Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / MAKALELER-ANILARIM

Artvin Öğretmen Okulunda iken ben de kopya çektim.


Artvin Öğretmen Okulunda iken ben de kopya çektim.



 Paylaş
 16 Ocak 2019 21 : 52 

“Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Ana Bilim Dalı'nda araştırma görevlisi olan Ceren Damar Şenel'i  Çarşamba günü sınavda kendisini kopya çekerken yakaladığı için emekli polis memuru babasının tabancasıyla iki el ateş edip yaralayan, ardından 10 yerinden bıçaklayıp öldüren Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi Hasan İsmail Hikmet daha önce de kopya çekmekten ceza aldığı ortaya çıktı” (1)


Bu elim vakada gözü dönmüş cani tutuklanarak kodese gönderiliyor, Şehit Ceren Hocamız da ebedi istirahatgahına defnediliyor. 


Bu olayı gerek haber programlarından gerekse başka gazetelerden okuyunca tüylerim diken diken oldu. Ne hallere düştük Yarabbim!...Sen mazlumları koru. Ceren Hocamızın mekanı cennet olsun... Yakınlarına sabırlar diliyorum.... 


Türk Dil Kurumunun sözlüğünde; kopya çekmek , “ Genelde yazılı sınavlarda soruları cevaplamak için bir kaynağa gizlice bakmak “ olarak açıklamış. Yukarıda bahsedilen cani de aynısını yaparken yakayı ele vermiş. 


Sadece kopya çekmek "genelde yazılı soruları cevaplamakta" değil, sözlü sınavlarda da olur. Türk Dil Kurumu bu tanımı düzeltirse çok memnun olurum. Çünkü ortaokul ve lise hayatımda ; sözlü sınav olan birçok arkadaşa, en önde oturmam nedeniyle, öğretmen arka tarafa gittiğinde, onun duyamayacağı şekilde sözlü çok kopyalar verdim.  


Öğrenci olupta “ Ben hayatta hiç kopya çekmedim! “ diyen babayiğit var mıdır ? Varsa beri gelsin... 


Ortaokulda,  öğretmen okulunda hep takdir alan ve birincilik için yarışan şahsım da , bir dersten dört sorudan üçünü yapmama rağmen; yedi yerine on alayım sevdasıyla, sınıftaki tüm öğrencilerin açıktan çatır çatır kopya çektiği bir derste,  kopya çekmeye teşebbüs ettim ve de yakalandım... Ama beni yakalayan hocamı hukuk öğrencisi katil gibi, öldürmeyi hiç düşünmedim... 


Size ilk defa kopya çekerken yakalandığım vakayı anlatmadan önce ; beni kopyada derdest eden hocamızın karakterinden, mizacından, öğretmenliğinden biraz bahsedeyim. Herkes kopya çekerken onlara hiçbir şey yapmayıp; sadece beni niçin yakaladı? Onun da cevabını yazımın içinde bulacaksınız...


Artvin Erkek Öğretmen Okulu Tabi Bilimler üçüncü sınıfta idik. “Teşkilat “ dersi diye ince bir kitabımız vardı. Bu kitapta, öğretmen olarak gittiğimiz okullarda bize yardımcı olacak yönetim bilgileri, yönetmenlikler, kanunlar , günlük planlar, yıllık planlar ... yazılı idi... 


İşte bu dersimizin Hocası, Artvinli, Köy Enstitüsü Mezunu, emekli ilkokul öğretmeni , altmış yaşlarında , orta boylu , etine dolgun, seyrek saçlı, çopur yüzlü, güldüğü zaman sigaradan sararmış seyrek dişlerinin birer birer sayıldığı;  hayat dolu neşeli Marksist Solcu "Efrail Aydın" hocamızdı.


Efrail hocamız,  daha ilk dersinde “ Çocuklar, ben size elinizdeki Teşkilat kitabınızdan çok, hayat dersi anlatacağım... Teşkilat kitabınızdaki bilgileri her zaman açıp okursunuz ve öğrenirsiniz. Ama benim sizlere anlatacaklarımı hiçbir kitapta bulamazsınız. O yüzden beni dikkatlice dinleyin. Benim felsefem şu : Yatağımın başucunun bir yanında Kur’an , diğer yanında da KARL Marx’ın Kapital kitabı durur...” demişti ve seyrek sarı dişlerini göstererek gevrek gevrek gülmüştü....


Efrail Aydın Hocamız, ilk derste de, on altısına (buluğ çağına ) yeni basmış azgın biz gençlere belden aşağı fıkralar anlatarak  kendisini çok sevdirmişti....


Onun derslerini her hafta iple çekiyorduk.  Hani derler ya “ Nabza göre şerbet veriyordu “ Efrail Hocamız bizlere...Teşkilat kitabını kapattırıyordu...Ders işlemiyordu. "Şu sayfaları akşam okuyun" diyordu. Ders yerine başından geçen hayat hikayelerini, bizim hoşumuza giden fıkraları anlatıyordu...Bizler de onu pür dikkat dinliyor ve zaman zamanda hikayelerdeki komik olaylara katıla katıla gülüyorduk... Dersin nasıl geçtiğini hiç anlamıyorduk. Zil çalsa dahi hiçbirimiz yerimizden kımıldamayıp,  Efrail Hocamızın ağzına pür dikkat bakıyorduk...


Daha sonraki derslerinde başucunda bulundurduğunu söylediği Kur’andan hiç bahsetmeyip bizlere yavaş yavaş Karl Marx’ın ve ateislik düşüncesini,  tatlı tatlı anlattığı fıkralar arasında, beynimize zerk ediyordu...


Affınıza sığınarak Efrail Hocamdan iki anekdot anlatıp, kopya konusuna dalış yapacağım.


Yıl 1973 ...Cumhuriyetimizin kuruluşunun Ellinci yılı idi. Artvin Öğretmen Okulumuzda o yıl örgüt başkanlığı seçimi yapılacaktı. Örgüt Başkanı okul idaresi nezdinde biz öğrencileri temsil ediyor, bizimle ilgili kararlarda söz sahibi idi...


Seçime iki grup katılmıştı. Solcuların grubunun adı "Ellinci Yıl" ve amblemleri de ellinci yıl logosu idi. Biz Ülkücülerin grubunun adı “ Ufuk” , amblemiz de iki dağ arasında doğan Güneş’di.


Okul Müdürümüz Turgut Bayraktutan ( Lakabı Tugo) , seçimden önce kürsüde bir konuşma yapmıştı : “ Eğer seçimden sonra olay çıkarsa Örgüt Başkanlığı Seçimini iptal ederim. Bu yüzden olay çıkarmayın, “   demişti. 


Bunu fırsat bilen solcular seçimi kaybeder kaybetmez olay çıkarmışlar ;seçim iptal edilmiş ve bizler de derslere bir hafta girmeyip boykot etmiştik. Boykot sonrası Okul İdaresi “Sizleri bir haftalığına izine gidiyorsunuz “ diye otobüslere bindirip memlekete göndermişlerdi.. Bizler memlekette iken arkamızdan İdarenin gönderdiği yazıda "Okulun düzenini bozduğunuzdan ve boykot yaptığınızdan dolayı bir hafta tard cezası ile okuldan uzaklaştırıldınız" yazılı idi. . Allah nasip ederse bir gün bu boykotu teferruatlı olarak ayrıca yazacağım. 


Bir hafta sonra okulumuza dönmüş derslere girmiştik... Bir gün  Efrail Hocamız derse girer girmez “ Çocuklar benim lojmanın kapısının önüne sıçmışlar...“ dedi.


Hocalarımızdan bir çoğu okulumuzun aşağısındaki lojmanlarda kalıyorlardı. Biz, “ Hocam , çocuklar pislemişlerdir sizin kapıya” dediğimizde , Efrail Hocamız, ceketinin kollarını dirseğine kadar sıvadı, diğer eliyle de sıvadı bileğini tutarak “ Evlat ... evlat ... ne çocuk işi.... kalınlığı aha şu bileğim gibiydi “ dedi. 


Sınıfın hepsi birden Hocamızın bu gösterisine ve sözlerine katıla katıla gülmüştü...


İşin gerçeği Efrail Hocamızın dediği gibi bu bir çocuk işi değildi. Müzevir arkadaşlardan biri lojmanlara gidip Efrail Hocamızın kapısının önüne içinde ne varsa dökerek büyük bir sanat icra etmişti...


Yine bir gün derste iken koridordan büyük bir bağırtı gürültü geldi. Bizde ders anlatan hocamızla birlikte koridora çıktık. Aman Allah'ım ne görelim! Edebiyat Sınıfının kapısının önünde büyük bir kalabalık bağrışıp duruyordu. 


Kalabalığa yaklaştığımızda Çerkez Etem lakablı İsmet Çeltikçi arkadaşımız, Efrail Hocamızın hayalarından iki eliyle tutmuş geri geri asılıyordu. Efrail Hocamız ise “ Bırak oğlum. Bırak oğlum...” diye deli danalar gibi bağırıyordu. 


Birkaç arkadaş İsmet arkadaşımızdan arkasından tutmuş, birkaç arkadaş da Efrail Hocamızdan tutmuşlar, ip yarışı yapanlar gibi bir oyana bir buyana çekiyorlardı. Olan Efrail hocamıza oluyordu. Üç dört dakika sonra Çerkez Etem, Efrail Hocamızın hayalarını bıraktı ve Hocamızın bağırması kesildi...


Arkadaşlar Çerkez Etemi (İsmet Çeltikçi’yi) sınıfa soktular. Hocamızı da revire götürdüler....


Kalabalık arasındaki Edebiyat Sınıfında Alacalı Hemşerim Halis Mantı’ya “ Halis ne oldu ? Bana anlatır mısın? “ dedim. Halis gülerek “ Şükrü, Efrail Hoca bugün bizi yazılı yaptı. Soruları sordu, cevapları da masanın üzerine bırakıp gitti. Bizim Çerkez Etem‘de masadan cevapları aldı. Hepimize okudu bize yazdırdı. Dersin sonlarına doğru, Efrail Hoca sınıfa girdi. Masada yazılı cevapları göremeyince, hiddetlendi ve “ Cevapları kim aldı ise onun anasını avradını. ....şeyderim “ diye,  küfür etmeye başladı. 


Çerkez Etem’de arka sıralardan bağırarak Hocamızın yanına geldi : “ Ben aldım . Ben de senin ananı avradı .....şeyderim”  dedi ve Hocamızın hayalarına yapıştı, koridora kadar bağıttırarak sürükledi. İkisini zor ayırdık.” dedi.  


Bu olaydan bir hafta sonra da Efrail Hoca, bizim sınıfı yazılıya tabi tuttu. Soruları sordu. “Başarılar çocuklar “ dedi , dışarı çıktı .  Beş dakika sonra elinde bir gazete ile geldi. Sol tarafta biraz yüksek olan öğretmen masasına oturdu. Gazeteyi iki sayfa olarak açtı ve okumaya başladı.  Gazeteyi öyle tutuyordu ki sınıfta hiç kimseyi görmüyordu. Herkes çatır çatır kopya çekmeye başladı. 


Yazılıda dört soru sormuştu. Üçünü çok iyi biliyordum ve güzelce yazdım. Dördüncü soruyu ise ezberleyememiştim. Akşamdan bu soru çıkar diye küçük bir kağıda kopya yazıp cebime koymuştum. 


Kafamı kaldırdım. Efrail Hocamız hâlâ gazetesini okumaya devam ediyordu . Yüzü ise gazeteden hiç görünmüyordu. İçimden “ Herkes kopya çekiyor. Hocada kopya çeksinler diye gazeteyi yüzüne kapatıyor. Yapamadığım soruyu ben de kopya çekeyim. Yedi yerine on alayım” dedim ve cebimden küçük kopyayı kağıdını çıkarıp yazılı kağıdın altına koyup yazmaya başladım . 


Kopya kağıdındaki bilgileri yazılı kağıdıma aktarırken ben büyük bir suç işlemiş gibi renkten renge giriyordum. Tam bitireceğim sırada tepemden bir el uzandı. Kopya kağıdıma ve  yazılı kağıdımı aldı. Kafamı yukarı kaldırdığımda ne göreyim; Efrail Hocam, sırıtarak gülüyor “ Demek ki sen bütün derslerden dokuz onları hep kopya çekerek alıyordun ha... Seni suç üstü yakaladım . “ dedi.... 


Bense kıpkırmızı olmuş şaşkınlık ve korku içinde idim. Keşke yer yarılsa da içine girse idim. Ne kadar kötü bir durumda idim. O anda belki ölebilirdim... Çok korkmuştum...


Efrail Hocam, gazete okuma numarası yaparak, gazetenin orta yerine açtığı delikten gözetleyerek beni kopyada enselemişti....Diğer kopya çekenleri değil de beni niçin kurban seçmişti. Hafsalam bir türlü almıyordu...


Beş dakika sonra zil çaldı. Efrail Hoca, “Çocuklar yazılılarınızı getirin.” dedi. Tüm yazılıları alıp bir tomar yaptı, koltuğunun arasına sıkıştırıp, sınıftan çıktı. 


Ben yerimden kalkamıyordum. Bir arkadaş “ Şükrü, Hoca gidiyor. Git peşinden koş, Hoca ile konuş. İdareye vermesin. Eğer verirse ceza alırsın” dediğinde, kendime geldim ve yerimden fırladım, hocayı koridorda yakaladım. 


“ Hocam, özür dilerim. İster İnanın ister inanmayın. Üç soruyu kendim yaptım. Son yazdığım soruyu kopya çektim. Ne olur beni idareye vermeyin. Yalvarıyorum size ...,“ dedim. 


Efrail Bey, o gevrek gevrek gülüşü ile gözlerimin içine bakarak,  bana hiçbir şey demeden öğretmen odasına çekti gitti... 


Ben ne yapacağımı bilemiyordum... Bu olayı Efrail Hoca, bütün öğretmenlere anlatırsa, derslerinden dokuz on aldığım hocalarım nezdinde ben çok mahçup olacaktım... “Okulun Çalışkan öğrencisi Şükrü Bilgili yüksek notları hep kopya çekerek alıyor “ diyeceklerdi. O hafta benim için çok kötü geçti. Her an idareden çağrılacağım endişesi ile hafakanlar geçiriyordum. 


Çok şükür korktuğum gibi olmadı. Efrail Hocamız, beni idareye vermedi; ama kopya çektiğim soruyu saymazsak,  yedilik yazılı kağıdıma dört vermişti. Bu da benim ortalama ders notumu düşürmüş, takdir yerine teşekkür almıştım. Bunun için mi  kopyadan yakalamıştı beni? Ya da Hocamızın akrabası olan birinci sınıfta bir Artvinli kıza gönül kaptırmıştım, onu ara sıra rahatsız ediyordum. O mu beni Hocama şikayet etmişti de hocam da “ Sen benim akrabamı rahatsız ediyorsun, ben de seni rahatsız edeyim mi? “ Demişti bir türlü anlayamadım....


“Buna da şükür “ dedim . Bir gün Efrail Hocama okulun önünde yakaladım “Hocam, beni idareye vermediğinizden dolayı teşekkür ediyorum. Notumu kırmışsınız. Önemli değil. Bir daha ki yazılılarda yüksek not alacağım ve size söz veriyorum kopya çekmeyeceğim. “ dedim ve o küçük "Teşkilat " kitabını satır satır ezberledim. 


Bu sözlerimden bir ay sonra beni  sözlüye kaldırdı Efrail Hocam. Kitabın her yerinden soru sordu. Hepsini cevapladım. “ Aferim. Ben hiç bir öğrenciye sözlüde on vermedim sana on bir veriyorum “ demişti ve  beni onurlandırmıştı...


O günden sonra hiçbir yazılıda, öğretmenlerim Efrail Hoca gibi kopya çekmeye tolerans gösterseler dahi , teşebbüs etmedim... Bana büyük bir ders olmuştu bu üzücü olay...


Geceleri başımı her yastığa koyduğumda; kopyada yakaladığı öğrencisi tarafından katledilen Ceren Hoca ve Artvin Erkek Öğretmen Okulunda yaşadığım kopya vakası gözümün önüne geliyor. Sonra da kendi kendime  “ Eğer,  Efrail Hoca, beni kopya çekti diye idareye verse idi; ben de Hukuk Fakültesi Cani Öğrenci gibi,  Hocama bir kötülük düşünür müydüm? “  diyorum...


Bu vesile ile  Efrail Aydın Hocamızı anarken, vefat etti ise Rabbimden rahmetler diliyor ve Mekanı cennet olsun diyorum....



(1)https://kazete.com.tr/haber/ceren-damari-olduren-ogrenci-daha-oncede-kopyadan-ceza-almis-58536


 
Haber :
Bu Haber 2546 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :Kopya,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5787
Kırım haritası
İzlenme : 5781
Semer
İzlenme : 3184
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2559
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr