Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / MAKALELER-ANILARIM

ABUZİDDİN KILKUYRUK!..


ABUZİDDİN KILKUYRUK!..



 Paylaş
 28 Eylül 2018 20 : 16 


Yıllar ne çabuk geçiyor. Ağzım gözüm diyene kadar bir de bakmışınız ki aradan günler değil aylar değil yıllar geçmiş. Sizlere tam beş yıl önce  birbirini uzun süredir görmeyen iki  ortaokul arkadaşın yıllar sonra  tesadüf mü desem tevafuk mu desem,  bir havaalanında karşılaşma anında yaşadıkları esprili,  ilginç , güzel bir anıyı anlatacağım.

2011 yılının Ocak ayından 2016 yılının Ocak ayına kadar Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Malatya Şubesinde Müdür yardımcısı olarak görev yaptım. Malatya’ya gelmeden önce Ankara’da çalıştığımdan Eşim ve çocuklarımı yanıma götürmemiştim ve onlar  Ankara’da kalıyorlardı. Ben de iki haftada veya üç haftada bir uçakla veya otobüsle Cuma akşamları Ankara’ya gidiyordum ve Pazar akşamı da geri dönüyordum.

Yıl 2013. Mevsim Sonbahar. Aylardan soğuk bir Eylül akşamı. Günlerden Cuma ve saat 16:30. Mekan Malatya Havaalanının valizleri uçağa vermek için sırada bekleyen yolcuların bulunduğu geniş bir salon…

Ben valizlerimi vermiş bankların birinde uçağa binmeyi bekliyordum. Uçağın kalkmasına yarım saat vardı.  Bir de baktım sağ tarafımdaki valiz kuyruğunda benim gibi saçları dökülmüş tanıdık bir sima duruyor. Tanıdık sima arkadaşları ile hem sohbet ediyordu hem de valizlerini görevliye vermek için adım adım ilerliyordu. Bu arkadaşı ben tanıyordum. “Adı Mustafa idi. Malatya’da bunun ne işi var?” diye kendime soru sordum…”Acaba yanılıyor muydum Mustafa konusunda?…İnsan insana benzer. Hata yapmayayım. İyice bir tetkik edeyim.” dedim.

Hafızamı yokladım. Seyrek dişleri ile gülerek konuşması, kafasındaki saçlarının azlığından bu bizim “Mustafa Kılıç” dedim. Kendimden iyice emin olmak için yanlarına kadar yaklaştığımda Mustafa’nın arkası bana dönüktü. Birkaç dakika önce ön profilden ve yandan çok iyi görmüştüm kendisini. Bundan hiç şüphem yoktu artık.  “İşi tam garantiye almak için sesini de yakından duyayım” dedim. Arkadaşları ile konuşmalarına kulak misafiri oldum. 

“Evet yanılmıyordum. Sesi de, siması da  bu  bizim Mustafa Kılıç’tı.”

Mustafa’ya bir numara çekmem gerekti. Çünkü yıllar önce Ankara Keçiören Kalaba Pazarında gezerken tam karşımdan gelen Mustafa’yı görünce hem şaşırmış hem de çok sevinmiştim. Birbirimiz görmeyeli on beş yıl oluyordu. Yanına yaklaşır yaklaşmaz  “ Selamün Aleyküm Mustafa. Ne haber? Nasılsın?” deyip kucaklamak istediğimde, beni elleri ile itmiş ve “ Yav! kardeşim sen kimsin? Ben seni tanımıyorum.”  demiş , bir adım geri gitmişti.

“Mustafa sen beni nasıl tanımazsın? Ne tez unuttun ortaokul arkadaşını. Senin hafızan zayıf mı? Yoksa sen bizim Mustafa Kılıç değil misin?” dedim. Bana “ Sahi sen kimsin? Seni tanıyamadım arkadaş. Kusura bakma. Evet ben Mustafa Kılıç’ım.” deyince,  başımdaki  şapkayı çıkardım.

Benim kel kafa ortaya çıkınca “ Oooo!.... Şükrü sen misin arkadaşım ?” dedi ve biraz önce elleri ile beni kucaklamak istemeyen Mustafa, sarılarak “Şükrü, seni şapkandan tanıyamadım. Biraz da değişmişsin.” demişti.

 “Mustafa , ben değişmedim. Aynı kel Şükrü’yüm. Sen de Kel  Mustafa’sın. Senin herhalde hafızan zayıflamış. Beni kayıtlardan silmişsin. İnsan ortaokul arkadaşını  unutur mu hiç? Bak ben seni hemen tanıdım. Sana sarılmak istedim. Sen ise beni reddettin. ” deyip sohbet etmiştik ve çok gülmüştük…

Gerçekten de, Mustafa o karşılaşmamızda,  beni tanıyamadı mı ya da hatırlayamadı mı bilmiyorum. Bu benim içimde bir uhde kalmıştı. “Bir gün eğer Mustafa ile karşılaşırsam ben de aynı O’nun gibi tanımamazlık moduna yatacağım. Bakalım tavrı ne olacak.” diye merak edip duruyordum.

Bu fırsat elime geçmişti. Bunu çok iyi değerlendirmem gerekiyordu. Harekete geçmeye karar verdim. Yavaş yavaş arkasına geçtim.

Mustafa, arkadaşları ile sohbete devam ediyordu. Kuyruğun sol tarafında hafif açıkta duruyordu. Bir ara benim nefesimi ensesinde hisseder gibi oldu. Dönüp bana baktı. Ben de ona baktım. Yüz mimiklerinden ve bakışlarından “ Sanki bana , arkadaş arkama bu kadar niye sokuldun?” der gibiydi.

Mustafa’nın benden rahatsızlandığını anladım ve bir adım geri çekildim. O da önüne döndü. Bir iki dakika sonra ben kuyruktan çıktım. Mustafa’nın omuzuna sert bir omuz vurdum. Mustafa neredeyse  yere düşecekti. Yanındaki arkadaşları çevik bir hareketle kucakladılar ve Mustafa’yı yıkılmaktan zor kurtardılar.

Mustafa ve arkadaşları neye uğradıklarına şaşırmışlar bana acayip acayip bakıyorlardı. Ben hiç istifimi bozmadım. Sanki omuz vuran ben değildim.

“Afedersiniz arkadaşlar, bu kuyruk Ankara’ya giden uçağa verilecek valizlerin kuyruğu mu? Görevliye sora bilir miyim? “ dedim ve yanlarından uzaklaşmak isterken, Mustafa kolumdan tuttu kızgın kızgın bana bakmaya başladı. Ne kadar birbirimize baktık hatırlamıyorum. Yalnız “Aha Mustafa bana yumruğu indirecek” diye bekledim. Çünkü Mustafa yumruklarını sıkmış, omuzuna vurduğum sert darbenin acısını almak için hazırlanıyordu…

Beti ve benzi atan, bana yumruk atmaya hazırlanan ve gözlerinden çakmak çakmak kıvılcımlar saçan Mustafa ile göz göze geldiğimizde “Ahaha hay…..” diye birden gülmeye başladı. Biraz önce yüzü kızarmış, kızgınlık alametleri vücudunun her tarafına sirayet etmiş Mustafa, makaraları koyvermiş  kendi kedine deliler gibi gülüp duruyordu. Arkadaşları bir bana bakıyor bir Mustafa’ya bakıyor. Bir anlam veremiyorlardı.

“Herhalde Mustafa keçileri kaçırdı!” diyorlardı içlerinden.

Gülme bir dakika devam etti ve Mustafa “ Siz Şükrü Bilgili değil misiniz” dedi.

Ben hiç ciddiyetimi bozmadım. Mustafa ise hala gülüyordu…Gözlerinin içine kızgın kızgın bakarak “Kardeşim,  Şükrü Bilgili kim? Bana siz nasıl Şükrü Bilgili dersiniz.  Biraz önce bana çok sert bakıyordunuz. Gözlerinizde alevler çıkıyordu. Yumruğunuzu sıkmışsınız vurmaya hazırlanıyordunuz…Şimdi de gülüyorsunuz ve ‘Siz Şükrü Bilgili değil misiniz?’  diyorsunuz. Siz normal misiniz? ” dediğimde,  Mustafa’nın kafası karışmıştı. Bunu gözlerinden anlıyordum…

Mustafa, birkaç kere tekrarladı durdu “Siz Şükrü Bilgili değil misiniz?” diye.

Her tekrarında o gülüyordu ben ise hiç gülmüyordum, gayet ciddi duruyordum ve sonunda sinirlendim. Arkadaşlarının ve sağdaki soldaki yolcuların duyacağı bir şekilde  yüksek bir sesle “Beyefendi, benimle böyle nasıl konuşuyorsunuz? Bana nasıl Şükrü Bilgili dersiniz!  “ dedim.

Mustafa, benim bu ani çıkışım karşısında gevrek gevrek gülmesini sonlandırdı. Renkten renge girdi. “Herhalde yanlış adama çattık “dedi içinden…Biraz durdu…Beni sakinleştirmek için tekrar gevrek gevrek gülerek  “Eskişehir’de okuyan Alacalı Şükrü Bilgili değil misiniz” deyip benim seceremi anlatmaya başladı….

Ben biraz O’nu dinledikten sonra sağ elimi havaya kaldırarak “ Dur. Dur arkadaşım. Sen yanlış adamla konuşuyorsun. Biriyle beni  karıştırdın.  O anlattığın adam ben değilim . Senin kafan yerinde mi” dedim ve arkadaşlarına döndüm.

Mustafa’nın arkadaşları ağızlarını açmış bizi pür dikkat dinliyorlardı. Kafa mı onlara doğru çevirdim. Sağ elimle Mustafa’yı göstererek “ Bu arkadaşınız normal bir insan mı? Kafasında herhangi bir noksanlık yok değil mi? Beni Şükrü Bilgili adında birine benzetti. Bu arkadaşınız zaman zaman böyle birilerini birilerine benzetme hastalığı var mı?” dediğimde cevap vermediler.

Mustafa’ya döndüm “Deminden beri beni Şükrü Bilgili’ye benzetip durdunuz. Sahi Siz kimsiniz ? Bana şu kendinizi bir tanıtır mısınız?” dedim.

Mustafa, benim Şükrü Bilgili olmadığıma kanaat getirmeye başlamıştı. Gözlerinden anlaşılıyordu. Benim soruma hemen cevap verdi:” Ben Mustafa Kılıç. Alacalıyım. Mühendisim. “ dedi.

Bu karşılıklı konuşmamız sanırım beş dakika sürdü.  O kadar güzel bir rol yapmışım ki Mustafa’nın arkadaşları "Mustafa herhalde iyice ihtiyarladı. Adamları bile karıştırmaya başladı" demişler…

Sonunda Mustafa dayanamadı. “Tamam arkadaşım inandım. Sen Şükrü Bilgili değilsin! O zaman sen kimsin. Bana söyler misin?” dedi.

Ben de hiç tereddüt etmeden  “Abuziddin Kılkuyruk” dedim. Hiç gülmedim.

Mustafa’ya baktım o da gülmüyordu.  “Kimliğinizi görebilir miyim?” dedi Mustafa. Cebimden nüfus cüzdanımı çıkarıp Mustafa’ya uzattığımda,  “Abuziddin Kılkuyruk” ismime gülmeyen Mustafa, kimlikteki “Şükrü Bilgili” ismini okur okumaz başladı yine gevrek gevrek gülmeye…

Ben de onun arkasından makaraları koyverdim. Ne kadar gülüştük bilmiyorum. Bir müddet sonra her şeyi unutup kucaklaştık….Hal hatır sorduk. Ben Malatya’da görev yaptığımı  söyledim. O da Sanayi Bakanlığında Mühendis olarak çalıştığını ve Malatya’da ki Tekno Kent’i kontrol için arkadaşları ile bir hafta önce geldiklerini ve bugün de dönüş yaptıklarını ifade etti.

Konuşmamızın sonunda “Şükrü, bu numarayı niye yaptın bana? “ dedi. Ben de kendisine yıllar önce Keçiören Kalaba Pazarında karşılaştığımızda beni tanımadığı olayı anlattım ve  “Onun acısını bugün  kat be kat  aldım.” dediğimde hafifçe  gülümseyerek ”Vay be hiç unutmamışsın o günü” diye cevap verdi.

Uçağa bindiğimizde ise yine sürprizle karşılaştık. Cam kenarında arka arkaya düşmüşüz. “Bu kadarda tesadüf olmaz!” dedim içimden.

Tam güneşin battığı anda Malatya'nın semalarından kalkan bir uçakta; yıllardır birbirini uzun süre görmeyen, 1971-1972 yıllarında ortaokuldan arkadaş Alacalı iki dost, sohbet ede ede Ankara'ya güzel bir yolculuk yaptı…

Her insana nasip olmayacak güzel bir hatıra değil mi?

Bakın Mustafa arkadaşım 28 Eylül 2013 tarihindeki facebook sayfasında bu karşılaşma anımızı şöyle ifade etmiş:

‎Mustafa Kilinç‎ - Şükrü Bilgili

28 Eylül 2013, 17:51 ·

Sayın şükrü bilgili bey; ortaokul 2. ve 3. sınıf arkadaşım,

Alacalı hemşehrim; 27.09.2013 te Malatya havaalanında omuz atarak beni tanımamış rölü oynaman tiyatroculara taş çıkartacak kadar yetenekli olduğunu ispatladı. Yanımdaki arkadaşlar dahi inandı. Ama benim hafızam seni sesinden ve saçsız(kel) başından tanıdı. Yıllar geçse de tanıdım. ”

Ben de bu paylaşımın altına  “Atalarımız boş yere söylememişler: Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur. Evet Mustafacağım, güzel bir anı oldu Malatya hava alanındaki yıllar sonra buluşmamız.. Bu güzel ve esprili karşılaşmayı bir gün, on beş yıl önce Keçiören'in bir mahalle pazarında karşılaşmamızda beni tanıyamadığını da dile getirerek bir hikaye şeklinde yazacağım. Sanırım çok güzel bir yazı olacak.” demişim.

Tam beş yıl sonra bu yazıyı bugün yazmak nasip oldu. Güzel olup olmadığını sizin takdirinize bırakıyorum…

Yazan:  Abuziddin Kılkuyruk…

Not: Yukarıdaki resimde Mustafa Kılıç ayaktakilerden en sağ baştaki kişi...

 
Haber :
Bu Haber 2517 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :Mustafa Kılıç ile karşılaşmamız, Abuziddin kılkuyruk,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5769
Kırım haritası
İzlenme : 5767
Semer
İzlenme : 3176
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2552
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr