Ana Sayfa
İletişim
Bize Ulaşın
Üye Girişi
Ziyaretçi Defteri
Mobil Bölüm
Ana Sayfa Foto Galeri Video Galeri
ANA SAYFA  / KIZIL GÖZYAŞLARI

20-“BIRAK BENİ HAYKIRAYIM”


20-“BIRAK BENİ HAYKIRAYIM”



 Paylaş
 19 Subat 2018 00 : 55 

KIZIL GÖZYAŞLARI-20

“BIRAK BENİ HAYKIRAYIM”

AKMESCİT/KIRIM Gümrük kapısından geçince, geniş bir salona toplandık. Gezimizi tertip eden Akif arkadaşım orada bulunan kağıtlardan herbirimize beyan edeceğimiz paraları ve eşyaları içeren bir formu doldurmamızı istedi. Form Rusça ve İngilizce yazıyordu. Formu doldururken bayağı zorlandık. Akif arkadaşımız bize yardımcı oldu.

Formu dolduranlar gümrük pasaport kontrol kulübesinin önünde sıraya giriyordu. Ben de formu doldurur doldurmaz sıraya girdim. Önümüzde bizim gruptan beş-altı kişi ve yabancılardan da birkaç kişi vardı. 

Pasaport Kontrol kulübelerinde de rengini hiç hoşlanmadığım, yanlarında kızıl şeritleri olan ve kaz boklu pantalon ile beyaz renkli bir gömlek giymiş; gömleğinin sağ ve sol omuzlarını da yıldızlarla süslemiş; yaşı yirmi-yirmi beş arasında gösteren Ukranyalı mı Rus mu olduğunu bilmediğim görevliler, sırası gelenin pasaportunu açıyor, içine bakıyor, önündeki bilgisayara birtakım bilgileri girdikten sonra, bir sakınca yoksa, eliyle işaret ederek, içeriye buyur ediyordu. Ortalıkta da elindeki bir aleti arkasında tutan, afralı ve tafralı bir eda ile bir bayan dolaşıyordu.  Bayanın da eteği erkeklerinki gibi kaz boklu ve gömleği de beyazdı. Gözleri ise aynı eteğinin rengi gibi, saçları sarı, boyu kısa idi; ama güzel bir bayandı. 

Bizden biraz daha gerilerde kalmış Feyzi Rahman Yürter abimizi, önümüzde bir kişi kalınca yanımıza çağırdık. Sıramızı Ona verdik. Feyzi abinin acelesi vardı. Kendisinin bir toplantıya katılacağını söylemişti İstanbul hava alanında tanıştığımızda. Yanımıza geldiğinde Feyzi abiye “Niçin bu kadar heyacanlısınız?” dediğimiz de “Uçağımız rötar yaptığı için toplantıyı kaçırdığını ama gümrük dışında akrabalarının beklediğini, buyüzden çok heyacanlandığını” söyledi. 

Feyzi abi gerçekten yerinde duramıyordu. Bir an önce kontrollerden kurtulup, gümrük dışına kendini atmak istiyordu. 

Gümrük memuru Feyzi abinin önündeki şahıstan herhalde şüphelenmişti. Bu şahısla epey bir zaman, anlamadığımız bir dille konuşup durdular. Daha sonra gümrük görevlisi tartıştığı şahsın pasaportunu alıp, içeri girdi. Oradanda herhalde bir sonuç alamıştı ki, bu seferde diğer kulübede daha yetkili olan görevliye elindeki pasaportu göstererek bir şeyler konuştular. Tamı tamı yirmi dakika geçmişti. Bu kontrol Feyzi abi gibi bizide sıkmıştı. Sonunda bu yabancının geçisine karar verdiler. 

Ve nihayet Feyzi abiye sıra gelmişti. Feyzi abi görevlinin yanına gider gitmez pasaportunu uzattı. Görevli pasaportu didik didik inceledi. Bir gözünü yumarakta alttan alta iyice Feyzi abiye baktı. Rusça sorular sordu. Feyzi abi Ruscayı çok iyi bildiği halde  görevliye Almanca cevap verdi. 

Feyzi abi bu topraklardan 1944 yılında sürülen bir insandı. “Yirmibirinci Yüzyılda Kırım” kitabının arka kapağında Feyzi abi ile ilgili şu bilgiler yazılı idi: Feyzi Rahman Yürter, 1 Mayıs 1927 senesine Sudak rayonunun Ayserez kentinde doğmuştur. İkinci Dünya Savaşı'ında, 29 Şubat 1944 günü Kırım'dan Gezleve'den denizyolu ile Odessa'ya ve oradan da Romanya ve Macaristan'ı geçip Almanya'ya getirilmiştir. Orda 14 ay doğu işçisi olarak çalıştırılan ve savaşın sona ermesiyle de çilelerden kurtulamayan yazar, Avrupa'da çeşitli mülteci kamplarında çok sıkıntılı bir hayat geçirdikten sonra, 1948 yılının Ekim ayının 14'de Türkiye'ye iltica etmiştir.” 

Akmescit Gümrük pasaport kulübesindeki bir görevli, Kırım'ın Sudak rayonun Ayserez köyünde doğan bu çile dolu insanı sorguya çekiyordu.

Buna hakkı var mıydı?

Feyzi abi bu toprağın esas sahibiydi; aslında hakkaniyet kurallarına göre, Feyzi abinin bu insanlardan hesap sorması gerekirdi. “Sen beni nasıl sorguya çekersin? Bir zamanlar bu topraklar benimdi. Ben burada yaşıyordum. Sizler beni zorla bu topraklardan kovdunuz. Benden pasaport soramazsınız ”deyip,  elini kolunu sallayarak girmeliydi. 

Bu sorgulama benim çok ağrıma gitmişti. Arkadaşım Mustafa'ya döndüm, “Şunların yaptığı zulmü görüyor musun? Şu görevliye ben bir şeyler söyleyeyim” dedim. 

Mustafa arkadaşım “ Boş ver. Şimdi sıra sana gelecek. Belki seni de içeri sokmaya bilirler.” dedi. Ben de :

 “BIRAK BENİ HAYKIRAYIM” Mustafa,  dedim. Mustafa Kardeşim de ” Madem öyle. Buyur haykır “ dedi. 

Bir adım daha yanaşarak , kulübedeki görevlinin duyacağı bir şekilde şu mısraları okudum: 

“Ben en hakir bir insanı kardeş duyan bir ruhum;

Bende esir yaratmayan bir Tanrı'ya iman var;

Paçavralar altındaki yoksul beni yaralar;

 

Mazlumların intikamı olmak için doğmuşum.

Volkan söner, lâkin benim alevlerim eksilmez;

Bora geçer, lâkin benim köpüklerim eksilmez.” 


Dediğimde Feyzi abi “Şükrü sus. Ne yasaysın ( yapıyorsun)” dedi. Ama ben susmadım. Bu seferde Feyzi abiye dönerek; 

“Bırak beni haykırayım, susarsam sen matem et!

Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet

Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir;” dedim. 


İşaret parmağımla da görevliyi göstererek: 

“Zaman ona kan damlayan dişlerini gösterir,

Bu zavallı sürü için ne merhamet, ne hukuk;

Yalnız bir sert bakışlı göz, yalnız ağır bir yumruk!...[1] 

” dedim, yumruğumu havaya kaldırarak, 


“BİLİNİZ Kİ EY GADDARLAR” 

Evet sizler, varın bize asla şiir yazdırtmayın;

Şu millete can verecek hiçbir kitap bastırmayın;

Vahşet tamam olmak için her mektebi kapattırın;

Buhari-i Şerif gibi Kur'anı da toplattırın.

 

Eğer bundan ümidiniz fikirleri körletmekse,

Karanlıklar içerisinde korkusuzca zulmetmekse:

Şunu iyi bilin ki ey gaddarlar,

Bugün sizin karşınızda feryat eden bir millet var!

 

O millet ki kuru toprak üzerinde zelil, sefil;

Ettiğiniz zulumlerden bir dakika rahat değil.

Arkasında bir ağır yük, yakasında demir pençe;

Zavallıya ömür demek en acıklı bir işkence.

 

Sorarım ki hangi millet bu hayata katlanmıştır?

Köleliği kendisi için bir mukaddes hak sanmıştır?

Zulme karşı kahramanca durmamıştır?

Onun kaplan kafasına yumruğunu vurmamıştır?”[2] 

şiirini de ilave ettiğimde, pasaport kontolünü yapan görevlinin önüne gelmiştim. 

Görevli camlarla çevrili kulübenin içinden melül melül bana bakıyordu. Herhalde okuduğum şiirden hiçbir şey anlamamıştı. Bende ona sert bir bakışla baktım. 

Göz göze gelmiştik.... 

Bakalım!..... Pasaport kontrolünden geçebilecek miydim?....

 

Devamı haftaya... 

Not:Merhum Feyzi Rahman Yürter agamızı ve gezimizi tertip eden Merhum Mehmet Akif Albayrak'ı rahmetle anıyorum. Mekanlarıı Cennet olsun.



[1] Mehmet Emin Yurdakul, Türk Sazı.s.74

[2] Mehmet Emin Yurdakul, a.g.e s.74 

 
Haber :
Bu Haber 3431 defa okundu
 
Anahtar Kelimeler :Kırım gezim, Kızıl Gözyaşları,

YORUM EKLE
TAVSİYE ET

 Yorumlar ( 0 )

Henüz bir yorum yapılmamış

İlgili Haber
Köşe Yazarları
Foto Galeri
Kırım haritası
İzlenme : 5758
Alacamızın Mecnunları
İzlenme : 5741
Semer
İzlenme : 3159
Mustafa Abdülemil Kırımoğlu ve Cengiz Dağcı
İzlenme : 2539
Çok Okunanlar
BUGÜN BU HAFTA BU AY

 

 

 

Sosyal ağlarda bizi takip et
Copyright © sukrubilgili.net.tr