Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / MAKALELER-ANILARIM

TESBİH TANESİ GİBİ 33 CANI TOPRAGA VERDİK!....


TESBİH TANESİ GİBİ 33 CANI TOPRAGA VERDİK!....



 Paylaş
 25 Ekim 2018 00 : 03 

TESBİH TANESİ GİBİ 33 CANI TOPRAGA VERDİK!.....

 

 

“Neylersin ölüm herkesin başında,

Uyudun, uyanamadın olacak,

Kim bilir nerde, nasıl,kaç yaşında,

Bir namazlık saltanatın olacak,

Taht misali o musalla taşında.”

  

Tespih mi demeliyiz tesbih mi?

Bu kelimenin doğruluğu için imlâ kılavuzuna ve manasını anlamak için de sözlüğe  bakmamız gerek.

Türk Dil Kurumu’nun imlâ kılavuzunda tesbih kelimesini bulamadım ama tespih kelimesini buldum. Türkçe Sözlüğü’nde de tespih  kelimesinin karşısında tesbih kelimesinin Arapça bir kelime olduğu belirtilmiş ve kelimenin anlamı da “Dini sözleri tekrarlamak veya elde oyalanmak için kullanılan, türlü maddelerden boncuk biçiminde yapılmış, 33 veya 99 taneden oluşmuş dizi” şeklinde tanımlanmış.

D. Mehmet Doğan’ın “Büyük Türkçe Sözlüğü”nde de  tesbih kelimesi “Allahı noksan sıfatlardan tenzih etme ululama”, “ subbanallah” deme,Allah’ın sıfatlarını tesbih ederken sayı saymak için kullanılan ve 33 veya katları kadar tanenin ipe dizilmesiyle meydana gelen halka” olarak açıklanmış. 

Tesbihin tanımında belirtildiği gibi türlü tanelerden ipe dizilerek  yapılan bu alet namazlardan sonra 33 defa “Subhanallah”, 33 defa “Elhamdülillâh” ve 33 defa da “Allahuekber” şeklinde çekilişini, ya da bir sofinin caminin bir köşesinde veya evinin bir mekanına çekilip zikir babından tesbih çekişini ya da mahalle kabadayıların ellerinde çeşit çeşit renkte, kalitede ve “şak! şuk!” gibi sesler çıkaran 33’ lük tesbih çekişlerinden de hiç bahsetmeyeceğim.

Tesbih konusunda uzman değilim. Bu yüzden tesbih şu taştan yapılır bu taştan yapılır gibi size ahkam da kesecekte değilim. 

Yalnız;

-Rahmetli babam Tatar İsmail’in siyah renkli kıl keçisi postu üzerinde namazdan sonra çektiği tesbihinden, 

-Kıbrıs Gazisi Ağabeyim Satılmış Bilgili’nin Kıbrıs’tan bir kiliseden ganimet olarak aldığı ve evimize getirdiği,  gürgenden yapılı iri taneli , ucu püsküllü, yarı boyum kadar olan papazın tesbihinden,

-Artvin Erkek Öğretmen Okulu’nun 3. sınıfında iken, memlekete dönüşümüzü Erzurum üzerinden gelirken kendi paramla aldığım oltu taşından yapılmış o güzelim siyah renkli tesbihden,  

-İlçemizde mecnun mecnun uzun saçları ve asası ile genelde cuma günleri Alaca’mızda boy gösteren, boynuna ve vucüduna çok uzun olarak sardığı bir derviş edası ile Deli Bektaş’ın çektiği tesbihden, 

-Eskişehir’de okurken pahalı olduğundan satın alamadığım;sadece vitrinlerde burnumu çekerek imrenerek seyettiğim, Eskişehir Lüle Taşı’ndan yapılmış çeşitli beyaz renkli tesbihlerden  ise hiç bahsetmeyeceğim.

Ben sizlere tesbihin kendisini değil, “Tesbih tanesi gibi dizilmiş 33 canın katledilişinin öyküsünü” anlatacağım. Tabii yazı çok uzun, ben seni okuyamam demezseniz, çok memnun olurum.

Yazımın  başlığını niçin “Tesbih tanesi gibi 33 canı toprağa verdik”  diye yazdım 

Hiç düşündünüz mü?

“Mayıs 1993… Pkk azmıştı. Hergün pusu, hergün karakol baskını, kan gövdeyi götürüyordu. 150 kişilik ağır silahlı terörist grup, Elazığ-Bingöl karayolunda şehirlerarası otobüsü durdurdu, kimlik kontrolü yaptı. Malatya'dan usta birliklerine giden sivil kıyafetli, silahsız 36 er indirildi. Geceyarısı saat 03'tü. Aslanlarımızı yol kenarında yan yana dizdiler, kolkola girin diye bağırdılar, Kalaşnikoflarla, Bixi tabir edilen ağır makineli tüfeklerle taradılar. Dakikalarca, şarjörleri değiştirip değiştirip boşalttılar. Delik deşik cansız bedenlerin yanına gelip, suratlarına sıkmaya devam ettiler. 33 askerimiz orada şehit oldu. 3'ü öldü sanılarak bırakıldı.”  ( Yılmaz Özdil) 

Bir televizyonumuzda bir zamanlar ilçemizde de Kızıllı köyünde öğretmenlik yaptığım yıllarda Alaca’mızda Kaymakamlık yapmış çok değerli Merhum Recep Yazıcıoğlu’nun Erzincan ilinde vali iken yaptırdığı ve değerli yazarımız Ayşe Kulin’in romanından uyarlanarak sinemaya aktarılan “Köprü” dizisinde, ilin bir köyü olan Başbağlar köyünde teröristler tarafından çelik çocuk, yaşlı ihtiyar demeden 33 canı acımasızca katledildiği sahneleri televizyonda seyrederken, (başımda olmayan) tüylerim diken diken olmuştu.

Yine bu katliamdan bir kaç gün önce Sivas ilimizde de 33 sanatçı binlerce insanların gözleri önünde canlı canlı yanarken yine dehşetler içinde idim.

Yine beni benzer duygular içine gark eden; İzmir’den Kapodokya gezisine giden masum ve günahsız öğrencilerin  bir ihmal kurbanı olarak hayatlarının baharında “Tesbih tanesi gibi bayraklara sarılı 33 tabutlarının” omuzlar üzerinde taşındığını televizyonda seyrederken kahroldum desem, herhalde yalan olmaz.

27.02.2020 tarihinde akşama doğru Suriye’nin İdlip kentintinde masum , çaresiz Suriyeli kardeşlerimizi Suriye  Rejiminin ve Rusya’nın katliamlarından korumak için gittiği gittiği sahada , alçak Rusların Uçakları ile  28.2.2020 tarih , 04.19 saat itibariyle 33 Kahraman Mehmetçiğimizin şehit edildiğini,  Mübarek Regaip kandili gecesinde öğrenmiş olmak beni kahretti. 

Bu kadar tesadüf olmaz; her beş olayda da tesbih tanesi gibi 33 canı topraga verdik. Acılarını Türk Milleti olarak kalbimize gömdük. Bir gün sonda da Amerika’dan basına ve televizyonlara bir haber geçildi; bir terörist 32 öğrenciyi silahla öldürdükten sonra kendisini de öldürdü; toplam ölü sayısı yine  33 can.

Elazığ-Bingöl karayolun’da 33 askerimiz şehit,

Başbağlar’da 33 can,

Sivas’ta 33 can,

Kapatokya’da 33 can, 

Amerika’da 33 can. 

İdlip’te 33 Kahraman askerimiz Şehit,

Rakamlara takıntım yok; batıl inacım ise hiç mi hiç yok. Hani bazıları derler ya şu rakam ugursuz bu rakam ugursuz gibi. Mesela bazıları 13 rakamını hep ugursuz sayar. Ben de böyle hiç bir inanç oluşmadı çok şükür. Ama yukarıdaki dört olaya, Allah aşkına bakar mısınız? 

Her bir katliamda tesbih tanesi gibi 33 can yok olmuş. 

Bu bir tesadüf olabilir mi? 

İşte bu başlığa neden olan; Ülkemizi yasa boğan; o günkü gazetelerden okuyalım:

İZMİR Zafer İlköğretim Okulu öğrencilerinin Kapadokya gezisi sırasında meydana gelen trafik kazasında yaşamlarını yitirenler, İzmir Konak Meydanı’nda gerçekleşen törende gözyaşları arasında son yolculuklarına uğurlandı. Aksaray yakınlarında karşı yönden gelen kum yüklü kamyonla kafa kafaya çarpışan otobüste yaşamlarını yitiren Zafer İlköğretim Okulu öğrencileri, veliler ve öğretmenler için yükselen ağıtlar, meydanda bulunanların tümü ağlattı. Kazada yaşamını yitiren 33 kişiden 29’unun cenazesi dün sabaha karşı 04.30’da  bir uçakla İzmir’e getirildi. Durumları iyi olan 14 yaralı da aynı uçakla getirilerek çeşitli hastanelerde tedavi altına alındı.[1]” 

Diğer gazetelerin attıkları başlıklar daha yürek yakıcı idi:

“Ağla Türkiyem ağla

“Kalpler Ege’de kaldı”

“Melekleri Konaktan uğurladık”

“Feryatlar göğe yükseldi”

“Konak acıya gömüldü”

Ve Her zaman söylendiği gibi:

“Bu yavruları öldürenler cezasız kalacak mı?

“Aslında hayatımız ya da ömrümüz nedir ?” diye, sorsam bana ne cavap verebilirsiniz?

Bana göre hayat veya ömür: “Tesbih taneleri gibi birbiri ardına dizilen acılı ve tatlı günlerin alt alta toplamıdır. Bazen bu tesbih tanelerinin dizildiği ip bir yerden kopuyor, bu ipe dizilmiş boncuk taneleri de sağa sola saçılıyor. Çevreye dağılan  taneleri yeniden derleyip  toplanmaya çalışılıyor ama eski boncukları aynı sırada dizmek çok zor oluyor. Dizdiğinizde de birde bakıyorsunuz ki bazı taneler eksik.....yok olmuşlar......”

Sonuçta tamamlayamazsınız; eksilen o güzelim taneleri ve canları...

Çok üzülürsünüz.

Ama nafile.....

O taneler ve o canlar artık o ipte yer almayacak...... 

Bazı canları tesbih tanesi gibi bir anda toprağa verebiliyoruz ve acılarımızı da kalplerimize gömebiliyoruz.....İnsan oğlu çok metanetli eşine ve emsaline rastlanamayan bir varlık. O yüzden Yüce Yaradan ancak bu dini (İslam Dinini)  insan  oğlunun kaldırabileceğini bildiği için bizlere yükledi; ”Emirlerime uyun yasaklarımdan kaçının”diye de  uyarıcı olarak da Yüce Peygamberimizi ve Yüce Kitabımızı gönderdi. 

Yüce kitabımızın ve Yüce Peygamberimizin yolundan yürüyenlere selam olsun..  

Devam edelim haberi biraz daha okuyalım.... 

“Ölen öğrencilerin çoğunluğunu oluşturduğu 2- A sınıfının öğretmeni Gonca Yanç, meslektaşı Yeşim öğretmen ve öğrencileri için gözyaşı döktü. Yanç, “O bir çalıkuşuydu. Sadece öğrencileri değil, velileri de eğitirdi. Annemin rahatsızlığı nedeniyle son anda geziye gitmekten vazgeçtim. Ancak keşke gitseydim de ölseydim” diye ağladı. Okul Müdürü Süleyman Karabulut da ayakta zor durabilecek görüntü sergilerken, “Benim çocuğum da yaralı ama hepsi benim çocuğum. Keşke böyle bir facia yaşanmasaydı” dedi. Yakınlarını kaybedenlerin feryatları ise törene katılanları yüreklerini kanattı. Birçok bürokrat ve  5 bine yakın İzmirli katıldı.” 

Bir başka gazetede de şu satırlar yazılmış:

 “İzmir’in simgelerinden Konak meydanı, her gün binlerce güvercini ağırlar. Güvercinler, umutları, hayalleri, sevinci ve barışı simgeler. Konak Meydanı’nın güvercinleri, dün yerleri tüm Türkiye’yi yasa boğan Aksaray-Konya yolundaki kazanın tabutlarına bıraktı. Aksaray'da meydana gelen 33 kişinin öldüğü kazaya tanık olan Nevşehirli kamyon sürücüsü Tuğrul Canlı, “Kurtarmaya çalıştığım bir öğrenci 'Ağabey, kolum nerede?' deyince ne yapacağımı şaşırdım” dedi[2] , diyor... 

Şimdi tekrar soruyorum: Bir insan olarak bu haberleri okuduktan sonra birde bu mahşeri kalabalığın içinde bayraklara sarı tesbih tanesi gibi dizili 33 taputu yan yana görürseniz ne yaparsınız? 

Benim gibi her iki gözünüzden yaşlar akıtmaz mısınız?

Yanıma gelen eşim:

“Ne oldu Şükrü” dedi, “Erkekler ağlamaz.” Ben de:

“Evet erkekler ağlamaz ama erkeklerinde demek ki ağlayacağı zamanlarlar varmış” dedim ve göz yaşlarımı sildim. Elimdeki televizyon kumandası ile tesbih tanesi gibi 33 canın dizili tabutlarını gösterdim.

İşte ben bu 33 cana gözyaşı döküyorum.” dedim.  Ayrıca bu 33 canın bir geziye giderken trafik terörüne kurban gittiklerini öğrenince, yıllar önce benimde öğretmenliğim sırasında buna benzer bir kaza ile karşı karşıya kaldığımı hatırlayı verdim.

Allah’ıma çok şükür kü (Allah’ımın sevgili kuluymuşum ki)  o kazayı ucuz atlatmıştık. Eğer o gün o kazada birkaç öğrencim ölse idi; ben bugün o çocukların ızdırabı ile yaşayamaz, şu anda seninle beraber olamazdım.“ dedim Eşime ve Cahit Sıtkı Tarancı’nın “35 Yaş” adlı şiirinin son dizelerini okudum :

“Neylersin ölüm herkesin başında,

Uyudun, uyanamadın olacak,

Kim bilir nerde, nasıl,kaç yaşında,

Bir namazlık saltanatın olacak,

Taht misali o musalla taşında.” 

Sonunda da “İşte hem bu 33 can için hem de geçmişte öğrencilerimle  başımdan geçen; fakat , hiçbir öğrencimin burnunun kanamadığı o kaza anını gözlerimin önüne geldiği için ağlıyorum” dedim. 

Eşim “Şu hikayeni anlatta dinleyelim “dedi. Ben de başladım anlatmaya....... 

 

Şükrü BİLGİLİ

 

 

Not: 15.4.2007 tarihinde yazıldı...

[1] 15.04.2007 tarihli Tercüman Gazetesi

[2] 15.4.2007 tarihli Hürriyet Gazetesi 

 
Haber :
Bu Haber 2575 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :Tesbih tanesi,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5769
Kırım haritası
İzlenme : 5767
Semer
İzlenme : 3176
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2552
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr