Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / MAKALELER-ANILARIM

1-CIBIR BOYUNLU TAVUK


1-CIBIR BOYUNLU TAVUK



 Paylaş
 07 Ocak 2021 18 : 27 

CIBIR BOYUNLU TAVUK !..(1)


-BİRİNCİ BÖLÜM-


Hikayemize geçmeden önce “ cıbır” kelimesi hakkında biraz malumat toplayalım. Sözlükleri taramaya başladığımda  “aboooo!” ne göreyim; ne kadar da anlamı varmış bu asilzade kelime “ cıbırın”.  Ben sadece benim gibi kafasında saç olmayan kel kafalara “cıbır kafa “ denildiğini biliyordum. 


Kazın ayağı maalesef öyle değilmiş...


Cıbır ile ilgili kelimeyi sözlüklerden tararken şaştım kaldım doğrusu; “Uçkur lastiği” gibi veya “ ağızda çiğnenen sakız “ gibi “her tarafa sünen ve sündüğü her cümlede de ayrı ayrı anlam yüklüyor kendine bu cıbır kelimesi. “Cıbır“ın birçok anlamı olduğunu inanın şu ana kadar bilmiyordum.


“ne-demek.net“ internet sitesinde “cıbır” için yazılanlar dudağımı uçuklattı; usanmadan okuyalım:

 

“1) Sırsıklam, sulu. 2) Geçim darlığı çeken, yoksul, züğürt, işsiz, güçsüz. 3) Tüyü dökülmüş, kel , cıbıldak. 4) Tembel, beceriksiz. 5) Kısa boylu insan, yaşı büyük, boyu küçük. 6) Cılız, zayıf. 7) Suyun sığ yeri. 8.) Küçük tahta fıçı. 9) Ağaçsız ova, ağaçsız dağ. 10) Tortu, cibre. 11) Çıplak. 12) Çürük ezik meyve. 13) Üzüm posası. 14) Çalı çırpı. 15) Ağaçsız yer. 16) Tüysüz. 17) Parasız, yoksul. 18) Işkın. 19) Parası olmayan, züğürt. 20) Züğürt, kimsesiz. 21) Müflis, fakir. “ (1) 


Türk Dil Kurumunun internet ortamındaki sözlüğüne “cıbır“ kelimesinin anlamını öğrenmek için girdiğimde bana şu cevabı verdi: “Bu sözcük güncel Türkçe Sözlük’te bulunamadı.” 


Şimdi ben ikilem içinde kaldım. Devletin resmi sözlüğünde “cıbır” kelimesi yok; ama diğer sözlükte ise yirmi ikiye yakın anlamı var. 


Ne ise diyelim ; biz “cıbır boyunlu tavuk hikayemize “ başlayalım...


Aklıma düşerse her Cuma günü Cuma namazından önce namazın dışındaki şartlardan ikincisi olan “Necasetten  Taharet” farzını yerine getiririm. “Necasetten taharet, (necasetten temizlik) vücut, elbise ve namaz kılınacak yerin, (insan kanı ve idrarı, at, koyun gibi hayvanların idrar ve dışkıları gibi) dinen pis sayılan şeylerden temizlenmesi demektir.” (2)


Ben de bu cuma camiye gitmeden vücûd temizliğinden başladım işe; önce el ve ayak tırnaklarımı kestim. Sonra da yıllar önce aldığım elektrikli şarzlı traş makinesi ile sakallarımı aldım. Malûmunuz olduğu gibi korona yüzünden berberlere gitmek çok riskli. Bu mikrop özellikle bu tür yerlerlerde daha çok yayılıyor; her ne kadar berberler  müşteriden sonra aletleri temizleseler de benim berberlerde traş olmak artık içime sinmiyor...


Bir ay önce pandemiden dolayı berbere gitmediğimden sakallarım çok uzamıştı. Başta (kafada) fazla saç olmadığından idare eder diye sadece ilk  defa makine ile sakalımı traş etmiştim ve çok da güzel olmuştu. Bugünde ikinci denememde sakal traşım da çok başarılı idim. Aynaya baktım. Gayet güzeldi. Berbere vereceğim sakal traş parası kısa günün karı diye cebe kalmıştı... 


Sakallar olmuştu ama kafamın tepesindeki birkaç tane ayva tüyleri ile kulaklarımın kenarında , ensemdeki kıllar ise “on bir on bir “ maç yapıyorlardı; bir kısmı kulaklarımın üstünden sarkmış, bir kısmı ensemde  at yelesi gibi arkaya uzamış, “ bizim başımız kel mi?” ; “bizleri niye traş etmiyorsun? Ey Çorumlu hemşerim, Allah rızası için bi de bize bi el atsan!...” demesinler mi?


Gerçekten de aynaya iyice yaklaşıp baktığımda ensemdeki at yeleli , lüle lüle seyrek saçlarım hayli uzamış, kulaklarımın hemen arkasındaki yakın komşusundaki kıllar ile sakallarımın sınırdaşı fafullerim dediğim kıllar ise bayağı uzamışlardı. Tepedeki tek tük ayva tüylerini hiç kale almadım; “ onlar kesilse de olur kesilmese de”dedim, elimdeki şarzlı traş makinesini önce (yine kıyamadım) tepedeki ayva tüylerine saldım. Bunları almak çok rahat oldu. Önemli olan kulakların arkasındaki ve ensemdeki saçlardı. Makineyi sağlı sollu kulak arkalarından ve ensemden de pullukla tarla sürer gibi benim hava alanı olan kafayı bir aşağı bir yukarı gezdirerek nadas etmeye başladım. 


Ensemdeki ve kulak arkasındaki saçlarıma yaptığım ilk atak  sonrası makine can çeken bir hayvan gibi hafifçe çıkardığı   “ cız cız cız “ seslerinin arkasından “pat “ diye sustu... Benim orman gibi sık saçlarıma makine bile dayanamadı herhalde dedim içimden...Makinenin açma kapa düğmesine tekrar kapatıp geri açtım. Makine de tık yoktu. 


“Aha!.. “ dedim, “Benim pişmiş kelle yarım kaldı. Milletin içine bu şekilde nasıl çıkacağım.  Ensem de , kulaklarımın arkasında horozların ibikleri gibi ara ara saçlar kaldı. Şükrü, şu yaptığını görüyor musun? Berbere gitmeye korktun. Şimdi bu yarım yamalak , aynı tren yolu olmuş ense traşınla ne yapacaksın?” 


Yan profilden aynaya bakarken de birçok soruları sordum kendi kendime...Ensemi tam göremesem de elimi kafamın arkasına attığımda, sürülmemiş pardon makinenin gitmediği yerlerde, parmaklarıma tutam tutam saçlar geliyordu. Demek ki  hala benim tarlada traş edilmesi gereken kıllar vardı. Makine de grev yaptığı için işi durdurmuştu. Ayıtla pirincin taşını...


Banyodan çıkıp eşime de bu kılıkla görünmek istemiyordum. Çünkü eşim ısrarla “ Berbere git traş ol. Geçenki seferde olduğun gibi sağı solu kıllarla kirletme.”  demişti. Şimdi beni bu halde görse “ Oh oldu!.. Milletin karşısına bu şekilde çık. Rezil ol. Bu halde berbere de gitsen seninle dalga geçer” sözlerini duyar gibiydim.


“Demokrasilerde çare tükenmez.” Traş makinesinin kutusunu açtım. Baktım orada bir şarz aleti vardı. Beş yıl önce aldığım bu aleti hiç kullanmadığımdan şarzı var mı yok mu diye hiç kontrol etmemiştim. Ne zaman şarza taktığımı hatırlamadım ama bir ara makineyi şarza takmıştım. İşte o taktığım elektrik gücü ile iki sakal traşını tam olmuştum, saç traşı ise şimdi yarım kalmıştı. 


Traş makinesini şarza taktım. Tekrar aynaya bir daha baktım. Bu sefer gözlükleri takmıştım. Gözlüksüz uzağı da yakını da net göremiyordum. Ön profil gayet güzeldi ama yan profilim ise felaketti; sanki herk edilmiş kesekli, çakıllı bir tarla gibiydi. Kulağımı elimle yatırıp yan gözle baktığımda benim enseyi görmenizi isterdim. Bu tarla bu kadar mı kötü sürülürdü. Allah’ım!... Bir yerde hiç saç yok,  bazı yerlerde ise tutam tutam saçlar var!..


“Aman Yarabbi !.. Tam bir boynu yolunmuş, tepesinde bir tutam tüyleri olan  cıbır bir tavuğa dönmüşüm” dedim.


Siz hiç hayatınızda boynunda hiç tüy olmayan ( anadan doğma, sonradan olma değil!..), sadece tepesinde şapka gibi tüyleri olan “cıbır boyunlu tavuk gördünüz mü? Çocukluğumda bizim bu tip çok tavuğumuz vardı. Tabii o yıllarda benim sırma saçlarım olduğundan bu “cıbır boyunlu tavuklar”  fazla dikkatimi çekmemişti!.. Ne zaman kelleştim, işte o zaman bu tavukları hatırlamış oldum...


Bu şahane görüntümü aynada temaşa ederken ortaokul yıllarıma, Kızıllı’da öğretmenlik yaptığım yıllara ve bir de Büşra Kızımın köyüm Kalecikkaya’da “ “Cıbır boyunlu tavukla “  yaşadığı hem gülünç hem de hüzünlü hatırasına daldım gittim.


Devam edecek...


Not: Resimdeki halim en son halim. Yukarıdaki anlatılan hikayedeki görüntülerim değil; biraz şarz dolduktan sonra yyanlış anlamayın!.. 


(1) https://ne-demek.net/cibir-ne-demek/


(2)https://www.namazsitesi.com/namazin-farzlari/necasetten-taharet.html

 
Haber :
Bu Haber 1602 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :CIBIR, tavuk,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5769
Kırım haritası
İzlenme : 5766
Semer
İzlenme : 3173
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2550
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr