Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / MAKALELER-ANILARIM

2-BANKACI ŞÜKRÜ’YE, BANKANIN YAPTIĞINI ÇORUMLU YAPMADI


2-BANKACI ŞÜKRÜ’YE,  BANKANIN YAPTIĞINI ÇORUMLU YAPMADI



 Paylaş
 27 Aralik 2020 15 : 16 

2-“BANKACI ŞÜKRÜ’YE,  BANKANIN YAPTIĞINI ÇORUMLU YAPMADI”


Yaşanmış gerçek bir hayat hikayesi


İKİNCİ BÖLÜM


Gök mavi renkli montumun sol iç cebine koyduğum;  bankadan hanımın hesabından çektiğimiz iki deste ikiyüzlük banknotları,  hırsızlara çaldırmamak için sol kolumu montumun dışından sıkıca bastırdım, sağ elimle de montun cırcırını boynumun hizasına kadar çekerek emniyete alıp, arabaya doğru kaldırımdan eşimle birlikte yürümeye başladık. 


Arabamı bankanın yanında park yeri olmadığından uzak bir yere park etmiştim. Kaldırımda yürürken sağıma, soluma,  arkama tedirgin bakışlarla kolaçan ediyordum; bizi takip eden bir çakal var mı diye!.. Genelde hırsızlar banka önünde zulaya yatıp avlarını bekliyorlarmış; benim gibi yaşlı ihtiyarları  gözlerine kestirince de bir kenarda icaplarına bakıyorlarmış. Bu tür haberleri basında okumuş , televizyonun beyaz  ekranlarında pardon renkli ekranlarında güzel spikerlerin iki dudağı arasından çıkan haberlerde duymuştum. O yüzden temkinliydim. Çok şükür öyle kötü niyetli bir kişi göremedim...


“Çevrende hırsız var mı yok mu düşüncesiyle üç yönününe (sağına, soluna ve arkana) baktın da, önüne niye bakmadın?”  diyenler olursa, işte cevabım; “geri geri gitmiyordum, ayakkabımın sivri tarafının gösterdiği istikamete doğru yürüyordum; bu yüzden önümde kim var kim yok görüyordum” desem merakınızı gidermiş olur muyum?..


Her neyse! Nihayet kazasız belasız aracın yanına geldik. Aslanlar gibi yerinde duruyordu kerata. Çok şükür herhangi bir ceza da kesilmemiş ve arabam da  yerinden oynatılmamıştı; kuzu kuzu bizi bekliyordu... Bugünleri trafik polisleri ve fahri polis müfettişleri yılın son ayında hazine sandığını doldurmak için habire;  hatalı park yapanları, trafik kurallarını çiğneyenleri hiç affetmiyorlar; acayip cezalar yazıyorlar veya arabaları yedieminli parklara çektiriyorlar. Tabii bu durumda daha katmerli bir cezayla karşılaşıyorsunuz... Haberiniz olsun. Benden söylemesi... 


Geçen ayda Keçiören Belediyesinin yakınındaki BİM marketinin önündeki caddeye sabahın dokuzunda ikinci sıraya park etmiştim arabamı; tam on beşinci gün  132 TL’lik bir ceza makbuzunu elime tutuşturdular. Erken ödeme yaparak ( tebliğden on beş gün içinde) indirimden faydalanıp doksan dokuz lirayı bayılmış, otuz üç lira kara geçmiştim.


Besmele çekip arabaya bindim, eşim de sosyal mesafeye dikkat ettiğimizden yanımdaki koltuğa oturmadı; arka koltuklardan birine patron gibi kuruldu... Ne de olsa iç cebimdeki paraların sahibiydi... Bana tamı tamına iki deste ikiyüzlük vermişti. İlerde ister mi istemez mi bilmiyorum. Bunu hiç de konuşmamıştık... Eğer unutturursam Hanıma, bu paraların üzerine kuluçkaya yatan gurk tavuk gibi pardon horoz gibi ( horoz kuluçkaya yatar mı arkadaşlar!) yatabilirim. Valla ister horoz kuluçkaya yatsın ister yatmasın  ben “Horoz Nuri!” olduğumdan tavukluğu hanım tarafından verilen  para karşılığı kabul edemeyeceğimden, kartlaşmış bir horoz olarak  hanımın parasının üzerine kuluçkaya yatacağım. Yani Hanımdan ses çıkana kadar para mevzusunu hiç açmayacağım; verdiği paracıkları benim follukta emniyet altında tutacağım...


“Horoz Nuri”yi yeni kuşak bilmez; bizim yetmiş sekiz kuşağı ise çok iyi bilir. “Horoz Nuri”, gençlik yıllarımızda çok sevdiğimiz;  (ön profilden ve tip olarak biraz da bana benzer) kelli felli , tıknaz boylu , hafif ön tarafa sarkan göbekli , giydiği fötör şapkasıyla “ Bediam” diye hanımına hitap eden;   tiz, gür sesli, esprili, üstün yetenekli meşhur bir film artisti olan Vahi Öz’dü. Bütün filmlerinde Vahi Öz’ün lakabı “Horoz Nuri” idi. Mekanı cennet olsun . Bu vesileyle onu da yadetmiş olduk.


Küçük bir çakı uzunluğundaki Voswagen Transporter arabamın kontağını,  hiç ıskalamayan usta bir avcı gibi ilk hamlede yuvasına isabet ettirerek  soktum ve arabayı çalıştırdım; beş yüz metre ya gittik ya gitmedik, Keçiören’in iki caddesinin ( şoşe ve asvaltın) birleştiği ve ilçenin de merkezi sayılan Gazino’nun altında,  BP benzinliğinin hafif yukarısındaki karşı yamacında,  yol kenarındaki müsait bir yere park ettim. Çok uzun bir cümle oldu ne yapayım. İdare edin. 


Oğlumun adına açtırdığım bireysel emekliliğe yatıracağım tutarı cebimden itina ile çıkardım; Garanti Bankası Keçiören şubesindeki hesabıma, hiç sıra beklemeden , Garanti Bankasına ait bankamatik kartım yanımda olmadığından, banka gişesinden elden yatırdım. Ne hikmetse müşteri sayısı azdı kuyruk muyruk yoktu bu banka şubesinde. Bireysel Emeklilik Şirketine daha sonra telefon açıp bu hesabımdan yatırdığım tutarın alınmasını talep edeceğim. 


Bankadan dışarı çıktığımda beni bekleyen Eşim :


“ Şükrü, bana 750 TL  para ver. Aşağıdaki mağazaya borcum var. Onu ödeyeyim.“ dedi. Eşime istediği parayı verdim. 


Ben de  “Horoz Nuri Vahi Öz gibi Bediam’a “ yani Eşim Gönül Hanıma: 


“ Kredi kart borçlarını ödeyeceğim tutarla ilgili parayı da emekli maaşımı aldığım karşıdaki DENİZBANK’a yatırayım. Sen borcunu ödeyene kadar ben de bu işi halledeyim. Telefonu  evde bırakmıştım. Sana telefonla ulaşma imkanım yok. Birbirimizi sağda solda aramayalım. İşin bitince arabanın yanında buluşalım.” dedim ve DENİZBANK şubesine doğru tıpış tıpış yürüdüm.


Bankanın önüne geldiğimde iki kuyruk vardı. Korona yüzünden her yerde kuyruklar arzı endam etmeye başlamıştı; marketlerde, fırınlarda, eczanelerde, devlet dairelerinde, pastanelerde, hastanelerde, tımarhanelerde, özellikle bankalarda... Sanki yetmiş sekiz yıllarındaki merhum Başbakan Ecevit dönemini yaşıyor gibiydik; Allah’tan ki  o yıllardaki gibi tüp kuyruğu, çay-şeker kuyruğu, sigara kuyruğu, gaz yağı kuyruğu, mazot-benzin kuyruğu, sana yağı ve Sabah Yağı kuyruğu yoktu!.. Daha çok kuyruklar vardı o yıllarda; moraliniz tarumar olmasın, bozulmasın diye kısa kestim; aydın havası olsun diye...


Kuyruklardan biri “ATM kuyruğu” , diğeri “banka kuyruğu” idi. Ben ATM kuyruğuna girdim. Bir iki dakika geçmedi. Bizim kuyrukta bekleyen biri   (demekki daha önce kendisi banka kuyruğuna girmiş ): “ Arkadaşlar, banka kuyruğunda bekleyenler boşa bekliyor. Bankanın kapısı üzerindeki kağıtta ‘Pandemi  nedeniyle şubemiz geçici bir süre kapatılmıştır. Banka işlemlerinizi Sanatoryum şubemizden yapabilirsiniz ‘ yazılı.”dedi.


Banka kuyruğunda bekleyenlerden birkaç kişi homurdanarak çekip gittiler. Birkaç kişi de bizim kuyruğa, yanlış anlamayın ATM kuyruğuna homurdana homurdana tespih taneleri gibi dizildiler...


Kuyrukta iken kırk dokuz adet iki yüzlük banknotları cebimden çıkardım tek tek saymaya başladım. “Yatıracağım tutar tam mı değil mi bir daha kontrol edeyim “ dedim. Huyum kurusun biraz bu konularda çok titizim. Bir şeyi iki kere kontrol etmesem içim rahat etmez. 


Ben iki elimin arasında “şakur şukur paraları sayarken önümdeki yaşlı bir teyze “ Evladım açıktan parayı sayma. Çalan olur. Sen ne yapıyorsun Allah aşkına. Sok şu paraları cebine!..“ diye beni uyarmasın mı? Para sayma işini yarıda kesip yaşlı teyzeye “Çok haklısın teyzeciğim. İti var. Kopuğu var. Gerçi bu kalabalıkta elimden alıp kaçamazlar ama yine de büyük lafı dinleyeyim,” dedim ve iki yüzlükleri Barış Manço’nun TRT’de “ Adam Olacak Çocuk “ programında söylediği gibi “ langırt köy sandığına “ dedim ve iç cebime attım...


Bana sıra gelince bankamatik kartımı ATM’nin  uygun bir deliğine yerleştirdim. Çünkü birkaç tane delik vardı. İnsan ilk anda kartı hangi deliğe sokayım diye tereddüt ediyor... Sonra da ekrandaki yönlendirme talimatları doğrultusunda hesabıma para yatıracağım menüye basınca, sağ alt taraftan paraları yiyecek gibi ağzını açan bir canavara benzeyen para sayma haznesi “şırak” sesiyle birlikte açıldı. İç cebimde deste halinde kırk dokuz adet ikiyüzlük  banknotları,  “ hadi koy hadi koy, acele et, işim var ” diyen para sayma  haznesine gönül rahatlığı ile bıraktım. Makine,  paraları “hop” dedi ve içine çekti, çalışmaya başladı; cihazın içinden gelen  “tıkır tıkır “ seslerden paralarımın sayıldığından emindim...


ATM’ye koyduğum iki yüzlüklerin  içinden bir tanesinin Atatürk’ün bulunduğu yüzünde, ele yapışan bir lira büyüklüğünde siyah bir leke vardı. Garanti bankası şubesindeki hesabıma gişeden parayı yatırırken bu lekeli parayı gişe görevlisi birkaç kere makinede saydırmasına rağmen makine kabul etmemişti ve gişe memuru da bu ikiyüzlülük parayı elime vererek “ Beyefendi makinemiz bu parayı kabul etmiyor. Başka bir iki yüzlüğünüz var mı?” demişti . Ben de cebimdeki diğer bir iki yüzlükle değiştirmiştim. Gişe memuruna da “Beyefendi bu iki yüzlük sahtemi? Biraz önce İş bankasından çekmiştim.” dediğimde  “ Beyefendi,  bu lekeli parayı aynı bankaya götürün değiştirin. Sahte değil ama makine pas geçiyor” demişti.


Belki Denizbank’ın ATM’si  kabul eder diye diğer ikiyüzlüklerin arasında kakalamıştım bu lekeli parayı ben. ATM,  “ Sen misin lekeli ve yapışkan parayı bana yutturmaya çalışan ? “ der gibi, benim ikiyüzlükleri saydı saydı  saydı sonra da sesini cırp diye birden kesi verdi. Ekranda parayı iade eder gibi  bir para resmî göründü; sonra da jet hızıyla bir yazı geçti ama ben yazıyı okuyamadan; aniden kayboldu. Ekran karardı. 


“Allah !.. Allah!..” dedim. “ Makinede bir sıkıntı var. Hatalı parayı da iade etmedi. Hesaba geçip geçmediği konusunda bir bilgi de vermedi. “Aha benim paralar gitti. ATM benim paraları cukkaladı. Yandı gülüm keten helvası!.. “ diyerekten acele acele ellerim titreye titreye iptal tuşuna bastım. 


Allah’tan iptal sonrası bankamatik kartımı makine geri verdi ama paracıklarımı iade etmedi!.. Beni bir telaş ve bir korku sardı... Saç olmayan tepemden  boncuk boncuk sular kabarmaya, sırtımdan da soğuk soğuk terler inmeye başladı. 


Az buz para değildi; ATM’ye koyduğum para;  tamı tamına  kırk dokuz  adet ikiyüzlüktü... “Hanıma bu durumu nasıl izah edeceğim. Hesaba para geçmezse üç gün içinde kart borcumu nasıl ödeyeceğim? “ gibi düşünceler beynimde, tilkiler gibi cirit atıyordu; ama tilkilerin kuyrukları hiç birbirine değmiyordu... Tilkiler beynimde altlarında sanki tepinen eşekler varmış gibi, ellerindeki sopalarla bir oyana bir buyana cirit oynamanın zevkini çıkarırlarken , ben de kafasına bir  beyzbol sopası yemiş , yere yuvarlanmış ihtiyar delikanlı yiğit bir ciritci gibi   “Şimdi  ben ne yapacağım? Paracıklarımı nasıl kurtaracağım?“ diye kara kara düşünüyordum.


Bankamatik kartımı tekrar ATM’ye sokup hesap bakiyeme baktım. Belki bir umut; para hesaba geçmiş olabilir diye düşünüyordum. Umutlarım suya düşmüştü. Hesaba yatan matan bir para yoktu;ATM Makinesi, benim ikiyüzlüklerin üzerine yumurtalarını altına alıp kuluçkaya yatan bir tavuk gibi  çöküvermişti birden...


Yani  araklamıştı!..


Yani çalmıştı... 


Yani cepellezi etmişti!.


Yani  iç etmişti...


Yani benim paraları çarpmıştı!..


Ayıtla pirincin taşını şimdi... 


Paracıklar gitti; ona mı yanarsın? 


Üç gün içinde yüklü üç kredi kart borcunu ödeyemeyeceksin ona mı yanarsın? 


Banka şubesi pandemiden dolayı kapalı; kime müracaat edeceğini bilmiyorsun ,  ona mı yanarsın?


Bir yangın içindesin Şükrü;  çık işin içinden şimdi!..


Üzüntümden mi neşemden mi, bilmiyorum; nerden aklıma geldiyse; “Bas bas paraları Leylaya” türküsünü söylemeye başladım: 


“Cebinde akrep var eli gitmiyor 

Leyla döktürüyor dönüp bakmıyor 

Kadehleri birbirine çakmıyor usta 


Bas bas paraları leylaya 

Bi daha mı gelicez dünyaya 


Hayatını yaşa şükret mevlaya 

Hiç götüren varmı öbür dünyaya 

Haydi kollarını kaldır havaya usta 


Bas bas paraları leylaya 

Bi daha mı gelicez dünyaya 


Farkında değilsin zaman geçiyor 

Biraz eğlen fırsat elden kaçıyor 

Kim ne yapsa aynı yere göçüyor usta


Bas bas paraları leylaya 

Bi daha mı gelicez dünyaya “


Esas filim burdan sonra başlıyor.


Arkası yarın!..Devamını sakın kaçırmayın!..


Not: Bu hikaye parklarda yürüyüş yaparken yazıldı. Bu yüzden ufak tefek hatalardan dolayı okuyucudan özür dilerim. Bilahare hatalar düzeltilecektir.

 
Haber :
Bu Haber 852 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :BANKACI, Çorumlu,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Kırım haritası
İzlenme : 5755
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5731
Semer
İzlenme : 3152
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2537
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr