Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / BABAM, ANNEM VE AKRABALARIMIN HAYATI

2-Otuz Milyon Lira;13 Nisan Babamın vefatı


2-Otuz Milyon Lira;13 Nisan Babamın vefatı



 Paylaş
 30 Mart 2016 15 : 57 

BUGÜN TAM YİRMİ YIL OLMUŞ!..


Sabah namazından sonra yirmi yıl önce bugün saat yedide vefat eden babam için aynı saatte ruhuna bir “ Yasin “ okuyup dua ettim. Ölümünden sonra yazdığım, her okuduğumda hüzünlendiğim ve ağladığım bir yazımı paylaşıyorum.  


“OTUZ MİLYON LİRA”


Rahmetli “Işılak Sımayıl” babam seksen yedi yaşında Hakk’ın rahmetine kavuştu. Ölümünün yaklaştığı son yıllarda, halını hatırını her sorduğumda “Balam bu sene geçen seneden iyi değilim," derdi. Ben de moral vermek için "Baba çok iyisin çok iyisin. Maşallah senin yaşındaki insanlar yaşamıyor. Hayatta olanlar da senden daha kötü durumda,” diye teselli ederdim...


O, bu sözlerime tabii ki inanmazdı. Çünkü gerçekten de babam, her geçen yıl bedenen bir çınar ağacının çöktüğü gibi gün be gün eriyordu. Zihinsel olarak hiçbir zaman hafızasını kaybetmemişti. Öldüğü ana kadar da aklı başında idi. Geçmiş ile ilgili hatıralarını hiç unutmadı. Ziyaret edenleri hep tanıdı. 


Babam, bir cumartesi sabah (13.04.2002) saat yediye doğru gözlerini bir daha açmamak üzere kapadı. Ölüm anında yanında değildim. Ankara'dan o sabah ziyaretine gitmeye hazırlanıyordum ki ev telefonum acı acı çaldı. Telefondaki kardeşim Yusuf, üzgün ve ağlamaklı bir sesle, " Abi babam çok rahatsızlandı. Acele gel," diyordu. "Yusuf, yoksa öldü mü?" dedim gayri ihtiyari. "Evet abi. Babamı kaybettik. Başımız sağ olsun," dedi ve telefonu kapattı.


Babamın ölüm haberini almıştım. Her insan gibi ben de  çok üzüldüm. Ne yapacağımı bilemedim. Arabama nasıl bindiğimi, Alaca'ya iki saatte nasıl gittiğimi hâlâ hatırlamıyorum.

 

Aslında yaptığım hiç de doğru bir davranış değildi. Çünkü o saatten sonra babamı yeniden diriltebilir miydim? 


Asla!..


Canımı dahi hiç düşünmeden, hız sınırını aşarak; üç saatlik yolu,  iki saatte nasıl aldım? Kendimi hâlâ affedemiyorum. Belki kaza yapıp, başkalarının hayatına sebep olabilirdim, belki de ben de ölebilirdim. Ne kadar yanlış bir hareketti! Böyle durumlarda sakin olmamız gerek. 


Ama maalesef olunmuyor...


Ölüm Allah’ın emri. Her canlı ölümü tadacak. Babamın da vakti saati gelmişti. Bugün saat onun için durmuştu. Bizler ise yaşıyorduk. Kıyamete kadar insanlar doğacak, yaşayacak, zamanı gelince de ebedî âleme yolcu olacaklar. Gerçek hayat aslında öldükten sonra başlıyor. 


Acaba oraya gitmeye hazır mıyız?


Heybemizde bizlerin yüzünü ağartacak namaz, oruç, zekât, hac, iman, hayır hasenat, hayırlı bir evlat, bir eser var mı? 


Eğer bunlar varsa ölümden korkmayın...


Eğer yoksa vay halimize; “yan ağla dön ağla!”


Babamın heybesi hem bu dünya hem de öbür alem için dolu idi. Haramı helali bilen, heybesine koyduğu bir keserle  rızkını kazanan ve kimselere bizleri muhtaç etmeden büyüten, namazında niyazında, çevresine yardım eden, sevilen, sayılan çok iyi bir insandı. O öbür alem için Rabbimin istediklerini bu dünyada hazırlamış, heybesine koymuştu. İki kere annemi de yanına alarak hacca gitmişti. İçkisi,sigarası, kumarı yoktu. Kahvede dahi çay içmeyen, dedikodu yapmayan ender insanlardan biriydi.

 

Yeterki iş olsundu ona; gece gündüz demiyor, kar kış demiyor çalışıyordu.  İşten geldikten sonra ahırdaki hayvanların yemini veriyor, onları tarıyor, altını temizliyor; sonra da bahçemizdeki meyve ağaçların ve sebzelerin sulanması ve bakımı ile uğraşıyordu.  ibadet gibi görüyordu çalışmayı... 


Yalnız bu dünyadan bir türlü ayrılmak istemiyordu. Ayakları tutmadığından altı aydır yatakta yatmasına rağmen Rahmetli daha uzun süre yaşamayı kafasına koymuştu. 


Ölmeden bir hafta önce ziyaret ettiğimde, “Rüyamda rahmetli bacanağım Hamit'i ve komşumuz Vahit Çavuşu gördüm" demişti. Her iki kişiyi sağlıklarında çok severdi. Ölüm yaklaştığında insanın sevdikleri ya rüyalarına ya da gözleri önüne gelirmiş. Babama da sevdikleri rüyasında gelmişti. Ben de  şaka yollu “Baba,  yoksa seni yanlarına mı çağırıyorlar," demiştim. 


Tek gözünü yumarak gözümün içine bakıp, "Balam senin dediğin gibi yanlarına çağırdılar. Ben de 'Hadi varı verin varı verin. Allah’tan mühlet aldım. Yüz yaşına kadar yaşayacağım’ dedim.  Onları gönderdim" demişti.


Alaca'ya ziyaretine her gittiğimde "Şükrü ne getirmiş "diye, elime çocuk gibi bakardı. Cevizli lokumu (Sadrazam lokumu) ve kuru üzümü çok severdi. Garajlardan iner inmez; Zeki Yağlı'nın leblebici dükkânına uğrar, babamın çok sevdiği bu gıdaları alırdım. 


Bazen unuttuğum oluyordu. O zaman da hemen yüzüme "Hani benim sadrazamım ve hani benim üzümüm. Sen ne biçim evlatsın! " diye lafları vururdu. "Baba unuttum. Çarşıya gideceğim. O zaman alırım " desem de gönlü olmazdı. Rahmetli biraz tez canlı idi. O anda dediği olacaktı. Daha sonra alıp getirsem de kıymete geçmezdi. 


Rahmetliden ayrılacağım zaman elini öper "Babacığım Allah'a ısmarladık. Benden bir isteğin var mı?" derdim. Hemen bir gözünü yumar, başparmağı ile işaret parmağını bir birine ovuşturarak "Harçlığımı ver de nereye gidersen git "derdi. Ben de hiç ikilemeden elimi cebime atar, Merkez Bankasından getirdiğim; el değmemiş gıcır gıcır paraları eline sayardım. Verdiğim taze paraları, beyaz nurlu sakalının her iki yanına sürdükten sonra arkasında yığdığı yastıkların altına koyardı.


Anneme sorardım : "Babam benden aldığı paraları ne yapıyor" diye. Annem de “Evladım senin paraları bize hiç vermiyor. Onu kardeşin Yusuf'a veriyor. Sen gelmediğin hafta olursa, ona sadrazam lokumu ve kuru üzüm aldırıyor. Bazen de köfte getirttiriyor" demişti.


Aslında babamın paraya ihtiyacı yoktu. Emekli maaşı alıyordu. Alaca'ya her gittiğimde harçlığını almadan beni göndermezdi. Adeta beni haraca bağlamıştı...


Parayı her verdiğimde  "Oğlum Şükrü, Allah sana darlık göstermesin" derdi. İster inanın ister inanmayın babamdan aldığım bu güzel duadan dolayı bugüne kadar maddi olarak hiçbir sıkıntı çekmedim. Ne zaman maddi bir bunalıma girsem, hiç ummadığım bir yerden sorunum çözümlenirdi. Bunu da hep babamın bana yaptığı duadan olduğuna inanıyorum.


Özellikle gençlerimize buradan sesleniyorum; babalarınızın ve analarınızın hayır duasını alın. Onların gönlünü almadığınız müddetçe, bu dünyada işleriniz istediğiniz şekilde gitmez. 


Babam ölmeden önceki hafta elini öptüğümde, yine başparmağı ile işaret parmağını birbirine ovuşturarak, otuz milyon istemişti. O gün cebimde yirmi milyon vardı. O yıllarda paramızdan henüz altı  sıfır atılmamıştı.


"Baba şu anda yirmi milyon liram var. Bunun on milyonunu otobüse vereceğim. Diğer on milyon lira da harçlığım. Gelecek hafta cumartesi tekrar geleceğim. O zaman senin istediğini vereyim" demiştim. 


Babam bu sözlerimi duyar duymaz "Tamam, anlaştık. Yalnız otuz milyon vereceğine söz ver" demişti.  "Baba Allah'tan bir şey olmazsa sana söz veriyorum" deyip, uzattığı pamuk ellerinden ve yanaklarından öpmüştüm. 


Kapının yanına geldiğimde, geri döndüm; sedirin köşesinde sırtını yastıklara dayayıp, ayaklarını uzatarak oturan babama son kez bir daha baktım. Bana mahzun mahzun bakıyordu. Dayanamadım, geri döndüm, bir kuzunun anasını yalar gibi babamın yanaklarından, ellerinden öptüm, öptüm ve kucakladım...


Nerden bilebilirdim ki; bunun, babamı son öpüşüm ve son kucaklayışım olduğunu... 


Annem bu hareketime şaşmış. Bacılarıma ben gittikten sonra "Şükrü babasının elini ve yüzünü öptükten sonra, kapının eşiğinden geri döndü, bir kaç kere daha öptü. Kucakladı. Niye böyle yaptı? Anlayamadım" demiş.


Bir hafta sonra babamı sedirin köşesinde bana mahzun mahzun baktığı yerde değil de, odanın ortasında beton üzerinde bir battaniye örtülü olarak boylu boyunca yatarak buldum. Başucunda komşumuz Laz Hoca ve kardeşim Yusuf vardı. 


Laz Hoca "Başın sağ olsun. Allah Rahmet etsin. Baban iyi bir komşu idi. Çok güzel bir cenazesi var. Tertemiz. Allah herkese böyle ölüm nasip etsin. Üzülme yavrum Şükrü" demişti. 


Babam öldüğü sabahı saat üçte kardeşim Yusuf'u yanına çağırmış. Kardeşimin adı aynı zamanda Çanakkale Savaşı'nda şehit olan dedemin adı idi. Kardeşime "Yavrum beni sağa sola çevir " demiş. O da babamın dediğini yapmış. 


Saat beşe doğru karşı odada yatan Yasin yeğenimi çağırmış. Ona da "Yasin yavrum ben ölüyorum. Sakın elbiseni çıkarma. Elbisenle yat " demiş.


Bacım Songül o gece sabah namazına kadar babamın başucunda  Kur'an okumuş. Sabah ezanından sonra "Kızım Fatma'yı çağırın" demiş. Fatma ismi de babamın annesinin adı idi. Bacım Fatma yeni evlenmişti, evinden çağırmışlar. Bacım Songül okuduğu Kur'anı bacım Fatma'ya vermiş ve uykuya dalmış. 


Fatma bacım da "Yasin Süresini" okumaya başlamış. İkinci sayfayı okurken babamın gözlerinin içine bakan annem "Akay (erkek) öldü" demiş. Saat tam o sırada yediyi gösteriyormuş. Allah herkese Kur'an okuyan evlatlarının ve gözlerinin içine bakan bir eşin yanında tertemiz bir ölüm nasip etsin.


Battaniyeyi ölmüş babamın yüzünden hafifçe çektim. Çenesi bağlanmıştı. Yüzü küçülmüştü. Çok güzelleşmişti. "Babacığım, işte sana geldim. İstediğin otuz milyon lirayı getirdim. Konuş benimle " deyip, giderken sıcak sıcak öptüğüm o nurlu sakallı yüzüne kapandım, hıçkırarak ağladım. 


Babamın yüzü sıcak değildi, soğuktu. Yoksa bana kızgın mı idi; otuz milyon liradan dolayı. Bunu bilmiyordum. Sadece bildiğim şu idi: Çok sevdiğim babama, ölmeden önce benden istediği parayı verememiştim. Bu beni kahrediyordu. Yusuf kardeşimden borç alıp niye vermedim diye kendi kendime kızdım. Kahroldum.


Tek tesellim şu oldu. Rahmetli babamı son öptüğümde veremediğim paranın on katı ile mezarını yaptırdım. Şimdi o mezarda rahat rahat uyuyor. 


Mezarı başına her gittiğimde Fatiha’yı okuyup, "Son istediğini yerine getiremedim. Babacığım beni affet" deyip, kendimi affettirmeye çalışıyorum. 


Mezarından ayrılırken de dönüp arkama bakamıyorum; "Babam benden yine bir otuz milyon lira isteyecek" diye...

 

Her 13 Nisan'da Babamı Rahmetle anıyorum. Bu yazımı da bu vesilesi ile yazdım.

 

Bugün (13.4.2022 ) Babamın ölümünün 20. yıl dönümü. 


Allah rahmet etsin. Mekanı cennet olsun.


El Fatiha.


Not:Akay: Kırım Tatar Türkçesi'nde erkek anlamında kullanılır. Kadına da apakay denir.

 
Haber :
Bu Haber 2647 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :baba, kalecikkaya, kırım, tatar, çanakkale, şehit,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Kırım haritası
İzlenme : 5760
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5749
Semer
İzlenme : 3163
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2542
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr