Bir yazının iki başlığı olur mu? Bal gibi oluyor. İşte size iki başlıklı
bir yazı. İlk okunuşta yazı başlıkları arasında bir ilişki yok gibi görünüyor.
Ama, Kayserili Âmânın hayat hikayesini okuyunca bana hak vereceksiniz. Okumaya
başlayalım...
Kayserili Selim Ankara Ulus kavşağında karşımda bekliyordu; arkasında elini
şakağına koymuş uzakları gözeten dev bir Mehmetçik ile bir elinde silahla
arkasından gelenlere yolun emniyetli olduğunu ve gelmelerini işaret eden bir
başka Mehmetçiğin, top mermisi taşıyan Kara Fatma’nın ve at üzerinde gelen ve
geçenleri gözetleyen Devletimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün
heykeli vardı.
Yeşil ışık yanıyordu; herkes kendi âleminde bir oyana bir buyana koşuşturuyordu.
Kayserili Selim ise karşıya bir
türlü geçemiyordu. Çünkü o bir âmâ idi. Gözleri görmüyordu. Elinde beyaz
bastonlu bu âmâyı hiçbir kimse de görmüyordu. Hiç bir kimse de yardımcı
olmuyordu ona.
Sanki âmâ kör değilde, bu âmâyı görmeden yanından geçen yığınlar kördü.
Her sabah bu kavşakta telâşlı yürüyen kalabalık insanlar arasında gözlerim
daima beyaz bastonlu âmâları arar. Eğer zamanımda varsa, bu garibanları
gidecekleri yere kadar götürürüm. Bu vesile ile birçok âmâ ile tanıştım,
onların dertlerini dinledim, görmeyen dünyalarını tanımaya çalıştım. Onlarla
bir arkadaş, bir dost oldum.
Kendisini yıllar öce yine bu kavşakta tanımıştım Kayserili âmâyı. Koluna girip Ankara Dışkapı tarafına geçirmiştim.
Ağzında sigarası vardı o gün. Daha sonra yine karşılaşıp dost olmuştuk. En son
görüşmemizde sigarayı bırak dediğimde “Bırakamam.
Elimden bir şey gelmiyor” demiş ve ben de dayanamayıp:
“Ne demek elimden bir şey gelmiyor. Çok yazık!..Çeliğinin çocuğunun
nafakasını kendi zevkin için havaya veriyorsun bir. İçine çektiğin zehirli
nikotinli dumanla da sağlığın tehlikeye giriyor iki. Daha sayayım mı?”
dediğimde, hemen sözümü kesmişti,
”Saymana gerek yok. Bu benim ikiz kardeşim; birkaç kere denedim başarılı
olamadım.” demişdi.
“Madem bırakamıyorsun. Sana bir teklifim var. Kabul eder misin?” dediğimde ise:
“Söyle bakalım teklifini. Belki kabul edebilirim.” demişdi. O sırada yeşil
ışık yanmıştı. Tekrar koluna girip, karşıya yürümeye başlamışdık.
“Daha ucuz sigaralar var. Onları içsen olmaz mı?” demişdim. Sanki beni
görecekmiş gibi kafasını bana doğru çevirip,
görmeyen yumuk gözlerini gözlerime dikerek:
“Kepek yapıyo abi” demişdi...
Bugün ise elinde sigara yoktu. Buna sevinmişdim. Hemen karşıya geçtim,
koluna girdim. “Selamün Aleyküm Kayserili hemşerim” dedim. Beni tanımamıştı.
“Ben Şükrü. Bankada çalışan Çorumlu Şükrü. Hatırlamıyor musun? En son
görüşmemizde sigara içtiğinden dolayı sigarayı bırakmanı istemiştim, Hatta
malbora yerine ucuz sigara iç” demiştim de, sen de “kepek yapı yo abi “
demiştin ya!
“Haa!... Şükrü Abi hatırladım. Hatırladım. Kusura bakma” dedi.
“Hani bugün sigara yok ağzında?”
“Sabah evden çıkarken içtim. Sigarasız olur mu Şükrü Abi? Akşamdan paketimi
aldım. Cebimde hazır kıta duruyor”
“Demek ki hâlâ bu mereti bırakmadın. Bıraksan iyi olur.”
“Şükrü Abi nasıl bırakayım? Akşam ben bi
kudurdum bi kudurdum sorma. Ancak sigara beni sakinleştirdi” demesin mi?
“Ne olsu akşam? Seni kudurtan ne?”
“Şükrü Abi sorma. Senin
haberin yok mu? Akşam Fenerbahçe iki sıfır yendi.”
“Haberim var. Kudurma ile Fenerbahçe’nin ne alakası var? Akşam ben de
televizyondan seyrettim. Sen radyodan mı dinledin?”
“Hayır. Şükrü Abi, maçları radyodan dinlemekten zevk almıyorum. Çok hızlı
anlatıyorlar. Bir şey anlamıyorum.”
“O zaman nerden izledin Fenerbahçe maçında kudurdum?” dedim.
“Televizyondan” dedi. Çok şaşırdım. Gözlerimi sağ tarafımda benimle yürüyen
Kayserili âmânın yüzene baktım. Yoksa bu benimle dalgamı geçiyor?” dedim, kendi kendime
Gerçekten Kayserilin gözleri kapalı idi, görmüyordu. Şaşkınlığımı gidermek
için:
“Akşamki maçı televizyondan seyrettiğini ve kudurduğunu söyledin. Sen
televizyon seyrederken görüyor musun? “
“Aaaa Şükrü Abi benimle dalgamı geçiyorsun. Ben âmâyım. Nasıl göreyim?”
“O zaman sen maçı nasıl seyrediyorsun? Seyrederken nasıl kuduruyorsun?”
“Şükrü Abi sesleri dinliyorum. Seslerden futbolcuları ve maçı hafızamda
canlandırıyorum. Hele seyircilerin seslerini, alkışlarını duydukça ben yerimde
duramıyorum. Bir de Fener gol atarsa; Şükrü Abi bi kuduruyorum bi kuduruyorum. İşte dün akşam televizyondan
seyrettiğim maç beni bi kudurttu bi
kudurttu” dedi.
“Demek öyle. Bi kudurdun bi kudurdun ha.. Diğer maçları da herhalde spor
programlarından izliyorsundur değil mi?” dedim.
“Hayır, Şükrü Abi evime Dijitürk aldım.
Bütün maçları Dijitürkten canlı olarak seyrediyorum. Sadece maçları değil
geceleri korku filmlerini de izliyorum. Filmleri izlerken ateşin çıtır çıtır
sesini duyunca ateşin yandığını, bir silah patladığında bir adamın öldüğünü,
senin anlayacağın filmde duyduğum seslerden olayları hayalimde canlandırıyorum,
aynı sizler gibi film seyretmekten zevk alıyorum. Hatta yanlışlıkla bazı erotik kanallara da girdiğim oluyor. Hemen
kapatıyorum” demesin mi?
Şaşırmış kalmıştım;bir âmânın
televizyondan maç seyretmesi, korku filmleri izlemesini bugüne kadar hiç
duymamıştım ve görmemiştim.
Kayserili âmâ ile sohbetimiz o kadar koyulaşmıştıki, O’nun çalıştığı Resmi
Gazete basım binasına gelmiştik. Merdivenlerden çıkarken:
“Kayserili hemşerim sakın geceleri
erotik kanallara girme senin ahlakın bozulur.” dedim.
“Şükrü abi, arasıra bilmeden o kanallara giriyorum, farkına vardığımda
hemen değiştiriyorum. Aslında bir de
kokulu film olsa ne olur ya!.. Film seyrederken yemek yapılıyorsa;
koku olmadığından yemek yapıldığını hissedemiyorum.” dedi.
Tam giriş kapısına gelmiştik. Bir âmânın bu dileği acaba ileriki yıllarda
gerçekleşir mi bilmem. Ama ben bugün hem Fenerbahçe’nin iki sıfır yenmesine ve
hem de bir Fenerbahçe fanatiği olan bir âmânın maç seyretmesinden dolayı “bi
kudurdum bi kudurdum” demesini ve “bir de kokulu film olsa”
sözlerini hiç unutmayacağım.
Düşünebiliyor
musunuz; bir âmâ çatır çatır kudurarak bir film seyrediyor. Filmde de bir
yemek pişirme sahnesi var. Âmâ yemek pişirme sahnesini hissedemiyor. Yemek kokularını hissedebilmesi için o anda
televizyondan yemek kokusunun burnuna gelmesini istiyor.
Acaba böyle bir film yapılabilinir
mi?
Film yapımcılarına buradan sesleniyorum; Bizim Kayserili âmânın sözlerini
dikkate alın ve onların
hissedebilecekleri kokulu filmler yapın…
Benim yerimde siz olsa idiniz, bu yazının başlığına “BİR DE KOKULU FİLM OLSA!…” yı mı koyardınız, yoksa “Bİ
KUDURDUM Bİ KUDURDUM!...” başlığını mı?
Selam ve sevgilerimle....
Şükrü BİLGİLİ