KIZIL GÖZYAŞLARI-20
“BIRAK BENİ
HAYKIRAYIM”
AKMESCİT/KIRIM Gümrük kapısından geçince, geniş bir salona toplandık.
Gezimizi tertip eden Akif arkadaşım orada bulunan kağıtlardan herbirimize beyan
edeceğimiz paraları ve eşyaları içeren bir formu doldurmamızı istedi. Form
Rusça ve İngilizce yazıyordu. Formu doldururken bayağı zorlandık. Akif
arkadaşımız bize yardımcı oldu.
Formu dolduranlar gümrük pasaport kontrol kulübesinin
önünde sıraya giriyordu. Ben de formu doldurur doldurmaz sıraya girdim.
Önümüzde bizim gruptan beş-altı kişi ve yabancılardan da birkaç kişi vardı.
Pasaport Kontrol kulübelerinde de rengini hiç
hoşlanmadığım, yanlarında kızıl şeritleri olan ve kaz boklu pantalon ile beyaz
renkli bir gömlek giymiş; gömleğinin sağ ve sol omuzlarını da yıldızlarla
süslemiş; yaşı yirmi-yirmi beş arasında gösteren Ukranyalı mı Rus mu olduğunu
bilmediğim görevliler, sırası gelenin pasaportunu açıyor, içine bakıyor,
önündeki bilgisayara birtakım bilgileri girdikten sonra, bir sakınca yoksa,
eliyle işaret ederek, içeriye buyur ediyordu. Ortalıkta da elindeki bir aleti
arkasında tutan, afralı ve tafralı bir eda ile bir bayan dolaşıyordu. Bayanın da eteği erkeklerinki gibi kaz boklu
ve gömleği de beyazdı. Gözleri ise aynı eteğinin rengi gibi, saçları sarı, boyu
kısa idi; ama güzel bir bayandı.
Bizden biraz daha gerilerde kalmış Feyzi Rahman Yürter
abimizi, önümüzde bir kişi kalınca yanımıza çağırdık. Sıramızı Ona verdik.
Feyzi abinin acelesi vardı. Kendisinin bir toplantıya katılacağını söylemişti
İstanbul hava alanında tanıştığımızda. Yanımıza geldiğinde Feyzi abiye “Niçin
bu kadar heyacanlısınız?” dediğimiz de “Uçağımız rötar yaptığı için toplantıyı
kaçırdığını ama gümrük dışında akrabalarının beklediğini, buyüzden çok
heyacanlandığını” söyledi.
Feyzi abi gerçekten yerinde duramıyordu. Bir an önce
kontrollerden kurtulup, gümrük dışına kendini atmak istiyordu.
Gümrük memuru Feyzi abinin önündeki şahıstan herhalde
şüphelenmişti. Bu şahısla epey bir zaman, anlamadığımız bir dille konuşup
durdular. Daha sonra gümrük görevlisi tartıştığı şahsın pasaportunu alıp, içeri
girdi. Oradanda herhalde bir sonuç alamıştı ki, bu seferde diğer kulübede daha
yetkili olan görevliye elindeki pasaportu göstererek bir şeyler konuştular.
Tamı tamı yirmi dakika geçmişti. Bu kontrol Feyzi abi gibi bizide sıkmıştı.
Sonunda bu yabancının geçisine karar verdiler.
Ve nihayet Feyzi abiye sıra gelmişti. Feyzi abi
görevlinin yanına gider gitmez pasaportunu uzattı. Görevli pasaportu didik
didik inceledi. Bir gözünü yumarakta alttan alta iyice Feyzi abiye baktı. Rusça
sorular sordu. Feyzi abi Ruscayı çok iyi bildiği halde görevliye Almanca cevap verdi.
Feyzi abi bu topraklardan 1944 yılında sürülen bir
insandı. “Yirmibirinci Yüzyılda Kırım”
kitabının arka kapağında Feyzi abi ile ilgili şu bilgiler yazılı idi: Feyzi Rahman Yürter, 1 Mayıs 1927 senesine
Sudak rayonunun Ayserez kentinde doğmuştur. İkinci Dünya Savaşı'ında, 29 Şubat
1944 günü Kırım'dan Gezleve'den denizyolu ile Odessa'ya ve oradan da Romanya ve
Macaristan'ı geçip Almanya'ya getirilmiştir. Orda 14 ay doğu işçisi olarak
çalıştırılan ve savaşın sona ermesiyle de çilelerden kurtulamayan yazar,
Avrupa'da çeşitli mülteci kamplarında çok sıkıntılı bir hayat geçirdikten
sonra, 1948 yılının Ekim ayının 14'de Türkiye'ye iltica etmiştir.”
Akmescit Gümrük pasaport kulübesindeki bir görevli,
Kırım'ın Sudak rayonun Ayserez köyünde doğan bu çile dolu insanı sorguya
çekiyordu.
Buna hakkı var
mıydı?
Feyzi abi bu
toprağın esas sahibiydi; aslında
hakkaniyet kurallarına göre, Feyzi abinin bu insanlardan hesap sorması
gerekirdi. “Sen beni nasıl sorguya
çekersin? Bir zamanlar bu topraklar benimdi. Ben burada yaşıyordum. Sizler beni
zorla bu topraklardan kovdunuz. Benden pasaport soramazsınız ”deyip, elini kolunu sallayarak girmeliydi.
Bu sorgulama benim çok ağrıma gitmişti. Arkadaşım
Mustafa'ya döndüm, “Şunların yaptığı zulmü görüyor musun? Şu görevliye ben bir
şeyler söyleyeyim” dedim.
Mustafa arkadaşım “ Boş ver. Şimdi sıra sana gelecek.
Belki seni de içeri sokmaya bilirler.” dedi. Ben de :
“BIRAK BENİ HAYKIRAYIM” Mustafa, dedim. Mustafa Kardeşim de ” Madem öyle.
Buyur haykır “ dedi.
Bir adım daha yanaşarak , kulübedeki görevlinin duyacağı
bir şekilde şu mısraları okudum:
“Ben en hakir bir
insanı kardeş duyan bir ruhum;
Bende esir yaratmayan
bir Tanrı'ya iman var;
Paçavralar
altındaki yoksul beni yaralar;
Mazlumların
intikamı olmak için doğmuşum.
Volkan söner,
lâkin benim alevlerim eksilmez;
Bora geçer, lâkin
benim köpüklerim eksilmez.”
Dediğimde Feyzi abi “Şükrü sus. Ne yasaysın ( yapıyorsun)”
dedi. Ama ben susmadım. Bu seferde Feyzi abiye dönerek;
“Bırak beni
haykırayım, susarsam sen matem et!
Unutma ki şairleri
haykırmayan bir millet
Sevenleri toprak
olmuş öksüz çocuk gibidir;” dedim.
İşaret parmağımla da görevliyi göstererek:
“Zaman ona kan
damlayan dişlerini gösterir,
Bu zavallı sürü
için ne merhamet, ne hukuk;
Yalnız bir sert
bakışlı göz, yalnız ağır bir yumruk!...”
” dedim, yumruğumu havaya kaldırarak,
“BİLİNİZ Kİ EY
GADDARLAR”
Evet sizler, varın
bize asla şiir yazdırtmayın;
Şu millete can
verecek hiçbir kitap bastırmayın;
Vahşet tamam olmak
için her mektebi kapattırın;
Buhari-i Şerif
gibi Kur'anı da toplattırın.
Eğer bundan
ümidiniz fikirleri körletmekse,
Karanlıklar
içerisinde korkusuzca zulmetmekse:
Şunu iyi bilin ki
ey gaddarlar,
Bugün sizin
karşınızda feryat eden bir millet var!
O millet ki kuru
toprak üzerinde zelil, sefil;
Ettiğiniz
zulumlerden bir dakika rahat değil.
Arkasında bir ağır
yük, yakasında demir pençe;
Zavallıya ömür
demek en acıklı bir işkence.
Sorarım ki hangi
millet bu hayata katlanmıştır?
Köleliği kendisi
için bir mukaddes hak sanmıştır?
Zulme karşı
kahramanca durmamıştır?
Onun kaplan
kafasına yumruğunu vurmamıştır?”
şiirini de ilave ettiğimde, pasaport kontolünü yapan
görevlinin önüne gelmiştim.
Görevli camlarla çevrili kulübenin içinden melül melül
bana bakıyordu. Herhalde okuduğum şiirden hiçbir şey anlamamıştı. Bende ona
sert bir bakışla baktım.
Göz göze gelmiştik....
Bakalım!..... Pasaport kontrolünden geçebilecek
miydim?....
Devamı haftaya...
Not:Merhum Feyzi Rahman Yürter agamızı ve gezimizi tertip eden Merhum Mehmet Akif Albayrak'ı rahmetle anıyorum. Mekanlarıı Cennet olsun.
Mehmet Emin Yurdakul, Türk Sazı.s.74
Mehmet Emin Yurdakul, a.g.e
s.74