Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / MAKALELER-ANILARIM

BATTAL DEDE VE SU DEBBOSU


BATTAL DEDE VE SU DEBBOSU



 Paylaş
 05 Mayis 2020 13 : 49 

BATTAL DEDE VE SU DEBBOSU




"Yaş otuz beş yolun yarısı eder.” mısralarını yazan Cahit Sıtkı Tarancı, bir başka şiirinde de;


“ Affan Dedeye para saydım,

Sattı bana çocukluğumu.

Artık ne yaşım var ne adım;

Bilmiyorum kim olduğumu.

Hiçbir şey sorulmasın benden

Haberim yok olan bitenden. "


Diyor...


Şairimizin çocukluğunda bir “Affan Dedesi” varmış;ondan çocukluğunu para ile satın almış. Bizim de çocukluğumuzda kim olduğunu , nereden ve niçin geldiğini o yıllarda tam idrak edemediğimiz ; Alaca ilçemizin hakim bir tepesinde kurulmuş; Alaca ağzı ile söylediğimiz “SU DEBBOMUZUN” bir odasında yapa yalnız yaşayan bir “Battal Dedemiz” vardı. 


Bizim kuşaktan; bin dokuz yüz elli ile bin dokuz yüz altmış arası Alaca’da doğmuş; yoksulluklar içerisinde ilkokulu, ortaokulu bu şirin güzel kasabada okumuş; lise ve üniversite yıllarında da sokaklarda, okullarda, kahvehanelerde günde beş, on insanın öldürüldüğü bir anarşi ortamında kelle koltukta tahsilini tamamlamış ; vatan, bayrak, din, millet , ülkü gibi kutsal değerler için gözünü kırpmadan hainlerle mücadele etmiş  "Yetmiş Sekiz Kuşağı",  “ Battal Dedeyi ve Su Debbosunu"  çok iyi bilirler...


Yağmur yağdığında karıncaların açtığı bir çok delikten akan suların altına leğenler koyduğumuz; dambaşılı evimizin tam doğu cephesinde ki yüksek bir tepenin üzerine bir baykuş gibi tünemiş görüntüsü ile uzaklardan dikkati çeken; iki katlı “Su Deposu Binasının “ küçük bir odasını hem yatak , hem mutfak, hemi de oturma odası olarak kullanıyordu Battal Dede !...


Su Deposu Binasının alt katında  ilçemiz suyunun depolandığı ve dağıtımın yapıldığı bir su şebeke vardı. Bu su deposunun üzerinde Battal Dedenin odasından başka iki oda daha yapılmıştı. Doğuya bakan odaya tahta bir merdivenle çıkılıyordu; bu oda diğer ikisinden biraz daha yüksekçe ve büyüktü; herhalde burada ilçenin ekabirleri ağırlanıyordu...Diğer odaya da Battal Dede kazma, kürek, bel gibi kullandığı malzemeleri koyuyordu.. 


Su Deposu Binasının, Alaca’ya ve bizim mahalleye bakan cephesinin üst yarısı açık, alt yarısı da kenarları tahminen birer metre yükseklikte duvarla çevrili, köşeleri ağaç direklerle tavana tutturulmuş; zemini yağlı bir betonla, tavanı ise tahta ile kaplanmış çok büyük bir boş alanı vardı. 


Bu alanın beton zemininin pürüzsüz olması nedeniyle fırsat buldukça mahalle çocuklarıyla birlikte buraya gelir;  meşe ağaçlarından yapılmış maymunlarımızı, dandürüklerimizi (Tatarca), topaçlarımızı çaput bağlı kamçılarımızla döndürürdük, doya doya çevirirdik; her kamçıyı maymunlarımıza, dandürüklerimize,  topaçlarımıza vurdukça  “şırak şırak “ sesler çıkardı ve bu seslerden çok büyük bir zevk alırdık; gazoz kapakları, cevizler ve döşeneklerle (bilye) çeşitli oyunlar oynar çocukluğumuzu doya doya yaşardık bu alanda.... 


Ayrıca, bu alanın üzerinde aşağıda depolanmış  şehir suyunun havalanmasını sağlayan;  köşe kapmaca   oynadığımız , kulaklarımızı yaklaştırdığınızda gürül gürül su seslerini  duyduğumuz, karşılıklı üçer metre ara ile dikilmiş; tepesinde şapka gibi duran yuvarlak altı adet pik demirlerden yapılı borular çok ilgimizi  çekiyordu...Bu mekana ve bu mekanın doğu ve güney çevresine sıralanmış üç odaya batıdan bir, doğudan iki olmak üzere üç merdivenle çıkılıyordu


Su Deposu Binası ve çevresi çocukluğumuzun  terapi eğitimi aldığımız sosyal bir mekandı sanki ...


Maalesef çocukluk anılarımızın doya doya geçtiği ve Battal Dedemizin yaşadığı bu Eski Su Deposu Binası da ilçemizdeki cumhuriyet dönemine ait tarihi Hükümet Konağı, Dumlupınar ilkokulumuz ve Osmanlı İmparatorluk dönemine ait Cephanelik (Hapishane olarakta kullanılmıştır),  Nedim Tuğaltay Ortaokulumuz  gibi yerle yeksan edildi; yerine daha büyük bir bina yapıldı. Korkarım ki Selçuklu Dönemine ait Hüseyin Gazi Türbesi ( Tekkemiz)  aynı akibete uğramasın....


Su Deposu Binasının kuzeyinde orta büyüklükte fazla derin olmayan, bilek kalınlığında siyah bir borudan şırıl şırıl akan çeşmenin doldurduğu havuza donlarımız ıslanmasın diye çıkarıp girerdik. Bizim bu halde çimdiğimizi gören Battal Dedenin, pipimizi kastederek söylediği ve işaret parmağını aşağı yukarı sallandırarak “Babanızın burnu görünüyor. Babanızın burnu görünüyor” sözleri, hala kulaklarımda çınlıyor...


Alaca'mızın yazın bunaltıcı sıcaklarında, Battal Dedenin havuzunda çimmek, bizim çocukluğumuzun en zevk aldığımız eğlencelerden biri idi. Havuzun içinde şakalaşırdık, avuçlarımızın iç kısmından birbirimize su serperdik, buz gibi soğuk suyunda yüzüp dışarı çıktığımızda kalın duvarları üzerinde ayakta dikilirken; iki kolumuzu çapraz tutup, dizlerimizi hafif bükerek, üzerimizden şıpır şıpır sular aşağıya akarken, soğuk suyun etkisinden çenelerimiz takır takır birbirine vururdu;   “Su iti” gibi tirim tirim titrerdik...


Çimmek için gittiğimiz Su Deposunun havuzunun bazen  boşaldığını gördüğümüzde çok üzülürdük; çimme hevesimizi ertesi güne tehir ederdik. O gün Battal Dedenin iki yüze yakın şu anda her biri devasa büyüklüğe erişmiş çamları, elindeki kürekle arkları açarak havuzdan suladığını görürdük. 


Battal Dede, o yıllarda tahminen altmış yaşlarında, ince zayıf , uzun boylu, hafif yumru burunlu, kirli kır sakallı, çatık kaşlı , bizlere baktığında devamlı yüzü gülen, çocukları çok seven ve bizlere bazen kağıtlı şeker dağıtan sevecen bir dede idi. Burnunun altındaki bıyıklarının içtiği sigaradan dolayı hafif sarardığı yakından bakıldığında  çok iyi farkediliyordu.


Başında  Ahıska Türklerinin giydiği siyah bir kalpağını çoğu zaman çıkarmazdı. Battal Dedenin bacağındaki cep tarafları şişkin, ayak bileklerine doğru daralan , birkaç düğme ile iliklenen pantolonunu ve sırtına aynı pantolonun  kaz boku renginde giydiği ceketi benim çok ilgimi çekiyordu. Bu görüntüsü ile tam Atatürk ‘ün kalpaklı bir resmine benziyordu...


Battal Dedenin havanın güzel olduğu günlerde Su Deposu Binasının kenarında küçük hasır sandalyesi üzerinde , parmak kalınlığındaki çam dallarından elindeki keskin pıçağı ile çeşitli desenler vererek ve daha sonra onları ateşte dağlayarak kısa, uzun çeşit çeşit sigara lüllükleri  ( ağızlığı) yaptığını görürdük. Bu güzel sanatını büyük bir zevkle icra ederken Battal Dede, özel olarak kendisi için yaptığı bir karış boyundaki lüllüğüne, taktığı,tütünden sardığı sigarasını zevkle içine çeker, dumanını da havaya üfler, masanın bir kenarında küçük bir çay demliğinden cam bardağına döktüğü tavşan kanı çayını da yudumlamayı ihmal etmezdi...


Arkadaşlarla bir gün, Battal Dede çamları sularken birbirimizin sırtına binerek oturduğu odanın camından içeri baktığımızda bir kutunun içinde yüzlerce desenli sigara lüllüklerini gördüğümüzde hayret etmiştik. Herhalde Battal Dede yaptığı sigara lüllüklerini satıp geçimini bundan sağlıyordu. Devlet Battal Dedeye , Su Deposundaki çamların sulanması ve bakımı karşılığında bir ücret veriyor mu idi bilmiyorum... 


Eşi, çocuğu olmayan bir odada bekar hayat yaşayan, yemeğini kendisi yapan  , çamaşırını kendisi yıkayan ; altmış yaşlarındaki Battal Dede kimdi? Buraya nerden ve niçin gelmişti?  


Battal Dede hakkında çocukluk yıllarımızda biri kulağımıza “ Battal Dede  Rusya’dan gelmiş bir  ajan” diye fısıldamıştı. Henüz ilkokulu bitirmemiş bizler "Rus ajanı nedir ? Ne iş yapar ? "gibi bilgilere sahip değildik....


Alltmış dört yaşına bastığım  iki bin yirmi yılının bir mayısı gecesinde çocukluk arkadaşım Selahattin’in gecekondusunda bir kaç arkadaş ile yanan sobanın çevresinde  bir yandan ısınırken bir yandan da içtiğimiz demli çayları yudumlarken sohbetimizin arasında Su Deposunda yaşayan Battal Dede’nin adı geçti. Ben arkadaşlara su deposunda geçen anılarımı ve Battal Dedeyi anlattım.  


Arkadaşlarımdan Remzi, Ahıska Türklerinden ve akrabası olan Cafer Ağanın ilginç hayat hikayesini anlattı. Hikayesinin finalini de getirdi Battal Dedeye bağladı. 


Allah nasip ederse zevkle dinlediğim bir Ahıska Türk’ünün vatanı Ahıska ‘da ilken; bir Rus Subayı’nı , bir Rus askerini ve kendisini ihbar eden ve samanlıkta saklandığı yeri gösteren azabını öldürüp, binlerce koyununu, yüzlerce ineğini, iki eşini ve çocuklarını bırakıp , iki çinik ve bir teneke altınını evinin bir köşesine gömüp, Türkiye’ye ve oradan Alaca’mızın Fakırlar köyüne yerleşen Ahıska Türkü Cafer Ağa’nın hayat hikayesini fırsat bulursam yazacağım.


İşte Battal Dede, mallarını ve mülklerine el koymak isteyen komünist rejime karşı çıkan ve köylüleri ayaklandıran, bundan dolayı tutuklayıp yargılamak için gelen Rus subayını ve erini öldürdüğünden dolayı  Alaca’da yaşayan Ahıska  Türk’ü Cafer Ağayı öldürmek için  Rus Rejimi tarafından ajan olarak görevlendiriliyor. 


Battal Dede, aldığı bu görevi ifa etmek için “Türkiye’ye Rus zulmünden kaçtım “ diye Alaca’ya geliyor. Kaymakamlığa müracaat ediyor. “Ahıska’da çam ağaçlarının bol bulunduğu bir köyde yaşadığını ve onların yetiştirilmesinden çok iyi anladığını “ söylüyor. Tam o sırada ilçemiz Alaca’ya Su Deposu yapılmış , çevresine çam dikmeyi düşünüyorlarmış. Kaymakam, “Gökte ararken seni yerde buldum “ demiş , Battal Amcayı Su Deposunda görevlendirmiş. Battal Dede de en kısa zamanda çam fidelerini  dikerek onlarla meşgul olmaya başlamış.


Battal Dede , Su Deposunda çamlarla uğraşırken bir yandan da Rusya Rejimi tarafın kendisine öldürülmesi emrini verdiği Cafer Ağayı sormuş, soruşturmuş. “Niye araştırıyorsun ?” diyenlere de , “ Ahıska’da aynı köyde yaşıyorduk, hemşerim olur”  demiş. 


Sadık Ağa, Alaca ilçemizin yakın beş kilometre uzaklıkta Fakırlar köyünde yaşıyormuş. Her gün sabah köyden İlçeye çalışmaya yürüyerek geliyormuş, akşamda yine tabanvayla köyüne gidiyormuş. Battal Dede, Cafer Ağanın bir gün köye akşam dönüş yolunda bir dereye yatıp pusu kurmuş. Ruslar tarafın verilen silahını çekmiş . Tam tetiğe basacağı zaman , iki metre boyunda, çam yarması gibi Cafer Ağanın yanından geçip giderken içinden :  “ Böyle bir yiğit vurulmaz!” demiş, silahını sessizce aşağıya indirmiş. Cafer Ağa kendisine kurulan pusudan hiç haberi olmamış... Her akşam oldu gibi içine öteberisini koyduğu omzuna attığı heybesi ile türkü çığıra çığıra köyüne gelmiş...


Battal Dede, pusu kurduğu hendekte Cafer Ağanın heybetli yürüyüşünü arkasından kaybolana kadar izlemiş. Sırtını toprağa verip , gözlerini ufukta  batan Güneş’e dikmiş ; “Ey Güneş!.  Rabbimin  emri ile Dünyaya ve bizlere ısı , ışık veriyorsun; şimdi de batıyorsun. Yarın sabah yine doğacak tabiata ve insanlara görevini eksiksiz yerine getireceksin. Biraz önce ben de Rus Rejimin emriyle kendi kanımdan bir yiğitin hayatına son verecektim ve bu aslan parçası senin gibi bir daha asla ertesi gün doğmayacaktı...Rabbime şükürler olsun. Bunu bana yaptırmadı” demiş ve hıçkıra hıçkıra derenin içinde uzun süre ağlamış.


Battal Dede sakinleştiğinde, oturumuna gelmiş, elindeki silahı kaldırıp tarlanın içine fırlattığında Güneş batmış, etraf kararmaya başlamış. İki elini yüzüne kapatmış “ Kendisi gibi Ahıska Türk’ü olan Cafer Ağanın öldürülmesini  ilk önce kabul etmediğini, daha sonra Rusların eşini ve çocuklarını öldürürüz tehdidi karşısında çaresiz kaldığını ve Ruslara esir bıraktığı eşi ve iki çocuklarının akibetlerinin ne olacağını “ uzun bir süre düşünmüş...


Cafer Ağa, Rusların kendisini öldürmek için Ahıska’dan kendi kanından birinin ajan olarak görevlendirileceği hiç aklına gelmemişti. Yalnız Battal Dedenin pusu kurduğu günden birkaç gün sonra tanıdığı birisi  “Aynı köylü olduğunu söyleyen Ahıska Türk’ü birinin kendisini sorduğunu “ söyleyince şaşırmış ve merakta etmiş. “ Kim bu benim Ahıska’dan köylüm “ diye araştırmış. Battal Dede’nin olduğunu ve Su Deposunda çamlara baktığını öğrenince doğru oraya gitmiş.


Battal Dede, havuzun kenarında kollarını ve paçalarını sıvamış, hasır sandalyesine oturmuş, omzuna peşkırını (havlusunu) asmış, küçük ibriğine doldurduğu su ile öğle namazını kılmak için apdest alıyormuş. Karşısında İki metre boyundaki selvi kavağı gibi duran Cafer Ağayı görünce, ne yapacağını bilememiş. 


Cafer Ağa” Selamün aleyküm hemşerim. Ben Cafer Ağa. Ahıska’dan aynı köylüymüşüz. Beni sorup soruşturuyormuşsun. Aha ben geldim. Sen kimsin? Kimlerdensin? Söyle bakalım,” demiş, yanına çömelmiş.


Battal Dede, Allah’ın selamını daha vermeden Cafer Ağa’nın belki iyi niyetle gelmediğini düşünerek , elindeki ibriği her ihtimale karşı sıkı sıkı tutuyormuş. Cafer  Ağa bir hareket yapsa ibriği kafasına vurmayı düşünüyormuş. 


Cafer Ağanın selamının arkasından “Allah’ın selamını veren bir insandan kötülük gelmez “ diye içinden geçirmiş, aynı mukabele ile “ Ve aleyküm Selam” demiş....


Battal Dede , elindeki  ibriği kenara bırakmış, omuzundaki peşkır ile elini yüzünü kurulurken “ Cafer Ağa'nın öldürülmesi için Ruslar tarafından görevlendirildiğini, iki gün öncede köy yolunda pusu kurduğunu ve senin gibi bir yiğit öldürülemez diye tetiğe basmadığını; bu işe eşinin ve çocuklarının öldürecekleri tehdidi karşısında kabul ettiğini, yapacağı bu öldürme işinin aynı kanı taşıyan bir Ahıska Türk’üne yakışmayacağını, Rabbinden af dilediğini, ancak eşinin ve çocuklarının kesin öldürüleceğini “ gözlerinden yaşlar akarak  Cafer Ağaya anlatmış. 


“Gelin Ayşe suya gitmiş . Yosunları tuta tuta” türküsünün yakıldığı on altı yaşında ırmağa düşüp boğulan kızının acısına , Ahıska’da akibetlerinin ne olduklarını bilemediği iki eşi, bacısı ve üvey evlatlarının hasretine dayanmış olan çam yarması gibi baba yiğit Cafer Ağa, karşısında hünkür hünkür ağlayan  Battal Dedenin gözlerinden toprağa düşen gözyaşlarını görünce; O'nu kuvvetli kollarıyla kucaklamış “ Sen benim kardeşimsin. Bizi bir birimize düşman eden bu alçak Rus rejimini ve katil Lenin’i Rabbim kahretsin.” demiş , dakikalarca iki kardeş bir birinden ayrılamamış..


Battal Dede ile Cafer Ağa bu olaydan sonra dost olmuşlar. Zaman zaman bir araya gelip Ahıska’da ki hatıralarını anlatıp hasretliklerini gidermişler. Birbirlerini teselli etmişler.. 


Yıllar geçmiş. Yetmişli yıllarda Komünist rejimde biraz gevşeme olmuş. 1944 yılında Urallara , Sibirya ‘ya sürgün edilen Ahıska Türklerinin bazıları kaçak yollardan vatanlarına dönmeye başlamışlar. 


Battal Dede’de , Ahıska’ya dönmeye karar vermiş. “Ruslar beni unutmuşlardır.Eşim, çocuklarım  yaşıyordur, belki sürgün edildiği yerlerden onlarda gelmişlerdir “ demiş, Ahıska ‘ya gitmiş. Rus Sınır kapısından geçer geçmez Battal Dede kurşuna dizilmiş.  


Arkadaşım Remzi,  Battal Dedenin bu hikayesini anlatınca hepimiz duygulandık. 1972-1976 yıllarında Artvin Öğretmen Okulunda okurken , Battal Dede’de Artvin’in öbür yakasında Rus köpekleri tarafından şehit edildiğinden tabi ki hiç haberim yoktu. 


Yalnız o yıllarda Cüneyt Arkın ile Oya Aydoğan ‘nın çevirdiği “Güneş Ne zaman Doğacak  “ filminin finalinde; Türkiye sığınmış Türklerin Ruslarla yapılan iade edilmesi anlaşması gereği sınırdaki bir köprüde Ahıska Türklerinin teslim edildikten sonra, Türkiye’de tarafından tam ezan okunurken Ruslar tarafından kurşuna dizilme sahnesini gözyaşlarımızı tutamayarak izlemiştik. 


Aynı akibeti Battal Dede de yaşamış . Mekanı cennet olsun. Allah rahmet etsin.   



 
Haber :
Bu Haber 2952 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :Alaca, Battal Dede, Su Depbosu,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 4 )

Sayfa : [1]
BATTAL DEDE VE SU DEBBOSU
batdal dededen kalan ani hic unutulmayan ani ben 5 veya 6 yaşlarinda cocuk tum ama kesinlikle görmedigim bir ani ne zaman carşiya gittigini göremezdik simit satardim kahvelerde yine hic görmezdik ,fakat batdal dedenin geri dönüş güzergahi muhakkak beli idi sögütözü yolu denizhan mahallesi akşam saat 17 civari mahallenin cocuklari bilir ve bekler 20 belki daha fazla batdal dedenin cocuklari sevindirecegi an başlar ömrümüzde tadamadigimiz an başlar herkese renkli şekerleri dagitir,cocuk olarak ne kadar sevinirdik ,dünyalar bizim olurdu allah gani gani rahmet eylesin,bize sundugu imkanlar depo
Gön : Ihya Bulut  09 Mayis 2020 : 03:31:41  

BATTAL DEDE VE SU DEBBOSU
harika .çok duygusal
Gön : Hülya Akyol Tonga  07 Mayis 2020 : 12:29:06  

BATTAL DEDE VE SU DEBBOSU
kalemine sağlık kuvvet kardeşim, güzel bir masal okudum
Gön : Seyit Çimen  07 Mayis 2020 : 10:32:56  

BATTAL DEDE VE SU DEBBOSU
alacali olarak bu hikayeye bayildim elinize emeginize saglik.
Gön : Burhan Simsek  07 Mayis 2020 : 00:06:54  

Sayfa : [1]
İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Kırım haritası
İzlenme : 5755
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5731
Semer
İzlenme : 3152
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2537
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr