Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / MAKALELER-ANILARIM

“ Merhum Halit Yılmaz arkadaşımın hikayesi.”


“ Merhum Halit Yılmaz arkadaşımın hikayesi.”



 Paylaş
 03 Kasim 2018 22 : 35 

(Soldan ikinci ütülü pantolonlu Merhum Halit Yılmaz)

14 Ağustos 2004 tarihli “Dünden Bugüne Tercüman Gazetesi”nin  “Sağlıklı Hayat” sayfasında “Sigara kanserin sorumlusu” başlığını görünce hemen okumaya başladım. Bu yazıda önemli bulduğum birkaç cümleyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

“Dünyada en sık görülen kanser türü olan “akciğer kanseri” çok sessiz ilerliyor. Sigara içen herkesin akciğer kanseri riski altında olduğunu bilmesi gerekiyor.  Akciğer kanseri dünyada en sık görülen kanser türü olarak biliniyor ve bütün kanser türlerinin 1/8’ini oluşturuyor. Konuyla ilgili görüştüğümüz SSK Süreyyapaşa Göğüs Kalp ve Damar Hastalıkları Eğitim Hastanesi Göğüs Cerrahisi Bölüm Şefi Doç. Dr. Semih Halezeroğlu, 'Eğer hasta ağzımdan kan geliyor, omuzum ağrıyor, sırtım ağrıyor, zayıflıyorum gibi şikâyetlerle gelirse bu durum hastalığın ilerlediğini gösterir.' dedikten sonra  ' “hastalığın en önemli sebebi sigaradır. Sigaranın miktarı ve kaç yıldır içildiği de önemlidir. Ayrıca sizin içtiğiniz sigara değil, sizin yanınızda sigara içilmesi de aynı şekilde etkiliyor.' diyor.”

Rahmetli Sevgili Halit arkadaşım sadece bana değil; hangi arkadaşı yakalasa; kahvede, evde, sokakta, balık tutmada nerede olursa olsun  “Omzum, sırtım çok ağrıyor. N’olur biraz şu omzumu ve sırtımı ov” derdi. Gerek ben gerekse arkadaşlarımızın hiçbiri  Halit'i kırmazdık; arkasına geçer, iki elimizle hem omzunu hem de sırtını iyice bastıra bastıra bir tellak gibi  ovardık. Bizler ovdukça  rahatlardı ve derin bir  “Ohhh” çeker, sonra da gözlerimizin içine bakarak  “omzumun ve sırtımın acısı bir nebze geçti.Allah sizden razı olsun “derdi.

Gerek ben gerekse sırtını ovan diğer arkadaşlarımız bu ağrıların bir “akciğer kanser” belirtisi olduğunu bilmediğimizden Sevgili Halit arkadaşımızı hiç uyaramadık. Sadece analarımızdan babalarımızdan duyduğumuz gibi “Halit senin bu ağrıların yel ya da kuluç.” der geçiştirirdik.

Demek ki Doç.Dr. Halezroğlu’nun dediği gibi arkadaşımızın  “akciğer kanser” hastalığı hayli ilerlemişti o yıllarda. Canı sağ olasıca her şeye çok titizdi; giyimine, kuşamına, saçının taramasına, potininin boyasına çok önem verirdi ama sağlığı için doktora gitmeye çekiniyordu ya da korkuyordu. Ütüsüz pantolon giymezdi, kirli ve lekeli elbiseyi hiç üzerinde taşımazdı, devamlı arka cebinden taşıdığı aynasını ve tarağını çıkarır, yolun ortasında olsa dahi saçlarını ortadan ayırarak itina ile tarardı; saçları ince ince simsiyah tel gibiydi.

Gezmeyi çok severdi. Sanırım Alaca'mızda gezmediği sokak, adım atmadığı cadde yoktu. Hızlı yürürdü. Onunla gezenler hayli yorulurdu. Alaca’nın bir alt başından girdi mi bir başka başından çıkardı. Yürürken de sigara içmeyi ihmal etmezdi. Yüzmeyi de çok severdi. Ne zaman evci barajına balık tutmaya gitsek, hemen elbiselerini çıkarır, büyük bir zevkle yüzerdi, sonra güneşlenirdi; hatta bir gün evci barajında karşıya  yüzerek gitti, orada biraz dinlendikten sonra tekrar  yüzerek geldi. Bizler o gün çok korkmuştuk; barajın ortasında kalır, geri dönemez diye....

Halit arkadaşımız  her cuma çarşıda ise saat on birde eve gelir, banyosunu yapar, iç çamaşırlarını değiştirir, yeni çoraplarını ve ütülü pantolonunu giyer camiye  ter temiz gelirdi. Camiye girmeden önce de   güzel kokular sürmeyi ihmal etmezdi. Tam bir İstanbul Beyefendisiydi kerata....

Temizliğe çok önem verirdi. Temizlik konusunda hattinden fazla titizdi. Hatta bir gün  ahşaptan yapılı evlerine gittiğimizde annesi sevgili arkadaşımızdan dert yanmıştı. O çilekeş annesi “Halit yok mu Halit” deyip, başını sallamıştı, belli ki arkadaşımızdan pekte memnun değildi, ” Bunun temizlik hastalığı beni öldürdü. Giydiği çorabı bir daha giymiyor. Giydiği gömleği bir daha sırtına takmıyor. Elbiselerini her gün ütülettiriyor. Her gün iç  çamaşırlarını yıkattırıyor. Usandırdı bu deli oğlan beni. Keşke evlense de  kurtulsam” deyip  dert yanmıştı.

O  yıllarda çamaşırlar çamaşır makinesinde değil de elle yıkanırdı, ütülerde elektrikli ütülerde değil kömürlü ütülerle yapılırdı. Bu yüzden anası dert yanmakla çok haklı idi.

Bir ara tayinini Milli Eğitim Bakanlığı'na çıkarmıştı. Belli bir yıl öğretmenlikten sonra oda benim gibi masa memuru olmuştu. Ankara'ya geldiği yıllarda bir anaç tavuk gibi Alacalı arkadaşları; Halil’i, Adem’i, Hasan’ı ve beni  her cumartesi Ulus'ta topluyordu; dörtlü kare tamam olunca da kahveye gidip okey oynuyorduk ya da Ankara’nın güzel yerlerini geziyorduk.

Zaman zaman  evime davet ediyordum Halit'i. Hatta eşim  Kırıkkale’ye gittiğinde telefonla “Halit eşim babasına gitti. Bu cumartesi  ve pazar bizim eve gel” dediğimde koşa koşa gelirdi.Eve gelir gelmez hemen pantolonunu çıkarır düzenli bir şekilde katlar bir kenara koyar, pijamalarını giyerdi; ütülü pantolonu ile oturmayı hiç sevmezdi. Bana evde hiç yemek yaptırmazdı; kendisi yapardı, bende sofra kurmaya yardım ederdim. Yemekten sonra çay demler sabahlara kadar sohbet ederdik.

Eşim Kırıkkale'ye birkaç günlüğüne gittiğinde  bulaşıkları yıkamazdım; üst üste bulaşıkları koyar, eşimin eve gelmesine kadar bekletirdim. Tabi ki bulaşıklar kokardı. Eşim gelince de bana kıza kıza bulaşıkları  yıkardı.

Halit arkadaşım da  bulaşıkları biriktirdiğime çok kızardı. Eğer evde bulaşık varsa hemen mutfağa girer onları yıkar, evi de elektrikli süpürge ile temizlerdi. Eşim eve geldiğinde evi pırıl pırıl bulduğunda ”Ooo bakıyorum da bulaşıklar yıkanmış. Ev de ayna gibi parlıyor. Yine bu hafta eve Halit geldi değil mi?” diye sorardı.  Ben de “Nerden bildin ?”dediğimde “Nerden bileceğim; bak bulaşıklar yıkanmış. Ev dağınık değil. Her taraf süpürülmüş. Bunu yapsa yapsa Halit yapar. Bu temizlik senin işin değil.“derdi.

Eşim bile Halit'in temizlik hastası olduğunu anlamıştı.

Alaca’da özel eğitime muhtaç çocukları okutuyordu. Birkaç kere Ankara’ya özel eğitim ile ilgili kitaplar almak için yanıma gelmişti. Elinde bir yazarın ev adresi vardı. Bana “beni oraya götür” demişti. Wosvosumla Bahçelievler'deki yazarın evine götürmüştüm, özel eğitime muhtaç çocukların eğitimi ile ilgili bir çok kitap satın almıştı.

Kendisine: “Bu kadar kitabı sen kendin için mi yoksa okul için mi alıyorsun? “ dediğimde,”Hayır kendim için alıyorum. Bu çocukların çoğunun zeka düzeyi düşük. Ayrıca aralarında bedensel engelli, işitme engelli çocuklarda var. Bu çocukların anneleri ve babaları da çocuklar sırf okusunlar diye değil de ‘hiç olmazsa evimizden beş altı saat uzaklaşıyorlar. Bizlerde birazda olsun rahat ediyoruz. Bu yüzden okula gönderiyoruz.” diyorlar.

Okul idaresi de bu çocukları tamamen gözden çıkarmış ve “Bana ister bunlara bir şey öğret ister öğretme. Yeter ki bu çocukları kırk beş dakika sınıfta tut. Gerisine karışma. Zeka geriliği olan bu çocuklara okuma yazmayı çok zor öğretirsin. O yüzden kendini fazla hırpalama ‘ diye tavsiyede bulunuyorlar. İnan Şükrü çocuklara baktıkça üzülüyorum. Onlara bir şeyler öğretmeye çalışıyorum. İşte bu kitapları onlar için kendi param ile alıyorum.” demişti. 

Hatırladığım kadar 1989 yıllının  bir akşam vakti Berber Cemal telefonla beni evimden aradı.Sağdan soldan konuştuktan sonra  Berber Cemal “ Şükrü “dedi , “ Biraz önce benim dükkanda Halit’le oturuyorduk. ‘Sırtım ve omzum ağrıyor . Şükrü’ye bir telefon edelimde bana Ankara’dan  bir ortopedi doktoru ayarlasın’ diyor. Ne diyorsun sen bu işe.’ Ben de:“Cemal Halit yanında mı?” dedim, “ Yanında ise telefona verir misin? Onunla  konuşayım.” dedim. Berber Cemal telefona Halit arkadaşımı verdi. Kısa bir hoşsohbetten sonra :

“Halitciğim, seni spastik engelli kızım Elif Bilge’yi götürdüğüm ortopedi doktoruna götürebilirim. Ama önce sen Alaca’da ki doktorlara bir görün. Hastalığını söyle. Onlar hangi doktora veya hangi hastaneye git derlerse sen oraya git. Baştan aşağıya kendini bir rektefeye sok. Haberini aldım; tebrik ederim, nişanlanmışsın. Allah bir yastıkta kocatsın. Hani bize yıllardır evlenemedim diye kızıp duruyordun. Hatırladın mı? 'Beni evlendirmeniz, bana kız bulmadınız' diye  nerdeyse arkadaşlıktan silecektin bizleri... Bak her şeyin bir vakti saati var. İşte seninde nişanlanma saatin bu zamanmış. Tekrar seni tebrik ederim. Yarından tezi yok hemen Alaca’mızdaki doktorlara ya da Çorum’daki doktorlara  görün. Sonra beni ara. Ona göre sana doktor araştırayım” deyip, telefonu kapatmıştım. 

Herhalde o günlerde Alaca'mıza iyi bir doktor gelmiş. Sevgili Halit Arkadaşım hemen ertesi gün sevk alıp, hastaneye gitmiş. Doktora  ” Yıllardır omzunun ve sırtının ağrıdığını” söylediğinde , Doktor  ”Sigara içiyor musun?” demiş. Halit arkadaşımız da  “Sayın doktor bey 1985 yılına kadar içiyordum. Ama 1985 yılından bugüne kadar içmiyorum. “ diye cevap vermiş.

Doktor başka soru sormamış, sevk kağıdının üzerine “İbni Sina Hastanesine sevki uygundur” yazısını yazmış, Sevgili Halit arkadaşımıza da dönüp “Hiç zaman kaybetmeden doğru bu hastaneye git. Hemen tedavi ol.” demiş.

Halit arkadaşımız doğru İbni Sina Hastanesine gidip muayene olmuş. Doktorlar birçok filimler çekmişler, kan testlerine bakmışlar, sonun da akciğerinden bir parça alıp, onkolojiye tetkik için göndermişler. Onkolojiden gelen raporda “arkadaşımızın akciğer kanserine yakalandığı ve hastalığının da hayli ilerlediği” yazılı imiş. 

Birçok ilaçlar yazıldıktan sonra hastaneden Alaca’ya umutsuz bir şekilde dönmüş Halit arkadaşımız. Verilen ilaçları belki   faydalı olur diye kullanmaya başlamış. O sırada kansere ilaç buldum diye medyada meşhur olan Doktor Ziya Özel'in kanser ilacıda bulunup,  içirilmiş. Ama hastalık çok  ilerlediğinden verilen ilaçların hiçbirin faydası olmamış...

Arkadaşımız gün be gün anasının , kardeşlerinin gözleri önünde bir mum gibi eriyordu. Ölmeden bir hafta önce ziyaretine gitmiştim. Yer yatağında uzanmış boylu boyunca yatıyordu. Karnı çok şişmişti. Zor nefes alıyordu. Karnının şişkinliğine rağmen kolları, bacakları, yüzü iyice zayıflamıştı. ”Nefes alamıyorum. Erol hocayı çabuk arayın. Oksijen tüpü boşaldı. Bana hemen bir tüp bulsunlar. Öleceğim. Çabuk çabuk olun” diye sağa sola emirler yağdırıyordu.

Yatağının hemen başucunda büyükçe bir oksijen tüpü duruyordu. Nefesi daraldıkça bu tüpten oksijen alıyordu. Tüpteki oksijen  Halit'i geçicide olsa biraz rahatlatıyordu. Ama o gün oksijen tüpü de tükenmişti....Yeni tüp gelene kadar Halit zor nefes alacaktı.

Bir çocuk eli gibi  incelmiş elinden tutup “Halitciğim ben bugün son araba ile Ankara'ya dönüyorum. Benden bir isteğin var mı?” dediğim de  “Yok Şükrü kardaş. Görüyorsun halimi. Ne yiyebiliyorum. Ne içebiliyorum. Ne de rahat nefes alabiliyorum. Ne de iyi uyuyabiliyorum. İçim yanıyor. Bir bilebilsen. Bütün bu çektiklerimin sebebi nedir biliyor musun?” demişti. Ben de “Hayır kardeşim bilmiyorum” dediğimde, gözlerime melül melül bakarak “SİGARA ŞÜKRÜ!... SİGARA ŞÜKRÜ!.... Çok şükür kü sen bu zıkkımı içmiyorsun.”  dedikten sonra da “Şükrü Berber Cemal'e söyler misin? Gelsin beni tıraş etsin. Allah'ın huzuruna temiz bir şekilde gideyim” demişti.

Berber Cemal son kez tıraş etmişti onu. Bir hafta sonra ölüm haberini aldığımda ”Sigara yüzünden yetmiş sekiz kuşağından  bir yıldız daha kaydı.  Çok arzuladığı evliliği bu dünyada gerçekleştiremeden gözleri açık gitti. Allah mekânını cennet eylesin ” demiştim.

Sevdiği Rabbinin huzuruna böylece tertemiz gitmişti. Ölüm döşeğinde bile dış temizlikten vazgeçmemişti Halit arkadaşımız; ama, yıllarca içtiği sigaranın akciğerlerinde yaptığı kirliliği sigarayı bırakmasına rağmen temizleyememişti. Birde hastalığı daha fazla ilerlemeden önce bir doktora gidip bir muayene olmamıştı.

Çünkü biliyorsunuz “Kanserde erken teşhis hayat kurtarıyor.”

Sigara içenlerin bir an önce bir doktora gitmelerini ve baştan aşağı bir tedaviden geçmelerini tavsiye ediyorum. 

Sevgili Arkadaşımızın, Allah mekânını cennet eylesin; taksirâtını affetsin; rahmetini esirgemesin.

Ruhu şâd olsun.Nûr içinde yat!.

Bu yazımı SİGARA içenler  ibret alsın diye yazdım.

İbret aldıysalar ne âlâ;almadıysalar mualla..

Şükrü Bilgili

 

 

 
Haber :
Bu Haber 2182 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :Halit Yılmaz,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 2 )

Sayfa : [1]
“ Merhum Halit Yılmaz arkadaşımın hikayesi.”
Şükrü Bey; kaleminize ve gönlünüze sağlık Allah rahmet etsin mekânı cennet olsun Halit Yılmaz arkadaşımızın. Çok güzel tasvir etmişsin 40-45 yıl öncesini hatırlattıız. Rabb'im rahmetiyle muamele etsin arkadaşımıza. Yazınızda sigara içenlere ibret olsun! Selâm sevgi ve dua ile...
Gön : Seyit Yıldırım  13 Kasim 2018 : 00:03:18  Çorum

“ Merhum Halit Yılmaz arkadaşımın hikayesi.”
şükrü kardeş allah rahmet eylesin halit kardeşimizi aynen tasvir etmişsin yazını büyük bir ibretle okudum. burada şakir akay'ıda rahmetle anıyorum allah rahmet etsin o da kanser teşhisiyle çok kısa sürede vefat etti. sigara içenlerin bu yazıyı okumalarını arzu ediyoruz. selam ve dua ile...
Gön : Seyit Yıldırım  11 Kasim 2018 : 22:37:43  

Sayfa : [1]
İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5788
Kırım haritası
İzlenme : 5781
Semer
İzlenme : 3184
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2559
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr