Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / MAKALELER-ANILARIM

"ALACA İLÇEMİZİN MECNUNLARI”


"ALACA İLÇEMİZİN MECNUNLARI”



 Paylaş
 17 Ekim 2016 16 : 45 


"Bu yazımı Alaca'mızın tüm mecnunlarından, ailelerinden, yakınlarından ve akrabalarından özür dileyerek yazıyorum.


Bugün sizleri hayatın değişik bir dünyasında gezdireceğim.


“Aklını ve şuurunu kaybetmiş, akıl ve şuur dengesi bozulmuş kimseye, mecnun, meczup, divane ve deli.” deriz.


Allah hiçbir kimseyi mecnun, meczup, deli divane yapmasın. Yüce Yaradanımız, bizlere vermiş olduğu aklın ve şuurun kıymetini bilmemizi ve kendisine de şükretmemizi hatırlatmak için gözümüze sokar gibi çevremizde mecnunları, meczupları ve delileri ibreti alem için yaratmıştır.


İnsanlar bu mecnunları, meczupları, delileri gördükçe ibret alıyorlar mı?


Sanmıyorum....


Acaba kaçımız onlarla kendimizi kıyaslayarak Allah'a şükrediyoruz.






İlçemizde nice mecnunlar geldi geçti. Uzun yıllardır Alaca'mızda bulunmadığımdan şimdi hangi mecnun var bilmiyorum. “78 Kuşağı Bizler” çocukluğumuzdaki “Ökkeş”i, “ Cemal”i, “ Bektaş”ı ve “ Zeliş”i çok iyi hatırlarlar.


Bunlardan, Alaca'mızın Çorum yolu ile Yozgat yolunun doğusunda kalan mahalleleri kendisine, batısını da “Zeliş”e bırakan pehlivan görünümlü ve elindeki şarap şişesiyle avare avare dolaşan, daha sonra da bir duvar dibine sızıp kalan “Cemal” ile üniversite hayatında aşık olduğu kıza kavuşamadığından dolayı mecnun olan, fakat konuşmalarıyla kültürlü biri olduğu anlaşılan, uzun saçları ve asasıyla hemen dikkati çeken “Bektaş” artık aramızda yoklar;her ikisi de öbür dünyaya intikal ettiler.


Acaba “Ökkeş” 'den haberi olan var mı?


Çocukluğumuzda çok korkardık mecnunlardan. Bu yüzden sinemaya gittiğimizde, çarşıya çıktığımızda sağımıza solumuza dikkatle bakar, onları uzaktan izlerdik. Kaçma mesafesine geldikten sonra iki elimizi ağzımıza getirir “Ökkeeeş”, “Cemallll”, “Zelişşş”, “ Bektaşşş” diye bağırır, kızdırırdık o garibanları. Onlar kızdıkça bizler de çok zevk alırdık. Bizlerle beraber aklı başındaki kişilerde bu insanlarla eğlenirlerdi.


Aslında doğru bir davranış değildi. Hiçbir kimse de bizi uyarmazdı, yaptığımız hareketten dolayı. Belkide büyüklerimiz ikaz ettiler bizleri, ama onları hiç dinlemedik.


Her cumartesi ve pazar sabahı yürüyüş için İncirli semtindeki Çiçekli Parkı'na giderim. Yine bir gün parkın yürüyüş parkurunda komşumuz Ahmet Amca ile yürürken sağ tarafımda bir ağacın altında ayakta gelene giden dikkatlice bakan bizim “Ökkeş”i gördüm.


Şaşırdım kaldım. İçimden “Acaba bu bizim çocukluğumuzdaki Ökkeş mi?” dedim.


Ben şimdi kırk beş yaşındayım. Ökkeş'in kaç yaşında olduğunu da siz hesaplayın. Kendi kendime “Ökkeş acaba bu zamana kadar yaşamış mıdır? Bu olsa olsa bizim “Ökkeş”in bir benzeridir.” dedim. Sonunda dayanamadım. İkinci turdan sonra yanına yanaştım.


-Hemşehrim sen Alacalı mısın? Dedim.


-Evet, dedi. Niye sordun?


-Sen Alaca'nın Denizhan Mahallesi yolu üzerinde mi oturuyordun?


-Evet,


-Nerde kalıyorsun şimdi? Dediğimde eliyle “Papaz Deresi” tarafını gösterdi.


-Babanla mı berabersin?


-Evet, der demez bizim Ökkeş yavaşça çocukluk günlerimizde olduğu gibi vaziyet almaya başladı, ileride yerde serili küçük taşların yanına gitti. Ben de başka bir şey demeden uzaklaştım.


Beni göremeyecek mesafedeki bir ağacın arkasına saklandım. Sabahın o seherinde “Ökkeeeeş” diye seslice bağırdım. Yürüyüş yapan insanlar beni tam göremedikleri için “Bu ses nereden geliyor diye?”sağa sola baktılar. Bense ağaçların yaprakları arasında Ökkeş'i izliyordum. Ökkeş sesimi duyunca ne yapacak diye merak ediyordum.


Otuzbeş yıl geçmesine rağmen “Ökkeş Ökkeşlikten” ben de “çocukluktan” vazgeçmemiştim. Ökkeş sesimi duyar duymaz birden kulaklarını dikti, ayaklarını yan yan basarak sesi aramaya başladı, bir eliyle de yere eğilip küçük taşlara sarıldı. Beni görse idi inanın çocukluğumuzda olduğu gibi evimize kadar kovalardı. Ama beni göremiyordu.


İnsanların ter döktüğü o parkta ben sesimin çıktığı kadar “Ökkeeeş” diye nasıl bağırmıştım, bilemiyordum. Hatta komşumuz Ahmet Amca “Şükrü ayıp olmuyor mu böyle bağırman?” diye bana kızmıştı.


İnsanlar yaşı kaç olursa olsun zaman zaman çocukluk günlerini yaşamak istiyor. Bir kaç dakika içinde Ökkeş ile çocukluğumu bu parkta yaşamıştım. Bir başkasının mutsuzluğuna rağmen ben mutlu idim. Bir anda yedi ile on yaşlarına daldım, gittim...


Okul dönüşünde Ökkeş bizi kanatlı kapılarının önünde elleri arkada beklerdi. Bizler Ökkeş'in yanından tıpış tıpış geçerken göz göze gelirdik. Ökkeş bizi iri gözleriyle dikkatlice takip ederdi. Ne biz de, ne de Ökkeş'te çıt yoktu. Ökkeş'in taş atma mesafesini geçer geçmez “Ökkeeeeş ! Ökkeeeş!” diye bağırmaya başlardık.


Ökkeş hemen harekete geçer, yerden taşları alır, kuvvetlice atar, küfürle karışık bir sesle, eskiden Kanlıbostan mevkiinden sel gelmesin diye Denizhan Mahallesinden başlayıp Muhacir Mahallesine kadar toprakla doldurulan Sete kadar bizleri kovalardı. Bizlerse katıla katıla güler önünde çil yavrusu gibi o yana bu yana kaçardık. Her okul dönüşümüz “Ökkeş”le eğlenerek geçerdi. Ökkeş'i kapıda göremediğimiz günleri ise üzülürdük.


Aynı “Ökkeş” yine yıllar önceki gibi ”Ökkeş” sesini duyduğundan sinirli ve kızgındı. Elindeki taşı sesin sahibine vurmak için sabırsızlıkla kenarda bekliyordu.


Sırf çocukluğumu yaşamak için “Ökkeş”i rahatsız etmiştim. Bu doğru bir hareket değildi. Bunun bilincindeydim. Ama hislerime birden hakim olamamıştım.


Keşke “Ökkeş”, çocukluk günlerimde bizlere savurduğu taşlardan birini başıma vursaydı da yıllar sonra aynı hatayı yapmasaydım.


Bu yüzden “Ökkeş”ten ve tüm “Mecnunlardan” özür diliyorum.


Çünkü ayrı bir dünyada yaşayan mecnunlarımızı rahat bırakalım, onları sadece güleceğiz diye zevklerimize ve eğlencelerimize alet etmeyelim. Bizleri bu konuda büyüklerimiz uyarmadı. Ne olur; çocuklarımıza, “mecnunlarla eğlenilmesinin çok yanlış bir davranış olduğunu” anlatalım ve onları uyaralım....


Sözü mecnunlarla ilgili bir fıkra ile noktalayalım.


Adamın lastiği tam tımarhanenin önünde patlamış. Ancak kaldırıma yanaşabilmiş. Sonra işlem malum... Kriko, stepne, bijon anahtarı derken bir de bunların yanına talihsizlik eklenince, söktüğü 4 adet bijon yuvarlanıp yağmur mazgalına düşer. Mazgal açılır gibi değil, bijonlar görünür gibi değil.


Talihsiz sürücü bir sağına bakar, bir soluna bakar, çaresiz duygular içerinde kaderiyle baş başa kaldırıma çöker.


Olayı en başından beri tımarhanenin demir parmaklıklı penceresinden izleyen bir mecnun “Çaresiz adam” ın halini bir süre daha acıyarak izledikten sonra seslenir:


-Heyy salaaak ! Sen ne yapıyorsun orda öyle?


-Sorma birader, lastik patladı ve değiştirirken bijonları mazgala düşürdüm.


-Düşürdüğün şeye bak! Sök öbür lastiklerden birer tane. Sok hepsi 3 bijonlu olsun.


Adam lastiklere bir bakar bir de deliye ve sanki aklına bir fikir gelmiş gibi işe girişir. Herşeyi tamamlayıp bağaj kapağını kapatan sürücünün aklı deliye takılır. Arabasına binmeden evvel ona seslenir:


-Yahu birader! Bu kadar zekan varken seni o tımarhaneye neden tıkdılar.


-Biz burada delilikten yatıyoruz, salaklıktan değil.


İlçemizin tüm mecnunlarına selam ve sevgilerimi gönderiyorum.


Not: Bu yazı 2002 yılında yazıldı. Şu anda “Zeliş” kardeşimizde Hakkın rahmetine kavuştu. Rahmetli olan ilçemizin tüm mecnunlarına Allah’tan rahmet diliyorum. Mekanları Cennet olsun. Rabbim onların yüzünü Cennet’te güldürsün....

 
Haber :
Bu Haber 6133 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :Alaca, mecnun, deli,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Kırım haritası
İzlenme : 5760
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5749
Semer
İzlenme : 3163
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2542
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr