya hiç tenezzül etmiyor. Eğer fırsatını yakalayıp gözünün içine de baksan hiç oralı olmuyor... Bir çoğu ile göz teması kurmak imkansız bile... 


Kaptığı koltukta elindeki akıllı telefonu ile Facebook’ta, Watsap ‘ta sörfler yaptığından kafasını hiç kaldırmaz... Tepesinde dikilen yaşlıların, bayanların oflamasını poflamasını hiç duymaz. 


Ya taktığı kulaklık sayesinde dünya  ile bağını koparmış ya da “bir elinde ayna (pardon akıllı telefon ) umurunda mı dünya “ misali, çevresinden habersiz bir nesil geliyor....


Gözünüz aydın...


Rabbim, bizim sonumuzu hayreylesin..


Ben bu nesilden umudu kestim.. Benim esas anlatmak istediğim mevzu başka . O da bu saygısız nesilin davranışından farksız. Şimdi anlatacağım. Bana hak vereceğinizi umuyorum...


Altmış yaşına adım atan şahsım bugüne kadar tepemde veya yakınlarımda  bayan, engelli, çocuklu veya yaşlı dikildiğinde, hiç tereddüt etmez , yerimden kalkar onlara veririm...


Çünkü yıllar önce  belediye otobüslerinde yaşadığım beni üzen , kahreden bazı olaylar ve bu konu üzerinde yazdığım şu satırlar bana çok güzel dersler verdi:


“Babanızın veya annenizin kucağında kalabalıklar arasında belediye otobüsüne güçlükle binmişsiniz. Sizlere hiç bir "Sağlıklı İnsan" yer vermemiş, taa otobüsün arkasına kadar gitmişsiniz. Babanızın veya annenizin bir eli tavanda asılı duran kayışta, bir eli de sizi kucağında tutmak için iyice kavramış, ayakta zor duruyor; ha düştü ha düşecek yere. 


Tepesinde bir oyana bir buyana sallandığınız, hemen yanınızdaki koltukta oturan bir genç uyuma numarası yapıyor ya da camdan dışarı bakarak sizi görmezlikten geliyor. Bu genç mi özürlü, yoksa sizi bin bir güçlükle kucağında tutmaya çalışan babanız veya anneniz mi? “ 


Bu satırları yazdığım tarihten itibaren “özürlü olmadığımı ispatlamak için “ benden yaşlı olan erkeklere, engellilere, bayanlara ve çocuklu kişilere otobüslerde hep yer verdim.


Haftanın iki gününde (Salı ve Cuma) oğlumu piyano kursu için Meşrutiyet Caddesindeki Kırım Derneğimizin Genel Merkezine götürüyorum. Kızılay civarında park sorunu olması nedeniyle arabamla gitmiyorum.  Yolculuğumuzun çoğunu “Halk veya Belediye “ otobüsleri ile yapıyoruz.


Keçiören’den bindiğimiz  otobüsten, terör örgütü PKK'nın bomba yüklü araçla 13 Mart 2016'da 36 kişinin hayatını kaybettiği, 344 vatandaşımızın yaralandığı Kızılay Güven Park durağında iniyoruz. Eve dönerken de otobüse bu duraktan biniyoruz , oğlum ile birlikte..


Katliamın yapıldığı bu yerde otobüsten iniş ve binişte tedirgin  oluyorum , oğluma çaktırmadan çevremi kolaçan ediyorum. Çok şükür görevli bir trafik polisinin elindeki düdükle, piyasaya çalışan taksiler dahil hiçbir otomobili durakların önünde durmasına , beklemesine izin vermediğini görünce,  rahatlıyorum.


Kızılay’daki Güven Park önü son durak olması nedeniyle, Keçiören’den gelen otobüsler bu durakta boşalır ve oğlum ile boş koltuklara oturur, hikaye kitaplarımızı açar okumaya başlarız...Oğulcuğa bu vesile ile kitap okuma alışkanlığı kazandırmayı düşünüyorum. Ulus’a gelene kadar otobüs tıka basa dolar...Çoğu kere yaşlılar, çocuklular, bayanlar ayakta;   gençler ise koltuklarında akıllı telefonları ile haşır neşir olurlar...


Bir Salı günü  piyano kursu sonrası Güven Park önündeki duraktan otobüse bindik ve en arka koltuklara oturduk. Kitaplarımızı açıp okumaya başladık...


Otobüs  Sıhhıye Köprüsünde dolmuştu. Kaç sayfa kitap okuduğumu hatırlamıyorum . Yalnız çok şık giyinmiş orta yaşlarda bir bayan, kalabalıkları yararak yanıma geldi ve tepemde  dikilmeye başladı... Otobüsün ön kısmından bizim yanımıza gelene  kadar hiçbir genç bayana yer vermemişti...


Kitabımı , kaldığım sayfanın köşesini katlayıp kapattım. Tepemde ayakta bekleyen bayana yerimi verdim. Bayan koltuğa oturur oturmaz gayet şık,kaliteli gül kurusu pardesüsünü biraz zorlanarak çıkardı, düzgünce katlayıp dizleri üzerine koydu. Yine pardesüsü ile uyumlu renkte alımlı deri çantasını açtı. Telefonunu eline aldı diğer gençler gibi sosyal medyaya daldı gitti...


Oğlum, bu bayanın yanındaki koltukta bir yandan kitabını okuyor bir yandan da bana bakarak “ Baba gel benim yerime otur.“ der gibi gözü ile işaret ediyordu. Ben de yerimi verdiğim bayana çaktırmadan elimle “ Otur oğlum. Otur” diye işaret ediyordum.


Oğluma, her yaptığımız  yolculukta “ Oğlum, sen sen ol. Otobüslerde yaşlılara, engellilere, çocuklu ailelere ve bayanlara yer ver. Bu bizim kültürümüzdür. Bunu sakın unutma.”  diye nasihatte bulunmayı ihmal etmiyordum...


Allah var! Böyle bir durumla karşılaştığımızda oğlum hareketlenmeye başlamadan önce ben kalkıp yer veriyorum insanlara...”Oğlum sen çocuksun. Otur. “ diyordum. Bazen de oğlum benden önce davranıp yerini veriyordu...Ona, şimdiki nesilde yok olmuş bu kültürü “yaparak ve yaşayarak “ öğretiyordum. Bunda da başarılı oldum sanırım. Bakalım büyüdüğünde bu çizgide gider mi?...

 

Keçiören Tepebaşı durağına yaklaştığımızda bayan cep telefonunu çantasına koydu. Pardesüsünü giydi. Ayağa kalktı. Ben hemen yanında ayakta dikildiğimden bir adım kenara çekildim. Bayana yol verdim. Otobüsten indi. Ne yer verdiğim de ne de otobüsten inerken “ Teşekkür ederim veya Sağolun” demedi. Bu beni biraz üzdü...


Cuma günü de aynı benzer bir vakayı bire bir tekrar yaşadım. Yer verdiğim o bayan da diğeri gibi “bir teşekkürü “  çok gördü.... 


Ve yine bir başka gün  arka koltukta otururken bu satırları cep telefonumun “ Notlar“ bölümüne yazarken, tam önümde ben yaşlarda hafif sakallı bir yaşlının “ Gençler   bende bel fıtığı var. Yer verebilir misiniz?” sözlerini duydum ve kafamı kaldırdım. “ Kusura bakmayın. Cep telefonu ile meşguldüm. Sizi farkedemedim. Buyurun oturun” dedim.


Yaşlı Beyefendi gözlerimin içine bakarak  “ Sağolun . Siz de benim gibi yaşlısınız. Gençler versin” dedi. Sağımda  üç genç oturuyordu. Biri ıkına sıkıla yaşlıya yerini verdi. 


Yaşlı Beyefendiye, otobüsün ön tarafından en arka kısmına gelene kadar hiçbir kimse yer vermemiş. Belindeki ağrıya dayanamayıp gençlerden yer vermelerini rica etmişti.


Vah Türkiyem vah! Çanakkale Savaşı Şehitlerinin torunları olan bu gençleri, bu hale kim ve kimler getirdi? 


Suçlu kim? Anne, babalar mı? Öğretmenler mi? Okul mu? Çevre mi? Toplum mu? Devlet mi? 


Ona da siz karar verin..


Bu üç olay üst üste gelince kendi kendime dedim ki ;


“ Şükrü, sen bir iyiliği bir karşılık beklemek için mi yapıyorsun? Yaşını almış biri olarak iki bayana yer vermişsin . Onlar da sana “Bir teşekkürü bile çok görmüşler !” . Varsın teşekkür etmesinler. Sen yine de insanlık görevini yapmaya devam et. Onlar bilmezse de bilmesinler. Bir bilen çıkar elbette...Yaşlı Beyefendinin çıktığı gibi...” 


Atalarımız ne güzel söylemiş:


 “İyilik et denize at, balık bilmezse Halik bilir”






 
Haber :
Bu Haber 1865 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :Saygısız gençler,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5791
Kırım haritası
İzlenme : 5788
Semer
İzlenme : 3188
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2564
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr