“GÖKLER BİLE BİZİM İÇİN AĞLIYOR!….”
18 Mayıs 2007 Tarihinde Anıtkabir’de
“Gökler bile bizim;Kırım Tatar Türkleri için ağladı!…”
“TÜRKLÜĞÜMÜZLE GURURLUYUZ”
Bu cumleyi bir ırkçılık olarak anlamayın.
Yazımı sonuna kadar okursanız çok memnun olurum.
Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel
Merkezi olarak Kırım Tatar Türkleri’nin 63. Sürgün Yıl Dönümü’nü Anma
etkinliğimiz her yıl olduğu gibi 2007 yılında
saat 11.00’de, Anıtkabir’nde yapılacaktı.
18 Mayıs sabahı işime gelir gelmez “Acaba saat 10,00’dan
sonra nasıl izin alabilirim” diye kara kara düşünmeye başladım. Saatler
ilerledikçe yerimde duramıyordum. Geçen yıl bu törene katılmıştım.
Kırım’a gönül veren biri olarak bugün bu törene
katılmasam bundan 63 yıl önce sürgün
yollarında şehit düşmüş kartbabaylarıma, kartanaylarıma dadaylarıma,
babaylarıma, balalaraga vazifemi yapmamış olurum” dedim.
Mutlaka gitmeliyim.. Mutlaka izin almalıyım…diye kendimi
adeta şartlandırdım.
Servisimizde insan sayısı da iyice azaldığı için izin
almak bizim için çok sıkıntılı idi. Ama “böyle anlamlı bir günde izin almasam
başka hangi gün alacağım” dedim ve izinimi de sonunda kopardım.
Saat 10,20’de çalıştığım kurumdan apar topar çıktım. 19
Mayıs Atatürk Stadı’nın tam karşısında Bahçeli-Emek dolmuşu yazan bir dolmuşa
bindim. Tandoğan’da indim.
Dolmuşa binmeden önce hava hafif bulanıktı. Yağmur yağma
ihtimali vardı. Tam dolmuştan Tandoğan’a ayak bastığımda siyim siyim yağmur
yağmaya başlamıştı. Yağmurdan kendimi koruyacak elimde bir şemşiye yoktu.
Kafamda da gür saçlarım olmadığından kel kafama “tık.tık.tık.” yağmur taneleri
düşmeye başlamıştı.
Tandogan’da Demokrasi Şehitlerimizden Kırım Tatar
Türklerinden Hasan Polatkan’ın kardeşinin evinde Teyzem ve bir başka dairede de
kızı oturuyordu.
Hemen teyzemin yanına çıktım. Teyzemden bir şemşiye
istedim. Teyzem “Şükrü şemşiyeyi Metin götürmüş, bir üstte Oya’dan iste. Onda
şemşiye vardır” dedi.
Teyze kızım Oya Hanım bana “Şükrü erkek şemşiyesi yok ama
çok kaliteli sarı renkli bayan bir şemşiye var. Onu vereyim” dedi. Ben de
şemşiyeyi hemen alıp, Anıtkabir’e doğru yürümeye başladım.
Yağmur şiddetini gittikçe artırmıştı. Çok güzel bir bahar
yağmuru yağıyordu. Sarı şemşiyenin altında, “tıp tıp tıp” yağmur seslerini duya
duya yürüyordum. Çevremdeki insanlar belki bana kadın şemşiyesi kullandığımdan
dolayı acaip acaip bakıyorlardı ama ben hiç bir şeye aldırmadan Anıtkabir’in
giriş kapısına geldim.
Kontroldan geçip, hafif rampa olan tertemiz pırıl pırıl
kaldırımdan yürümeye başladım. Yolun her iki tarafının kenarına sarı renkli şeritler
çizilmişti, Şemşiyemin bu sarı renklerle
çok güzel bir uyum sağlamıştı.
Sadece uyum sağlayan bu çizgiler değildi yürüdüğüm
kaldırımda. Solumda yeşil çimlere bir göz gezdirdim. Aman Allahım ne göreyim.
Yem yeşil çimlerin içinden sarı sarı sarı küçük küçük çiçekler başkaldırmışlar,
beni selamlıyorlardı.
Hepside boyunlarını bükmüş” Hoş geldin” diyorlardı.
Yeşil çimlerin arasında binlerce boyun bükmüş çiçeklere
baktıkça 63 yıl önce Kırım’da sürgün yollarında şehit olmuş Sarışın mavi gözlü
Tatar balarının Cennet gibi yeşil topraklarda hem de bu güzel sırtlarda yeniden
doğmuş gibi bana baktıklarını gördüm.
Çimlerin arasında öbek öbek dikilen sarı renkli
menekşeler de yeşil çimenlere ayrı bir güzellik katmıştı..
Sarışın menekşelere de baktıkça yine 63 yıl önce Kırım’da
sürgün yollarında şehit düşmüş yeşil gözlü sarışın Tatar kızlarının yeniden
doğduklarını ve bana tatlı tatlı el salladıklarını gördüm.
Bu duygularla Anıtkabir’in yolundan yürürken yan taraftan
bir “düt “sesi geldi. Boynumu sağa çevirdiğimde, Tuncay Akay otomobilin içinde
eliyle bana gel işareti yapıyordu.
Hemen koşarak Tuncay Akayın arabasına bindim. “Akay madem
kelecektin maga niye haber bermedin “diye de sitem ettim kendine. O da “Kelip
kelmem tam net değildi” dedi.
Yağmur altında büyük bir zevkle yürürken kurduğum
hayaller Tuncay’ın sayesinde sona ermişti….
Başkan yardımcımız Murtaza Aga telefonda “Şükrü büyük
bayrağın altında toplanacağız” demişti.
Anıtkabiri’in önüne geldiğimizde Murtaza aga Gebze’den
gelen kalabalık bir topluk arasında misafirlerle tokalaşıyordu.
Elimdeki bayan şemşiyesini yağmurdan ıslanan yanımızda
duran iki kartanayımıza uzattım. “Bu
şemşiye bayan şemşiyesi. Sizler ıslanmayın, bizler ıslansakta önemli değil”
dedim.
Kartanaylarımızın sayısı hayli fazla idi. Genel
Başkanımız Doktor Ahmet ihsan Kırımlı kenarda duruyordu. Hemen hemen yönetim
kurulu üyelerimizin çoğu orada idi ve Ahmet Amcanın ellerini öpüyorlardı.
Bizlerde sıraya girip pamuk ellerinden öptük başkanımızın.
Yeni şeçilen çiçeği burnunda Gebze Derneğimizin Başkanı
ve yönetim kurulu üyeleri ile tanıştık. Hepsi pırıl pırıl tam bir tatar
balaları idi. Hepsinin yüzlerinde nur vardı. Bu dava için ta Gebze gibi yerden
kalkıp gelmişlerdi. Hepsine ayrı ayrı “Hoş geldiniz “deyip, Atamızın huzurunda
bu kardeşlerimizi bağrımıza bastık.
Ama tam tören alanına giderken yanımızdan bir başka Kırım
derneğinden bir kaç kişi bizim grubun yanından teget geçti. Uzak diyarlardan
gelen Gebzeli kardeşlerimizi bağrımıza basmıştık ama Ankara’da Merkezi bulunan
bir başka kırım derneği mensuplarını
bağrımıza basamamıştık. Bizim grubu hiç görmemiş gibiydiler, kenardan
hiçbir kimseye selam vermeden çekip gittileri bu kardeşlerimiz.
Onlarında saat 11,30 da törenleri varmış.
Ne acı değil mi kardeşlerim. 18 Mayıs Matem günü olan bu
kara günde bizler Atatürk’ün huzurunda
bile bir araya gelemiyoruz ayrı ayrı saatlerde anma töreni düzenliyoruz.
Bu ne kadar çelişkili bir durum.
Anıtkabirde ki görevliler bizim bu halimize herhalde
bakıp bakıp gülüyorlardır.Bu bölünmüşlük bu parçalanma ile bizler 18 Mayıs 1944
de şehit olan kardeşlerimizin gönlünü nasıl alacağız. Bizlere demeyecekler mi
şehitlerimiz “Bu nasıl durum?. Bu nasıl dava? Ayrı ayrı saatlerde anma töreni
düzenlemeniz sizlere yakışmıyor. Gelecek yıl bu çelişkinizden kurtulun, tek bir
yürek olun ve köp bir şekilde el ele tutuşarak Atamızın huzuruna gelin, bizi
birlikte anın “diyorlardır herhalde.
Çok şükür 17 Mayıs 2015 de Tandoğanda yapılacak “Matem
Mitinginde” bu ayrılığın gayrılığın bititiğini şu anda görüyorum ve çok
seviniyorum.
Yanıma Serkan kardeşimin eşi Işılay yanaştı. “Şükrü Bey
ıslanacaksınız. Benim şemşiyemin altına girebilirsiniz “dedi. Ben de “Serdar
niye gelmedi?” dedim. O da ”İzin alamadı onun yerine ben geldim Şükrü bey
“dedi.
Önümüzde iki askerin tuttuğu çelengin arkasında Genel
Başkanımız Ahmet İhsan Kırımlı olmak üzere büyük bir kalabalık yavaş yavaş yürüyordu.
Yağmur şiddetini azaltmamıştı, yağdıkça yağıyordu
mubarek. Bir aydan beri Ankaray’a bir damla yağmur düşmemişti. Sanki bugün gök
yarılmıştı.
Işılay Hanım ”Şükrü Bey, Gök bile bizim için ağlıyor “dedi.
İnanın o anda benim de gözlerimden yaş geldi. Işılay
Hanımın bu güzel teşhisi gerçekten ne kadar doğru idi.
Bugün “Gök bile Kırım Tatar Türkleri için ağlıyor”
cümlesi çok hoşuma gitti, işte bu yazı bu cümle için yazıldı.
Büyük bir vekâr ve ciddiyetle Atatürk’ün huzuruna çelenk
koyduk,.saygı duruşunda bulunduktan sonra herhan düşme tehlikesi olan ıslak
merdiverden ağır adımlarla inerek anı defteri imzalanan bölüme geçtik.
Genel Başkanımız anı defterine yazı yazarken bizlerde
çevresinde toplandık. İki mehmetçik ve bir subay Genel Başkanımızın arkasında
dim dik duruyordu.
Sayın başkanımız yazısını tamamladık sonra o güzel tok
sesi ile okumaya başladı.
“Atam,
İnsanlık tarihinin yüz karası Kırım Türklerini çeşitli
işkencelerle anavatandan sürüldüğü 18 Mayıs 1944 günü şehitlerini anmak için
buradayız.
Kırım’da o acı günleri aştık.
Aktopraklarda, Kırım’da çizdiğin o gerçekçi yolda kararlı
yürüyoruz.
Ufkumuz aydınlık.
Türklüğümüzle gururluyuz.”
Kırım Türkleri Kültür Yardımlaşma Derneği
Genel Başkanı
Dr.Ahmet İhsan Kırımlı”
Genel başkanımız Ahmet İhsan Kırımlı’nın “Türklüğümüzle gururluyuz”
sözleri anı defterinin yazıldığı taş binanın duvarlarında ve bizlerin
kulaklarında çınlayıp durdu.
Bu güzel sözler herhalde 18 Mayıs
1944 de şehit olan Kırım Tatar Türklerinde ruhlarına gitmiştir.
Bu vesile ile Aziz şehitlerimiz tekrar rahmetle minnetle anıyoruz.
Sürgün yollarında ebedi aleme göç etmiş şehitlerimiz rahat uyusunlar.
Bizler bir ölür bin diriliriz misali hâlâ
KIRIM Tatar Türkleri”ni tarih sahnesinden silemediler ve de
silemeyecekler.
Çünkü BUGÜN:
“Gök bile bizim için, Kırım Tatar
Türkleri için ağlıyor.”
Bunu herkes böyle bilsin. Genel Başkanımızın dediği gibi Kırım Tatar
Türkleri hepimiz “
“TÜRKLÜĞÜMÜZLE GURURLUYUZ”
"Kırım'dan ..... Anadolu'ya akın akın gelen çoğu etnik olarak Türk
olmayan Müslümanlar" cümlesini yazan yazar, Genel Başkanımızn bu
anlamlı gününde Anıtkabir Anı defterine yazdığı “TÜRKLÜĞÜMÜZLE GURURLUYUZ”
cümlesini okusa acaba aynı cümleyi yazar mı bilmem’…...
Selamlar ve sevgilerimle…..
Merhum Genel Başkanımız Doktor Ahmet İhsan Kırımlı amcımıza Allah’tan
rahmet diliyorum. Mekanı Cennet olsun.
Şükrü BİLGİLİ