Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / MAKALELER-ANILARIM

11-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE: LAZ HOCANIN EŞEĞİ-1-


11-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE: LAZ HOCANIN EŞEĞİ-1-



 Paylaş
 17 Ocak 2021 22 : 04 

11-ARTVİN BİR SEVDADIR GÖRPE YÜREKLERDE 

Yaşanmış gerçek bir hayat hikaye

ONBİRİNCİ  BÖLÜM: LAZ HOCANIN EŞEĞİ -1-


Çok şükür nihayet bana sıra gelmişti... Zarfı tuttuğum elim tirim tirim titriyordu... İstiklal Marşımızı bizlere hiçbir ücret almadan armağan eden ve “Yüce Türk Milletine bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın “ diyen Merhum Mehmet Akif Ersoy Milli Marşımızın daha ilk kelimesinde bizlere  “ Korkma!..”  diyordu ama benim içimde bilemediğim bir tedirginlik bir korku vardı Artvin’e ilk ayak bastığım andan itibaren...


Çocukluğumda hayvanlarımızın dışkılarını attığımız havlumuzun bir köşesindeki öbeğin kenarında erimiş karın açıldığı zeminde; aç kalmış karnını  doyurmaya çalışan, yaramaz bir çocuğun sapanla vurulmasından veya kendisine tuzak kurulan bir gözerin altında kalmasından korkan, tane tane yemini yerken, gözleri ile de çevresini kolaçan eden ürkek bir serçenin tedirginliği ile elimdeki sarı zarfı,  Eğitim Şefi Faik Terzioğlu öğretmenime uzattım. 


Eğitim Şefimiz Faik Terzioğlu, Artvin Erkek Öğretmen Okulunda Tugo lakaplı Müdürümüzden sonra gördüğüm ve tanıdığım  okulun etkili ve yetkili eğitimden sorumlu idarecisiydi...Eğitim Şefinden başka  Müdür Yardımcısı vardı mıydı hatırlamıyorum bu okulda. Ortaokulda  Kel Müdürümüz Nürettin Sevi’nin yanında arz-ı endam eden Efeler diyarı Eğe’nin Aydın ilinden gelme  boylu poslu, kısık gözlü , sarışın yağız bir deli kanlı olan Müdür Yardımcımız Ahmet Bayrav vardı... Ama Eğitim Şefliği gibi bir makam yoktu ortaokulda...


Sanırım Eğitim Şefimiz Faik öğretmenimizin masası sol tarafta duvar tarafında idi. Ben de zarfı verdiğimde masanın yarım metre önünde esas duruşta duruyordum, sağ kolumun üzerinde de okulun bahçesine bakan camların önündeki beyaz tüller arasından gün ışığı girmeye çalışıyordu... Arkamda odanın diğer duvarı vardı... Sol kolumda da giriş kapısı önünde benden sonra kayıt olacak Ertuğrul İleri bekliyordu...


Faik Terzioğlu öğretmenimizin yüzüne mahçup bir bakışla göz altından süzdüm. Tek tük kırarmaya başlamış gür saçlarının kısa ve yukarıya taranmış dik hali, dudaklarının hizasındaki aynı saçlarında olduğu gibi tek tük kır bıyıkları, gözlüklerinin altındaki burnunun inceliği, gözlerinin iriliği, yüzündeki gerginlik hali yani sinirlilik ifadesi, biraz önce önümdeki  arkadaşın kaydını yaparken makineli tüfek gibi konuşması,   Faik öğretmenimizin ben de ilk anda tam bir Laz olduğu kanaatı hasıl oldu...


Anadolu’nun göbeği sayılan Çorum’un Alaca ilçesinden kalkıp gelen on üç yaşındaki bir çocuğun “Lazların tipleri “ ve “lazların konuşmaları” hakkında nereden bilgisi vardı?... 


Yoksa sıkıyor mu idi Şükrü?..


Bunu  nasıl anladığımı sizlere tane tane isterseniz kısaca anlatayım....


Evimizin karşısında Trabzon’dan gelme; bir zamanları İlçem Alaca’da Belediye başkanlığı yapmış çocukluk arkadaşım Mahmut Köksal’ın babası Camcı Laz Ahmet Amca ‘nın ve yüz metre aşağıda yine Laz Ahmet Amcaya akraba olan; oğulları Recep, Şaban ve Talip ( bunun adını niye Ramazan koymadı ise Hacıemmi!..) arkadaşlarımızın babası, ilçemizde meşhur boz eşeği ve eşek arabası ile herkes tarafından tanınan Laz Mehmet Hocamızın konuşmaları, tipleri aynı Faik Terzioğlu Öğretmenimiz gibiydiler...


Karşı Komşumuz Laz Ahmet Amca, ilçemizin ilk cam satan esnaflarındandı. Daha sonra cam satışı ile birlikte züccaciye (kap kaçak) işi de yaptı. Hatta bir ara kap kaçak kalayladığını da hatırlıyorum...Laz Ahmet Amcanın oğlu eski belediye Başkanımız Mahmut bizlerden bir iki yaş büyük olduğundan çocukluk oyunlarımıza ve yaramazlıklarımıza fazla karışmaz, çarşıdaki dükkanlarında babasına yardım ederdi.


Bizler genelde “Hacıemmi” dediğimiz “Laz Hoca’mızın ”  oğulları Recep, Şaban ve Talip’le arkadaşlık yapıyorduk. Kanlıbostan’da, Södözü’nün  ( Özhan veya bir başka adı olan Tezekan Mahallesi’nin) tarlalarında,  kıraçlarında hayvanları otlatırdık. Ağrek yerlerinde ( hayvanları öğleleri dinlendirdiğimiz su kenarlarında) otururken onlardan Lazca kelimeler öğrenirdik. İşte o öğrendiğiniz kelimelere benzer sözler çıkıyordu Faik öğretmenimizin ağzından... 


İşte bu yüzden Faik öğretmenimizin laz olduğunu daha ilk görmemde bir doktorun hastasını muayene edip teşhisi koyduğu gibi Ona halis mulis bir “laz”dı dedim içimden. ”Kimlere laz denir? Nerede yaşarlar, kültürleri, horanları, karakterleri nedir? “ gibi derin konulara girmeyeceğim. Sadece Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaşayan kendilerine özgü bir şiveleri, konuşmaları, kültürleri olan; hamsi balığı gibi yerlerinde duramayan, hemen sinirlenip bir alev gibi parlayan, tez canlı, özellikle sivri iri burunlu , vatanını , milletini seven milliyetçi-muhafazakar bir halk olarak bilin onları yeter..


Burada ilçemizde herkes tarafından çok iyi bilinen “Laz Mehmet Hocamızı” ve “Laz Hocamızın Boz Eşeğini, eşek arabasını” anlatmadan  geçemeyeceğim... Bu vesile ile lazlar hakkında da azda olsa bilgi sahibi olacağınızı düşünüyorum...


Laz Hocamız ( Hacıemmi) mahallemize  yiğit bir boz eşek ile Trabzonun Çaykara ilçesinden gelmişti. Çok yakınımızda da bir ev satın almış, kendi elleriyle de boz eşeğine ahşaptan sağlam bir eşek arabası yapmıştı. Boz Eşeğinin arkasına taktığı eşek arabası ile ilk önceleri Alaca ilçemizin sokaklarında ve köylerinde çerçicilik yaptı. O güne kadar mahallemizde olsun, ilçemiz Alaca’da olsun hiç eşek arabası yoktu. At arabası deseniz çok sayıda vardı. Eşyalar, yükler, çarşıdaki sebzeler ve meyveler hep at arabaları ile taşınıyordu.Laz Hocamız’ın Alaca’ya gelmesiyle ilçe halkı eşek arabası ile tanışmış oldu. 


Daha ilkokula başlamadığım yıllarda sebze, meyve pazarının kurulduğu Cuma günleri sabahleyin Değirmendere köyünden kağnı arabaları kıcılıya kıcılıya evimizin önünden geçerdi. Bizler de kağnıların büyük tekerlerinin hemen arkasında sağlı sollu çıkıntılarına biner , amcalar kızmazsa çarşıya kadar büyük bir zevkle giderdik. Atarabaları yaygınlaşınca İstiklal Savaşında mermi taşıyan, öküzlerin, camuzların koşulduğu kağnılar tarih sahnesinden silinip köylerde ya kenarlara atıldılar ya da parçalanıp sobalarda yakıldılar. Şimdi bu kağnıları bulmak çok zor...


İşte Laz Hocamızın bizzat kendi eliyle yaptığı, alınteriyle ağaçlardan çattığı çok değerli boz eşeğini koştuğu,  eşek arabasının kalitesi, taşıma kapasitesi ve boz eşeğinin hızı, Kağnı’dan bir “tık” üstte, atarabalarından ise bir “ tık” altta idi...


Laz Hocamız, Boz Eşeği’nin arkasına taktığı eşek arabası ile yıllardır, hayvanlarına yazı yabandan ot, sap, saman çekti. Bir ara Kanlıbostan mevkiinden Şeri Çavuş’un, Manifaturacı  Hacı Hafız Güzel’lerin tarlarına bostan, sebze, mısır, buğday, arpa ekti. Bu bostanları, sebzeleri, tahılları ve saplarını hep emaktar boz eşeği ve eşek arabası ile çekti. Boz eşek ve eşek arabası Laz Hoca’nın her şeyi idi. Onun en büyük sermayesi idi. Onunla yatıyor onunla kalkıyordu. Laz Hocamız işte ilçemizde bu eşeği ve eşek arabası ile ünlenmişti.


Laz Hocamız ilerleyen zamanlarda evinin önüne bir küçük bakkal dükkanı açtı. Ne bulduysa sattı. Dükkanın önüne de iki büyük kocaman varil koydu. Biz bu varillerde ne satacak diye çok merak etmiştik ilk önce. Dükkanda sattıklarının yanında Laz Hocamız, o yıllarda hemen hemen her evde kullanılan gaz lambalarının ve ahırlarda kullanılan idare lambalarının yakıtı olan gazyağı satışına başlamıştı. Gazyağını da dükkanının önüne koyduğu bizim çok merak ettiğimiz o iri varillere koyuyordu.


Evimizde gazyağı bitince annemizin elimize tutuşturduğu gazyağı şişesini alıp doğru Komşumuz Laz Hocaya  giderdik. Laz Hocamız varil kapağını açar, şişemize honiyi yerleştirir, kenarda asılı duran litre kabını alır, verdiğimiz para kadar gazyağını şişeye doldururdu.


Laz Hocamızın varillerinde gazyağı tükendiğinde, boş varilleri eşek arabasına yükler, ahırındaki boz eşeğinin boynuna hamudunu geçirir, eşek arabasına koşar; boz eşeği ve eşek arabası önde, Laz Hocamız arkada çarşıya doğru revan olurlardı...


Laz Hocamız, eşek arabasının arkasından giderken başında takkesi, üzerinde genelde kışın uzun kahverengi  yazın ince krem renkli tertemiz paltosu olurdu ve elleri hep arkada, gözleri yerde , dudaklarında “ Allahüekber “, “ “Sübhanallah “, “ Elhamdulillah “  gibi tesbih dualarını okuyarak sağına soluna bakmadan dünyadan elini eteğini çekmiş bir derviş gibi yürürdü. İnsanlar da bu manzaraya trene bakar gibi garip garip bakardı...


Eşek arabasına koşulmuş Laz Hocanın Boz Eşeği, sahibi Laz Hoca’nın arkasından gelip gelmediğini haberdar mıydı bilmiyorum. Sadece benim ve Tüm Alaca halkımızın bildiği bir şey vardı:o da şu idi: Şu anda hepimizin cep telefonlarında indirdiğimiz ve birçok araçlarda bulunan, yolu tarif eden, ; “beş yüz metre sonra sağa dön, iki yüz metre sonra sola dön, düz istikamette devam edin “ deyip gideceğimiz yönü tayin eden NAVİGASYON sistemi; Laz Hocamızın Boz Eşeği’nin beynine ta o yıllarda yüklenmişti. 


Laz Hocamız, önünde tıpış tıpış giden eşek arabasına koştuğu boz eşeğine hiçbir talimat vermediği halde; “sağa dön, sola dön, yolun sağından git, kavşakta dur, bekle” gibi direktifleri de  demediği halde iki üç kilometre uzaklıktaki Zile Caddesi üzerinde Kaleli’nin benzinliğe hiç bir yere sapmadan doğruca gider, gazyağının satıldığı pompanın önünde dururdu Boz Eşeği... Pompacı da “ Hacıemmi  hoş geldin “ der, boş gazyağı varillerini doldururdu. 


Bu yol güzergahında sanırım Laz Hocamız zikirden başka bir cüz de ezbere Kuran okuyordu içinden. Bazende paltosu cebinden çıkardığı tesbihi tane tane çeker dualar ederdi...


Laz Hocamızın variller dolunca, boz eşeğinin yönünü geldiği ters istikamete çevirir; bu sefer de yine Alaca’mızın Zile Cadesi’nin sağından çarşıya doğru Boz Eşeği yürümeye başlardı. Laz Hocamız da tabii ki aynı şekilde peşine takılırdı. 


Laz Hocamızın Boz Eşeği, Alaca’mızın göbeğinde dört yolun kesiştiği ( Ankara-Zile ve Çorum Yozgat yollarının birleştiği yer) kavşakta durur, sağa sola bakar sonra da yolun emniyetli olduğuna kanaat getirirse yoluna devam ederdi. Merkez Eski camiyi, Tuzcu Cabbar Dedeyi geçtikten yirmi metre sonra  sola yani bizim mahallenin Cumhuriyet Caddesi’ne sapar, arkasında taşıdığı iki koca varil gazyağını Laz Hocamızın kapısının önündeki dükkanın önüne getir ve dururdu...


Laz Hocamız da oğlu Talibi’i, Receb’i  veya kızlarını çağırır; varilleri eşek arabasından yere indirir indirmez; Laz Hocamızın Boz Eşeğinin getireceği gazyağını dört gözle kuyrukta bekleyen bizlere satışa başlardı... 


Laz Hocamız daha sonra çarşıya da bir dükkan açtı. Çarşıdaki dükkanı kendisi ve oğulları Talip, Recep ve Şaban yürüttü. Mahallemizdeki baklalı da eşi ve kızları yıllardır esnaflık yapmış gibi dükkana baktılar. Bazen ben alış veriş için dükkana gittiğimde Laz Hocamızın Eşi Gülşişe Teyze; ben daha toplama çıkarma yapmadan, aldıklarımın doğru bir şekilde hesabını yapar, uzattığım paranın üstünü elime sayardı... Buna çok hayret ederdim...Hesapta kitapta yetmişli yaşına rağmen, hiç mektep medrese görmemesine rağmen benden çok ilerideydi...


Elli yıl önce navigasyonun icat edilmediği 1970’li yıllarda; Laz Hocanın evinden ta benzinliğe kadar gidilen güzergahın tarifini “Laz Hocanın Boz Eşeği”nin hard diskine kim yüklemişti , kulağına kim fısıldamıştı, kim öğretmişti bu eşekoğlu eşeğe. 


Tabii ki büyük bir ihtimalle ağzı Kur’anlı, dili zikirli, çalışkan, dürüst, işiyle meşgul olan, helal rızık peşinde koşan, harama , helale çok dikkat eden, komşularını üzmeyen, onları kırmayan sadece mahallemizde değil, ilçemizde de çok sevilen Laz Hocamızdan başkası değildi.  


Laz Hocamız sanki ilçemizde yaşayan bir evliya gibiydi. Rahmetli babam vefat ettiğinde, Ankara’dan süratli bir şekilde gelip, yerde yatan babamın cenazesinin yanına geldiğimde; Laz Hocamız babamın çenesini bağlıyordu ve bana:


 "Başın sağ olsun. Allah Rahmet etsin. Baban iyi bir komşu idi. Çok güzel bir cenazesi var. Tertemiz. Allah herkese böyle ölüm nasip etsin. Üzülme yavrum Şükrü!..” demişti. Ben de ölümüne yakın günlerde yatakta yatan Hacıemmiyi ( Laz Hocayı) ziyaret etmiş, pırıl pırıl tertemiz elini öpmüş, nurlu yüzene bakıp, dudaklarından dökülen duasını almıştım. Mekanı cennet olsun...


Sadece Laz Hocamız bu boz eşeği ile varillerle gazyağı taşımıyordu; Yozgat yolundaki toptancı Abdullah Aktaş’a gıda maddesi almaya gittiğinde de sırtında ağır variller konulmadığında Boz Eşek, Zile Yolundaki Kaleli’nin benzinliğe gidilmeyeceğini biliyordu; şehir merkezindeki dört yol kavşağına gelince, hemen sağ taraftaki Yozgat Yoluna sapıyor, gidip Abdullah Aktaş’ın toptancı dükkanının önünde duruyordu. Böyle akıllı bir eşek dünyaya gelmemişti sanırım. Sizler duydunuz mu gördünüz mü Laz Hocamızın Boz Eşeği gibi bir Eşeği...


Devam edecek...


Laz Hocanın Eşeği’nin geçtiği Alaca dört yol kavşağı videosunu izlemek için aşağıdaki linki tıklayın.


https://www.facebook.com/hikmet.ozdemir.3386/videos/4011076122248499/


Not: Komşumuz çok değerli Laz Ahmet Amcaya, Laz Mehmet Hocamıza Allah’tan rahmet diliyorum. Mekanları cennet olsun...


Laz Hocanın Eşeği karikatürü okul arkadaşım Necati Çavdar tarafından gönderilmiştir. Bu güzel eşeğe mersiye yazmış Alaca’mızın şairlerinden Halil Gülşen arkadaşımızın şiirini Laz Hocanın Eşeği yazımın ikinci bölümünde yer vereceğim ve Laz Hocanın Eşeği hikayemize devam edeceğim.

 
Haber :
Bu Haber 535 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :Laz Hocanın eşeği, Artvin,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5788
Kırım haritası
İzlenme : 5781
Semer
İzlenme : 3184
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2559
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr