Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / MAKALELER-ANILARIM

YETİM ÇOCUKLAR


YETİM ÇOCUKLAR



 Paylaş
 28 Ocak 2019 21 : 05 


Yetim Kelimesi, “Yalnız, yegane, azîz, babası olmayan, erginlik çağına ermemiş çocuk anlamında “bir fıkıh terimidir.  “Erginlik çağına girdiği halde, rüştünü ortaya koyamamış çocuğa ve kocası ölmüş olan kadına da yetim denildiği olur.”[1] 

İslâm dini, yetimlere iyi davranılmasını, onların mallarının korunmasına son derece önem vermiştir. Kur'an-ı Kerîm'in 21 yerinde doğrudan veya dolaylı olarak yetimlerin gözetilmesi emredilmektedir. Bu ayetlerin bazılarında şöyle buyurulmaktadır: 

  "Gerçek, yetimlerin mallarını haksız (ve haram) olarak yiyenler, karınlarına ancak bir ateş yemiş olurlar. Onlar çılgın bir ateşe gireceklerdir"[2]. 

 ”Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez”.[3] 

“Öyleyse sakın yetimi ezme!”.[4] 

İnsanlığın Önderi Peygamberimiz de yetimler hakkında şu güzel sözleri söylemiş: 

 “Allah katında en sevimli ev, içinde yetime ikrâm olunan evdir.”, 

“Dul ve yetimlere yardım eden kimse, Allah yolunda cihat eden veya gündüzleri oruç, geceleri ibadetle geçiren kimse gibidir.”, 

 “Merhamet duyguları ile bir kimse yetimin başını okşasa, elinin değdiği her kıl için bir sevap kazanır.”, 

”Yetimin  ağlaması ile arş sarsılır.” 

Bu ayetleri ve hadisleri okuduktan sonra  acaba toplum olarak gerçekten Yüce Kitabımızda ve Peygamberimizin sözlerinde belirtildiği gibi yetimlere iyi davranıyor muyuz? Onların mallarını, haklarını, hukuklarını koruyor muyuz? 

 “Öyleyse sakın yetimi ezme!” ayetindeki “ sakın!” uyarısını dikkate alıyor muyuz? 

Ellerimizin altındaki yetimleri ezmeden, dövmeden, aç ve açık bırakmadan topluma faydalı bir insan olarak yetiştirebiliyor muyuz? 

Maalesef!...... 

Buna Müslüman bir Türk olarak  yürekten evet demeyi ne kadar isterdim. Nerede bir yetim görsem hep boynu bükük, yüzü solgundur; hayata küsmüşlerdir,  gelecekten umutsuz, yaşayan bir ölüden farksızdır çoğu. 

Çünkü onlar hep sığındıkları bir üvey baba evinde veya bir üvey annenin yanında bir yabancıdırlar; itilirler, kakılırlar, dövülürler, işkenceye maruz kalırlar ve çoğu zaman da kapı dışına atılırlar; mekanları sokak olur. Sonunda topluma zararlı bir insan olarak hayatlarını kötü yollarda devam ettirirler; ya hırsız ya  yan kesici olurlar veya bali,  eroin içerek uyuşturucu bataklığına saplanırlar. 

Çocukluk yıllarımda çevremde yetim çocuklar vardı. Özellikle yetim birisinin yaşadıkları hepimizi üzüyordu. Babasının yüzünden mi üvey annesinin yüzünden mi bilmiyorum; çocuk eve gitmek istemiyordu. 

Bizler akşam olunca arkadaşlarımızdan biri “Ayağımın altında ne var?” dediği zaman, hemen bir başka arkadaş “davul” derdi. İlk soruyu soran da “Eve gitmeyen gavur” deyip, o sıcacık yuvalarımıza koşar adımlarla giderken, yetim arkadaşımız eve gitmiyordu, bir duvarın dibinde veya  onun bunun çatılarında, hayvan ahırlarında yatıyordu. Konu komşu ona ekmek veriyordu. Bizzat bizim çatıda çok yattığını gördüm  yetim çocuğun. Annem bu yetim çocuğa çatıda kaldığı müddetçe yemek verdiğini çok iyi biliyorum. 

Bu çocuğun mekanı babasının sıcak evi değil de sokaklar, çatılar, ahırlar yuvası olmuştu.  Daha sonra büyüdüğü zaman topluma uyum sağlamaya çalıştı, iş yeri açtı, çocukluğunda geçirdiği çileli hayata kalbi fazla dayanamadı; erken yaşlarda bu dünyadan göçüp gitti. Çocukluğumdaki diğer yetim çocuklarda rahat değillerdi. Ya üvey babasından  ya da üvey annesinden dolayı her gün ufak tefek hatalarından hep sopa yiyorlardı. Sopaya dayanamayan yetim çocuklar evden kaçıyorlardı. 

Ama bir yetim  vardı; o evden kaçamamıştı. Daha yedi yaşına girmemişti. Babası yoktu. Annesi bir başka birisi ile evlenmişti. Üvey babasının evinde kalıyordu. Yaramazdı. Çocuk olup da yaramaz olmayan var mı idi? Elbette bu yetim çocukta ufak tefek yaramazlık yapacaktı, evin orasını burasını kurcalayacaktı. Hangi birimiz çocukken ufak tefek afacanlıklar yapmadık.? 

İşte bu yetim çocuğu yaramazlık yapıyor diye, cani annesi ve vicdansız üvey babası onu eve hapis etmişlerdi. Kapıyı üzerine kilitleyip işe gitmişlerdi. Birde o yetim çocuğun ellerini arkadan koli bantı ile bağlamışlardı. Emsali arkadaşları sokakta top oynarken, o gününü  acımasız üvey babasının ve cani annesinin akşama eve gelinceye kadar elleri arkadan bağlı olarak dört duvar arasında geçiriyordu; mahzun mahzun camdan arkadaşlarının top oynayışını seyrede seyrede çocukluğunu yaşıyordu. Ara sıra cama gelip koli bantı ile bağlı ellerini arkadaşlarına gösteriyordu. 

Sokakta oynayan çocuklar yetim çocuğun çilesine dayanamamıştı, oradan geçen televizyon ekibine bu manzarayı göstermiş ve olayı anlatmışlardı.  Kameraman ve spiker çok güzel bir haber yakalamıştı. Kenardaki kömürlüğün üzerine çıkarak birinci kattaki evin camı kenarında elleri arkadan bağlı çocuğa spikeri soruyor: 

” Ellerini kim bağladı?” O yetim mazlum çocuk :

“ Babam “ diyordu. Başparmağı ile işaret parmağının arasında bir yara izi vardı. Yara kabuk bağlamış, hafifçe açılmıştı; açık yerden kan görünüyordu.

” Parmağındaki bu yeri kim kesti?” 

 “Babam kesti parmağımı” diyordu yetim çocuk..

“Baban niye kesti evladım?” diyor spiker. Hemen cevap veriyor, küçük afacan: 

”Yaramazlık yaptım da ondan kesti parmağımı ve benim ellerimi arkadan  bağladı.” 

“Babana kızgın mısın?” sorusuna karşılık küçük yetim o vicdansız üvey babasını masum ve temiz kalbi ile:

 “Babamı seviyorum, affettim babamı” diyordu.

Spikerle çocuk çok güzel bir diyalog kurmuştu. Yetim çocuk soruları cevapsız bırakmıyordu. 

“Yemeği nasıl yiyorsun. Ellerin bağlı” 

“Yemek yiyemiyorum. Dur sana bir şey göstereyim” deyip, evin içine dalıyor zavallı çocuk. Ağzından kağıttan yapılmış bir maske getiriyor. Maskeyi spikere uzatıyor. Sanki çocuk o maske ile spikere “Yüzümü bu maske ile kapat da insanlar benim şu acınacak halimi görmesin” diyordu… 

Televizyon ekibi daha sonra polise olayı ihbar ediyor. 

Polis zoruyla yetim çocuğun kapısı açtırılıyor. Yetim çocuk özgürlüğüne kavuşuyor. Çocuğun komşuları babasının ve annesinin çocuğu hortumla her gün dövdüklerini, ellerini ve ayaklarını bağladıklarını söylüyorlardı. “Allah sizden razı olsun. Çocuğu kurtardınız” diye televizyon çekimi yapan spikere ve kameramana dua ediyordu yaşlı bir komşusu. 

Yetim çocuk hastaneye götürülüyor; kollarında bacaklarında ve kafasında  bir çok darp izleri tespit ediliyor. Buna rağmen savcılık  yetimi yine acımasız annesine teslim ediyor. Ertesi gün komşular galeyane geliyor, balta ile yetimin evinin kapısını kırıp cani anneden çocuğu kurtarmak istiyorlar. Tekrar polis ekipleri geliyor, yanlarında da Çocuk Esirgeme Kurumu’nun bir psikologu bulunuyor.. Psikologun tuttuğu raporla yetim çocuk canavar anneden ve vicdansız üvey babadan alınıp, Çocuk  Esirgeme Kurumu’nun 0-6 yaş grubunun bulunduğu bir yurda yerleştiriliyor. Savcılık harekete geçiyor. Anne ve baba hakkında soruşturma açılıyor. 

Bu anlatılan bir hikaye değil. Bir televizyon kanalında tüm Türkiye’ye haber olarak geçiliyor. 

Yirmi birinci yüz yılın Türkiye’sinde yaşayan seksen milyonu geçmiş Türk insanı, yetim bir çocuğa öz annesi ve üvey babası tarafından yapılan bu korkunç zulmü donmuş bir vaziyette ekranları başında seyrediyor....  

Yetim yavru kendisine yapılan insanlık dışı korkunç işkencenin boyutunu o küçük yaşından dolayı anlamasa da “üvey babasını affetmişti” ama “Öyleyse sakın yetimi ezme!” ayeti ile bizi uyaran Yüce Yaradan; acaba bu canavar üvey babayı ve annelikten nasibini almamış (anne bile demeye dilim varmıyor) hasta ruhlu kadını affedecek mi? 

Onu Yüce Rabbim bilir. Ben bu toplumun bir ferdi olarak bu olaya yüreğim dayanamadı. Günlerce aklımdan ve rüyalarımdan çıkmadı;  asla ve asla Canavar Ruhlu anneyi ve vicdansız üvey babayı şahsım adına affetmiyorum. 

İnsanlığı kurtaran Nebilerin nebisi en son Peygamberimiz Muhammed Mustafa (S.A.S.)’de bir yetim çocuktu. 

Başkomutanlık Meydan Muhaberesi’nde Cennet Vatanımızı düşmandan kurtaran Mehmetcikler, Yemen’de, Balkanlar’da , Allahüekber Dağlarında ve Çanakkale’de şehit düşen Mehmetçiklerin yetim çocukları idi.

Kurtuluş Savaşı’nda ordumuzun başında bulunan Başkomutan ve Türkiye Cumhuriyetimizi  kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’te bir yetim çocuktu. 

Bugünde ülkemizin bir çok yerinde fedekârca görev yapan mehmetcikler ve polislerimiz haince pusuya düşürülüp şehit ediliyor ve arkalarında gözü yaşlı nice analar, babalar, eşler ve en acısı da  nice çocuklar yetim bırakılıyor. 

Arakan'da, Kuzey Irak'ta, Yemen'de ve Suriye'de binlerce Müslüman anne, baba şehit edildi ve bu şehitlerin çocukları yetim kaldı. Bu yetim çocukları ülkemizin her sokağında her caddesinde perişan bir halde görmek mümkün....

Yetimlerimizin sayısı gün geçtikçe artıyor... 

Sonuç olarak, yetim çocuklara iyi davranalım, onların haklarını ve hukuklarını varsa mallarını koruyalım, asla ve asla “ yetimi ezmeyelim.

Çünkü Yüce kitabımızda : “Öyleyse sakın yetimi ezme!” diyor...

Bizleri yetimler konusunda “Sakın ha!” diyerek uyarıyor. Ayrıca Peygamberimiz de ”Yetimin  ağlaması ile arş sarsılır.” diyor. Ne olur!..İnsan olarak “YETİM ÇOCUKLAR” konusunda bu uyarıları dikkate alalım. 

Selam ve sevgilerimle. 

Şükrü Bilgili

    

[1] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, VIII, 5505.

[2] (Nisâ, 4/10).

[3] (Nisâ, 4/36).

[4] (Duhâ,93/9).

 
Haber :
Bu Haber 2453 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :yetim,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5788
Kırım haritası
İzlenme : 5781
Semer
İzlenme : 3184
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2559
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr